Paylaş
Müşrikti. Hitabet gücünü, bütün unsurlarıyla İslam ve Hz. Peygamber’in (sav) aleyhine kullanıyor, önemli bir şöhrete ulaşıyordu. Mekkelilerin övünç duyduğu kişilerden biriydi Süheyl. Ama garip tecellidir ki hicretin 2. yılında yapılan Bedir Savaşı’nın sonunda Süheyl de Müslümanlara esir düşer. Süheyl’in esirler arasında olduğunu gören Hz. Ömer (ra) Peygamberimize (sav) yaklaşır. Zaten ‘Süheyl bin Amr’a’ diş bileyen Hz. Ömer (ra) şöyle bir teklifte bulunur: “Ey Allah’ın Resulü. Müsaade ediniz şu adamın dişlerini sökeyim. Bir daha sizin aleyhinizde bulunmasın.” Hz. Ömer (ra) bu teklifinde ısrarlıydı. Zira Süheyl’in Mekke’deki konuşmaları Müslümanları hayli rahatsız etmişti. Süheyl sadece İslam aleyhinde konuşmamış, Peygamberimize de çirkin ifadelerle saldırıda bulunmuştu. Ama bütün bunlara rağmen Peygamberimiz (sav), Hz. Ömer’in (ra) teklifini şiddetle reddetti. “Hayır Ömer. Asla böyle bir şey olmayacaktır” buyurdu. Sonra şöyle devam buyurdu: “Ben sana müsaade edip, senin dediğini yaparsam Peygamber olmama rağmen Yüce Allah bana çetin bir azapla azap eder”. Bu sözler üzerine Hz. Ömer (ra) geri çekildi. Geri çekildi ama Süheyl’e karşı olan hıncı dinmemişti. Bunu iyi anlayan Hz. Peygamber (sav) Hz. Ömer’e dönerek şöyle buyurdu: “Ömer! Sabret. Bir gün Süheyl seni çok sevindirecek iyi bir iş yapacak.”
Süheyl sonradan serbest kalır ve Mekke’ye döner. Bundan 4 yıl sonra, hicri 6. yılda Müslümanlar Peygamberimizin önderliğinde umre yapmak niyetiyle Mekke’ye girmek için yola çıkarlar. Sayıları bazı rivayetlere göre 1500 kişiydi. Mekke’ye yakın olan Hudeybiye bölgesinde durduruldular. Mekkeliler Peygamberimize (sav) umre için müsaade etmeyeceklerini haber verince görüşmeler yapmak üzere Hz. Osman (ra) Mekke’ye gönderildi. Hz. Osman (ra) Mekke’de göz hapsinde tutuldu. Ama Hudeybiye bölgesine Hz. Osman’ın (ra) öldürüldüğü haberi geldi. Hudeybiye bölgesinde sulh için bekleyen ve Mekke’ye sadece ibadet için girmek isteyen silahsız sahabe, bu haberi duyunca Hz. Peygamber’in (sav) etrafında toplandılar. Orada bulunan ağacın altında Hz. Peygamber’le (sav) beyat ahitleştiler. Sonuna kadar direnecekler veya toptan öleceklerdi. ‘Rıdvan Beyatı’ olarak anılacak bu olay İslam tarihinin en duygulandırıcı olaylarından biriydi. Mekkeliler bir Hz. Osman için 1500 kişinin ölümü göze aldığını görünce Hz. Osman’ı (ra) geri verdiler. Anlaşma yapmak üzere de Süheyl’i gönderdiler.
Süheyl, Hudeybiye’de kamp kurmuş olan Peygamberimizle (sav) anlaşma yapmak üzere gelir. Ama bu gelişinde saygısızlık, yukarıdan bakış, küçümseme duyguları hâkimdir. Zira Süheyl avantajlı tarafı temsil etmektedir. O Bedir gününü unutmuş gibidir. Anlaşma yapmak üzere otururlar ve Müslümanların aleyhineymiş gibi görünen çok ağır bir anlaşmaya varılır. ‘Hudeybiye Anlaşması’ diye anılacak anlaşmada görünüşte müşrikler Müslümanlara psikolojik, politik, moral ve stratejik üstünlük sağlamaktalar. Görüntü böyledir. Ama ilerleyen zaman, şartları Müslümanların lehine çevirir. Hudeybiye dönüşünde inen Fetih Suresi’nin ayetleri bu durumu müjdeler.Mekkeliler adına anlaşma yapmak üzere gelen Süheyl müzakereler sırasında yanlış şeyler yapar. Mesela ellerini Peygamberimizin sakalına uzatarak, okşayarak, şaka yollu da olsa üstünlüğünü pekiştirmek ister. Hz. Ömer (ra) o esnada o kadar hiddetlenir ki, ellerini hemen kılıcına atar ve: “Parmaklarını indir, yoksa ben kökünden indiririm” der. Hz. Peygamber (sav) ortamı yumuşatır. “Kılıcını yerine koy Ömer!” buyurur.
Sıra yazılan metni imzalamaya gelince Peygamberimiz (sav) imza atacağı, mühür basacağı yere ‘Allah’ın Resulü Muhammed’ sıfatının yazılmasını emreder. Ama Süheyl bunu reddeder ve şımarık bir edayla “Senin Peygamber olduğuna inansaydım seninle savaşmazdım. Oraya şöyle yaz der: Abdullah’ın oğlu Muhammed” der. Hz. Peygamber (sav) Hz. Ali’ye (ra) dönerek: “Onun itiraz ettiği bölümü silin, istediği ibareyi yazın” buyurur. Ama Hz. Ali (ra) ve diğer ashab buna yanaşmaz. “Vallahi” derler, “senin peygamber olduğunu yazan o satırı silmeyiz.” Bunu duyan Peygamber (sav) kendi elleriyle o ibareyi siler, Süheyl’in istediği cümleyi yazdırır. Her şeye rağmen Süheyl Mekke’den gelecekler içinde en makul olanıydı. En insaflı ve toleranslı olanıydı.
Gün gelir Mekke fethedilir. Bütün Mekkeliler için genel af çıkar. Süheyl de affedilenlerdendir. Süheyl sonra iyi bir Müslüman olur. Hitabet gücünü ve diplomatik becerisini ‘süzgeçten geçmiş bir edep dahilinde’ İslam’ın hizmetinde kullanır.
Nihayet Miladi 632 yılında Hz. Peygamber (sav) vefat eder. Resulullah’ın vefatı duyulunca zayıf iradeli bazı insanlar Peygamber ölmemeli diyerek isyan ederler. Meşhur riddet -dinden dönme- olayları yer yer baş gösterir. Mekke’de de bazı kişiler dinden dönerler. Dinden dönenlerin oluşturduğu bulanık hava saf insanları da etkiler. Mekke’de bir kaos ortamı oluşur. İşte tam bu ortamda Mekke’de ikamet eden Süheyl (ra) piyasaya çıkar. Mekkelileri toplar ve muhteşem bir konuşma yapar. Hitabetin bütün unsurlarıyla, diplomatik zekâsını bir araya getirir ve Mekke’de estirilmeye çalışılan dinden dönüş felaketinin önüne geçer. Cümleleri arasında şu ifadeler dikkati çeker: “Muhammed (sav) vefat ettiyse Allah hayy ve bakidir. Allah’ın emirleri Kuran aramızdadır. Size ne oluyor ey Mekkeliler! İslam’a en son siz girdiniz. İslam’dan ilk çıkacak da siz olmayın...” Konuşma etkisini gösterir ve Mekke’de sükûnet sağlanır.
İlginç olanı ise Medine’de benzeri bir konuşmayı Hz. Ebu Bekir’in (ra) yapmış olmasıdır. Ortalık yatışır. Her şey ve herkes yerli yerine oturur.
Süheyl’in (ra) yaptığı bu hayırlı iş Medine’ye ulaşınca Hz. Ömer’in (ra) gözleri yaşarır. Bedir günü Süheyl’in aleyhine yaptığı teklifi ve Hz. Peygamber’in (sav) buna karşı verdiği cevabı hatırlar. Hz. Ömer’in (ra) aralanan dudaklarından şu cümleler dökülür: “Vallahi Ey Allah’ın Nebisi! Sen hakikaten de Allah’ın Resulüsün. Sana binlerce salât ve selam olsun.”
Evet, tıpkı Resulullah’ın (sav) buyurduğu gibi Allah Süheyl’e (ra) hayırlı bir iş nasip etmiştir. Hz. Peygamber’in (sav) zarif dokunuşu çağları aşmaya devam ediyor. Bizler de insanlara karşı acımasız olmamalıyız. Affedici olmalıyız. Şer gibi görünen şeylerin günün birinde hayra dönüşeceğini unutmamak lazım. Biliyorum ki toplumumuzda nice Süheyl’ler vardır ve yine biliyorum ki Peygamber ahlaklılar o Hudeybiye’nin ölçüsüz Süheyl’ini, Hz. Süheyl’e (ra) çevirebilirler.
SORALIM ÖĞRENELİM
İslam’daki büyük günahlar nelerdir? / Aslıcan DİKRAN/İZMİR
Büyük günahların sayısı hakkında bir rakam telaffuz etmek zordur. Bunların sayısını yüzlerceye çıkaran âlimler olmuştur. Bu konuda Kuran ayetleri ile sahih hadisler esas kaynağı oluşturmaktadır. Örnek olarak şu hadisi verebiliriz. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur: “Kişiyi helak eden yedi büyük günahtan sakının. Bu günahlar; Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak, bir insanı haksızca öldürmek, tefecilik yapmak, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, günahsız mümine bir kadına zina iftirası atmak.” (Buhari, hd: 2767, Müslim, hd. 89)
Camilerde yapılan nikâh tazeleme geçerli midir? / Ahmet KIRIM/KÜTAHYA
Yıllardan beridir perşembe akşamları -bazı yörelerde- eski bir gelenek olarak nikâh ve iman tazeleme duası yapılır. Hocamız okur, cemaat tekrar eder. Yani; Yarabbi bilerek veya bilmeyerek nikâhımı veya imanımı zedeleyecek bir şey yaptımsa bundan ötürü tövbe ediyorum tarzında dua edilir. Bu, bir gelenektir. Dini bir bağlayıcılığı yoktur. Bununla beraber bu konularda hassasiyeti hatırlattığı için belki faydaları olabilir. Bazı hadislerde geçen “Gelin imanımızı tazeleyelim” sözünü buraya tatbik doğru olmaz.
Kabir azabını oluşturan şeyler var diye duydum. Nelerdir bunlar? / Semiha KARA/MERSİN
Bazı hadisler bu konuda özlü bilgi verir. Gıybet, söz taşımak, idrar akıntısından -özürlüler hariç- sakınmamak, borçlu -imkânı olmasına rağmen- kalmak, yalan söylemek gibi hususlar sayılabilir.
Paylaş