Paylaş
Kim bu insanlar?
Nasıllar?
Bize kendimizi nasıl hissettirirler?
Daha da önemlisi kendileri nasıl hislerdedir...
Neyi, kimi, neden severler?
Günlerini neye harcarlar, neye hayıflanırlar...
Neyin yokluğunu çekerler?
Zamanımızı birlikte geçirmeyi seçtiğimiz bu insanlar, bize bir ufuk çizer.
İşte bu yüzden onların kim olduğu her şeyden önemli.
Neye kıymet verileceği, neye zaman ve para harcanacağı, kimlerden ilham alınacağı, bugünün ve yarının nasıl kurgulanacağı, hatta neyin hayalinin kurulacağı bile, bu insanlarla sessizce, ortaklaşa karar verilir.
Bu anlaşmalar teker teker yapılır ve sorgusuz sualsiz uygulanır.
Bizi suyun üzerinde tutan şişme su yataklarıyla dibe dalamadığımız gibi, suyun altında da bizi dipte tutan kayalarla yukarı nefeslere çıkamayız.
“Üzüm üzüme baka baka kararır” deyimi bu yüzden güzeldir.
Yan yana duranlar farkında olmadan birbirlerine benzemeye başlar.
Bu yüzden etrafımızdaki insanlar, keşke günbegün yaşama işini ciddiye alanlardan olsa.
Bir akıntıya kendilerini bırakmış bedenler değil, gerektiğinde hayalleri için bilek güreşi yapanlardan olsa.
Değişebilen insanlar olsalar.
Şikayet ettiğinden çok, kendini değiştirebilen insanlardan olsalar.
Hayattan geçerken, hızla akan suya bir taş bırakmak isteyen o delilerden olsalar.
Oturup durmasalar.
Çıkıp, hareket etseler.
Gidip getirseler, taşısalar, koşsalar, tırmansalar, yürüseler.
Bazen de emekleseler ama hareket onların canlılığının bir parçası olsa.
Hayatı olduğu gibi kabul etmeseler.
Sorgulasalar.
Başka türlüsünün de mümkün olabileceğine kafa yorsalar.
Keşke kendi potansiyellerini kovalayanlardan olsalar.
Onların rüzgarıyla hızlansak, düşsek ve kovalasak.
Onlarla kaçsak sıradanlığın can sıkıcı zaman öldürme makinelerinden.
Madem buradayız, her nefes bir hevese gitmeli.
Sevgiler pazartesi.
Paylaş