Paylaş
Biri bir şey der, ufuklara koşarsın, başkası bir şey der, kuyulara yuvarlanırsın.
Kimi var, yanından gittiğinde sana hazineler, yeni düşünceler, yeni bir film, kitap, hikâye bırakır.
Merakını uyandırır.
Geleceğe ait bir lambayı yakar.
Hayatla baş etme şekliyle sana ilham olur.
Onlar gittiğinde, güzel rüzgârları esmeye devam eder.
Kimi vardır, şikâyetle acılaşmıştır.
Olduğu yerden, olduğu halden, olduğu insandan, yanındakinden ve uzağındakinden memnun değildir.
Memnun olmayan insan, bulutuyla gelir.
Senin de güneşini kapatır. Geleceğin ışıklarını söndürür.
Geçmişi, bugünde kaybettiği değerli bir mücevheri arar gibi arar. Arar durur.
Kafasını o arayıştan kaldıramaz.
Senin de bakışların yerlere iner fark etmeden.
Gökyüzünde şarkı söyleyerek uçuşan bülbülleri kaçırırsın.
Bu iki tip insanı yanımıza davet ederken, farkında olmak lazım.
Buraya gelip beni kurutacak mı, yanımda durup beni yeşertecek mi...
İlla bir şeye sebep olması gerekmiyor ama en azından gittiğinde ruhun bir-iki gram ağırlaştı mı yoksa hafifledi mi bir bakmak lazım.
Benim seçimlerim hafifletenden yana.
Madem sudan yapılmışız ve yan yanayken birbirimize benzermişiz, o halde yanımdakinin kim olduğu çok önemli.
Bize canla başla bir şeyler yapanlar lazım.
Hayallerinden uzun uzun bahsedenler lazım.
Bize halimizi hatırımızı soranlar lazım.
Sana şu iyi gelir diyenler lazım.
Ne diyecek merakla duymayı beklediklerimiz lazım.
Her şeye mizahından bakabilenler lazım.
Bize ömrünü kutlayanlar, çocuklarını umutla büyütenler lazım.
Bize teslim olmayı ve yeniden başlamayı da bilenler lazım.
Ne demişler, düşmek hayatsa, kalkmak yaşamaktır.
Bize bu cümleyi bize ilk kez söyleyenler lazım.
Paylaş