Akıl dışı iyimserlikler üzerine

Üniversitedeyken, ‘Disappointed Optimist’ diye bir grubu vardı okulun. İsimleri çok cool’du, müziklerini hatırlamıyorum. Bir rock grubu için mükemmel bir isim olduğunu düşündüm hep bunun: Hayal kırıklığına uğramış iyimser!

Bu hafta Time dergisini aldığımda da yine bu isim aklıma geldi, çünkü insanların aslında iflah olmaz derecede iyimser olduğunu anlatıyordu. Hayal kırıklığına uğrasak da, bardağı hep dolu görüyoruz.Bize sorarsanız ömrümüz hep uzun, çocuklarımız hep parlak, paramız ileride şimdikinden çok. Hayat bize kötü sürprizler hazırladığında bile biz, dağılan parçalarını toplayıp, yine bardağı yarıya kadar dolduruyoruz. Ayakta kalmanın, evrimin bize gerekli kıldığı bu illüzyon duygunun adı: Akıl dışı iyimserlik!
“Önündeki 1,5-2 yılı nasıl görüyorsun?” denildiğinde, herkes şu anından daha güzel bir dünya resmediyor. Hollywood senaryo yazarlarının elinden çıkmış gibi hikayeler, detaylar anlatıyorlar. İleride Alice hep harikalar diyarında yani.
Kimse başına kötü bir şeyin geleceğine ihtimal vermiyor. Hatta hazır olun: Hafıza bile geleceğe çalışıyor. Geçmiş, düğmesine basılınca olduğu gibi kendini çalmıyor. Beyin, geçmiş anıları, geleceğe göre modifiye ediyor sürekli. Olmayan detaylar, kaybolan şeyler, eklenen şeyler. Evet, eğer gelecekteki iyimserliğe hizmet edecekse, raporda oynama yapıyor beyin. Hafızamız, bilgisayarımızınki gibi değil yani. Vay anasını!
“Eğer öleceğimizin gerçekten farkında olsaydık, bu insan ırkının sonu olurdu” diyor, biyolog Ajit Varki. İnsanın çok önemli meziyetlerinden biri, zamanda zihinsel yolculuk. Hani aklımız bir geçmişte bir gelecekte hop hop geziniyor, hayaller kuruyor ya, işte o. Zamanda yolculuk yapabiliyoruz yani zihnimizle. Evet ama sonuna gelmiyoruz hikayenin ya da şöyle söylemeli; hikayenin sonunu bildiğimiz halde şen şakrak yaşıyorsak, bunun sebebi biricik ‘akıl dışı iyimserliğimiz’.
Şu vücudumuzun tepesinde bir kaskın içinde taşıdığımız beynimiz var ya, bize daha neler neler yapıyor. Amigdala’sıyla, Hipokampus’uyla, Thalamus’uyla bir punduna getirip yaşadığımız hayatın en ideal, geleceğimizin parlak, seçimlerimizin en doğru olduğuna ikna ediyor bizi.
Beklentileri iyi tutarak, kendini iyiye koşullamak secret’a falan kalmadı artık. İnsanın iyi düşününce, iyi davrandığı ve olayların bu davranışlarla iyiye doğru gittiği ortada. Yapılan bir deneyde ‘aptal’ kelimesini çok duyan biri, sınavda yaptığı yanlışları kendine yakıştırıyor; akıllı olduğunu duyan biriyse yakıştırmıyor. Yakıştırmadığı için, uyarıyor beyni onu, “Hop sen böyle yapmazdın, dikkat et!”.
İyi ki bacağım kırıldı, vicdan azapsız televizyon seyrediyorum. İyi ki kar fırtınası çıktı da uçak yarına ertelendi, şimdi daha çok kayak yaparım. İyi ki kırmızısını aldık, mavisinin tonu iyi değildi...
Diye diye olanları ve seçimlerimizi süsleyip duruyoruz. Süslemeyince ve güneş almayınca hayat çekilmez oluyor.
İyi ki beynimiz böyle değil mi ama?
Yazarın Tüm Yazıları