Babamla Ilıca Plajı’na yürüdük 

Aklımdaki her şeyi yazacak olsam kafanız karışır, yazmayacağım. Onun yerine gelin sizi Çeşme’nin plajlarına götüreyim.

Haberin Devamı

Yüzmekten çok yürüyüş yapılan denizlerine. Yürü yürü bitmeyen, bir türlü derinleşmeyen, dalgası eksik olmayan o oyunbaz sularına. Çocukların bayıldığı, dalgalarına atladığı, sonsuz kumunda koştuğu kıyılarına.

Babamla Ilıca Plajı’na yürüdük geçen gün.

İnsan böyle güzel cümleleri hayatının her deminde kuramaz.

Plaja yürüyüş kısaydı aslında ama sanki çok şey oldu.

Yeni yapılan otelin inşaatından geçtik.

Yürürsen hep bir inşaattan geçersin.

Yüzyüzeyken Konuşuruz grubunun konser afişinin önünden geçtik. Çarşambaymış konser, burada olsam giderdim.

Bizim gibi sabah yüzmeye gitmiş, şimdi dönenlerin sessizliğinden geçtik. Giderken dönenlere, dönerken gidenlere rastlamak hayatın döngüsü. 

Kıyıya kadar yürüdük, havlularımızı terliklerimizi kuma bıraktık. Sonra başladık yürümeye...

Haberin Devamı

Yüzene kadar bayağı yürümen gerekiyor dediğim gibi. Sonra eski otelin iskelesinin sonuna gelince derinleşti.

Su soğudu ve kendimizi dalgalara bıraktık.

Bir yandan da konuşuyorduk ama kulakların sudayken cümleyi tam duymuyordun, çıkınca tahminle tamamlıyordun.

Genel konu, bunu yapıyor olmanın ne güzel bir şey olduğuydu.

Hayatta her şey duyguydu. Bazen öylesine bir sabah, kısaca denize gidip gelmek, ömür boyu saklayacağın anın olurdu. Sonra çıktık sudan yine uzun uzun yürüyerek. Kumdan eşyalarımızı aldık.

Sandalyesine oturmuş, gözlerini kapayıp güneşlenen 80’lerinde bir kadının güneşle yaptığı dedikoduyu duydum.

O plajda geçen yazlarını anlatıyordu ona, o da “Bilmez miydim ben ısıtıyordum senin o incecik belini, o bele dolanan o eli” diyordu.

Kadın mutluydu. O yaşa varıp, mutlulukla güneşe oturmak şanstı.

Sonra dönerken, ıslak terlikler ve ıslak saçlarla aynı yolu geri yürüdük.

Yine inşaat ama bu sefer karşı kaldırımdan yürüyelim dedim.

Yine afiş, ama çarşamba yokum.

Köşede yeni açılan kafeden güzel fırfırlı bir kız fırladı. “Ne şanslısınız! Ben de bir sabah dükkânı bırakıp yüzmeye gitsem” dedi. İnsan dükkân açtı mı kapayamıyor, kimseye de bırakamıyor diye düşündüm.

İnsan bazen en kolay şeyleri yapamıyor diye düşündüm. 5 dakika yürüyerek halk plajından denize girmek gibi. 

Haberin Devamı

“Çeşme ne güzel hep esiyor” dedik. “Bu evler ne güzel ama bakımı zor” dedik. “Evimiz ne güzel yerde her yer yürüyüş” dedik.

Dost Pide dedik, Veli Usta dedik, eczane dedik, Migros dedik, fırın dedik.

Hayat ne kadar az yer arasında mekik dokuyarak geçiyor diye düşündüm. Bizi karınlarına aş, yuvalarına ateş, birbirlerine sevgi ve telaş taşıyan karıncalara benzettim. 

Dönünce, her sabah kahvaltıdan önce, insanın kendine bir hediye vermesi gerektiğine ikna oldum. Güzel bir yürüyüş, yüzüş, kitap, sessizlik, sohbet ya da sarılıp durmak. Ne olursa.

İnsan sabah kahvaltıya oturmadan hayatın hediyelerinden birini muhakkak açmalı.

O sabah babamla Ilıca Plajı’na yürüyüp, yüzüp gelmek benim hediyemdi. 

Haberin Devamı

Yazımı yazarken geldi, “Ben plaja gidiyorum bir şey ister misin?” dedi. “Ben de geleyim” dedim. Tam da bunun hakkında yazdığımı söylemedim. “Bugün pazar kalabalıktır” dedi. “Sen yazını bitir bölme şimdi” dedi. 

Bazen insan bölmemek için artmayı seçmezdi. 

Belki de seçmeliydi. 

İnsan bunu hiç bilemezdi.

 

Yazarın Tüm Yazıları