Paylaş
Serenay. Müzikal. “Alice’in şarkısını yazar mısın” dediklerinde, Beşiktaş çarşıda Aziz Arif’e “Hayır sokak simidi yiyemezsin” diyordum aslında tam olarak.
Tek kulağımda harikalar diyarına çağrılıyordum, öbüründe gerçek eteklerimden çekiştiriyordu.
Hani bazen bir sorunun cevabı hemen geliverir ya bekletmeden, “Tabii ki yaparım” deyiverdim uzatmadan. Alice’in bir şarkısı varsa, ben yazardım onu.
Serenay stüdyoya geldiğinde, sanki içeriye güzel bir kuş girdi.
Heyecanla kanat çırpan alaycı kuşlar gibiydi.
A mockingbird. Alice’in harikalar diyarına atlayıp, büyüye küçüle yaptığı o acayip yolculuğu bugüne taşımak istiyordu.
Onun takip edeceği tavşan cep ekranındaydı.
Atlayacağı kara delik de, cebi olacaktı. Artık hepimiz ekranlarımıza bakmaktan, göz göze gelmeyi unutmuştuk.
Tekrar dokunmayı, gerçeğini saklamamayı anlatmak istiyordu Alice’e bürünüp.
Şarkı böyle başlayıp, Alice’in hayallerini gerçekleştirdiği, engellere meydan okuduğu bir final şarkısı olmalıydı.
Eğer gerçek olmanın, dik durmanın şarkısı varsa, ben yazardım onu.
İnsanlar olmuşlar birer ekran / Kimbilir gerçekte nasıllar?
Kendimi yalnız hissediyorsam / Sebep biraz benim biraz onlar...
Halbuki bir derin nefes alsam / Biraz tutsam, bıraksam...
Gözlerinizin içine baksam / Orda bulsam ne arıyorsam...
Karanlık duy beni! Korkmuyorum senden! / Alice’im ben senin
Geçerim içinden / Bin şarkı yazdım ben vazgeçmemeye /
Vakit yok keşkeye / Her gün bir hediye...
Yapılmışız biz yıldız tozundan / Düşününce tuhaf değil mi?
Çıkınca düşünce balonundan / Duygular galip gelmez mi?
Halbuki bir derin nefes alsak / Ve kalplerimizi açsak
Gözlerimizin içine baksak / Orda bulsak / Ne arıyorsak...
Rüzgarım duy beni! Geliyorum seninle! / Koşalım mı hadi hayallerimize.
Haklısın bir gün bile / Yolu şaşırmadık.
Düştüğümüz oldu ama hiç yılmadık / Karanlık duy beni...
Korkmuyorum senden / Alice’im ben senin geçerim içinden
Bin şarkı yazdım ben özgürlüğüme / Vakit yok keşkeye / Her gün bir hediye.
Şarkısı buydu Alice’in.
Bakalım Serenay, yönetmeni Serdar Biliş ve prodüktörü Nisan sevecek miydi şarkıyı?
Çalmadan önce dedim ki.
Şarkılar üstünde konuşulmaz, ya seversin ya sevmezsin. Basittir onlar.
Çaldım. Şarkı bittiğinde herkesin gözleri doluydu.
Serenay, “Söylemek istediğim şarkıyı yazmışsın” dedi.
Benim de gözlerim doldu. Sarıldık. Bu maceranın benim için en duygulu anıydı bu.
Aradan günler geçti.
Bir şarkı daha istediler.
Bu seferki, Alice’in kendi çocukluğuyla yapacağı düetti.
Eğer, çocuklukla yapılan bir düet olacaksa, ben yapardım onu.
“Nil’e Hayat Dersleri” kitabımın kapağında, çocukluğumdan öğreniyordum her şeyi...
Çocukluğumla konuşmam gerekse, aramızda gizli bir dil olsun isterdim. Aklıma kuş dili geldi. Şarkının nakaratını kuş dilinde yazdım.
İşte “Duy Beni” ve “Kuzey Yıldızı” böyle doğdu.
Tuluğ Tırpan’ın müzik direktörlüğünde, Serenay’ın güzel sesinde Alice’in büyülü dünyasında çalıyorlar.
Yolları açık olsun. İlk defa bir müzikale şarkı yazdım ve iyi ki evet demişim.
Her ay Zorlu’da, harikalarla dolu bir müzik kutusunda, bir kuş kanat çırparak söylüyor onları.
Ne mutlu. O sahnenin tozundan yutmuş ve İstanbul’a bu güzelliği getirmiş herkesi canımdan kutluyorum.
Bu arada “Duy Beni” şarkısı en çok Aziz Arif’e yaradı.
Karanlık odasına girerken, “Karanlık duy beni, korkmuyorum senden, Aziz’im ben senin, geçerim içinden” diye bağırıyor.
Yaşasın Alice.
Paylaş