Paylaş
Müslümanların sayısı 300 civarındaydı. Müşriklerin sayısı ise binden fazlaydı. Savaşa ramak kala Hz. Peygamber (sav), Hz. Ömer’i (ra) müşriklere elçi olarak gönderip “Bu işten vazgeçin, Mekke’ye dönün” dese de putperest Mekkeliler bu barış elini geri çevirdiler. Onların hedefi Medine’yi ele geçirip Peygamberimizi (sav) öldürmekti.
Bire üç kişiyle mücadele edilecek zor bir savaş. Bu savaşta bir kişi bile son derece önemli. Tam bu ortamda şöyle bir olay gerçekleşir:
Huzeyfe ile babası Huseyl Bedir’e Peygamberimize katılmak için giderken müşriklerce yakalanırlar. Müşrikler Peygamberimize destek anlamına gelecek bütün yolları tıkamak istiyorlar. Huzeyfe ve babasına: “Sizler Muhammed’e destek için gidiyorsunuz. Muhammed’in yanında yer almak için gideceksiniz” derler. Esas amaçları da bu olan Huzeyfeler ise bu niyetlerini gizlemek zorunda kalırlar ve şöyle derler:
“Bizim Medine’ye gitmekten başka niyetimiz yoktur.” Müşrikler onlardan söz vermelerini isterler. Onlar da şöyle söz verirler: “Biz Medine’ye gideceğiz. Hz. Muhammed’e (sav) ve ordusuna katılmayacak ve destek vermeyeceğiz. Onun yanında müşriklere karşı savaşmayacağız.” Bu konuda söz alan müşrikler Huzeyfe ve babasına gitmeleri için müsaade ederler. Mekke Müşriklerinin çemberini geçen Huzeyfeler doğrudan doğruya Hz. Peygamber’in yanına gelirler. Durumu anlatırlar. Hz. Peygamber’e yanında bulunmak ve destek vermek için müsaade isterler. Huzeyfe ve babasının desteği tabii ki son derece önemlidir. Neticede sayısal desteğin çok önemli olduğu bir savaş öncesidir. Bu noktada bir kişi bile çok önemlidir. Ama Hz. Peygamber (sav) Huzeyfe ile babasının bu talebini anında geri çevirir. Çünkü Huzeyfe ile babası -tarihçi Zehebi’nin de beyanına göre- müşriklerin lideri olan Ebu Cehil’e “Müslümanların yanında savaşa katılmayacağız” sözünü vermişlerdir. (Zehebi, Siyeru a’lam, II, 260)
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurur: “Siz Mekke putperestlerine bir söz vermişsiniz. Onlara karşı bize destek vermeyeceğinizi söylemişsiniz. Sözünüzde durmanız lazımdır. Medine’ye dönünüz, bizler ise sizin desteğiniz yerine Rabbimizden yardım dileriz. Mekkeli müşrikler bizimle savaşmaya gelmiş olsalar bile onlara karşı yapılacak böyle bir ihanete müsaade edemem.” Bu sözler üzerine Hz. Huzeyfe ve babası savaşa katılamadan Medine’ye dönmek zorunda kalırlar. Peygamberimiz bu lojistik desteği geri çevirir. Ama bununla nasıl bir hassas çizgiye sahip olduğunu, ahlaki ilkelerinin nasıl net ve berrak olduğunu ortaya koymuş oluyor. Sonuç almak için her yolu meşru sayan bir fırsatçılığın İslam ahlakıyla bir arada bulunamayacağını çağlar ötesine taşımış oluyor. Düşmanına bile söz vermişseniz o sözünüzde duracaksınız. Düşmanıma yapılacak ihaneti kabul edemem. Müslüman sözünde durmak zorundadır. Müslüman yalan söyleyemez. Verilen ahit kime verilirse verilsin yerine getirilmelidir. İşte Hz. Peygamber’in (sav) muhteşem ahlakından yansıyan eşsiz bir tavır.
* * *
Yine Bedir, yine aynı gün. Bedir kuyuları Müslümanların kontrolünde. Müşriklerin elindeki su stoku biter. Müşrik saflarında müthiş bir susuzluk hali mevcut. Müşrikler su içebilmek için Müslümanların kontrolündeki kuyulara yanaşmaya çabalarlar. Müslümanların ok mevziindeler. Bir anda imha edilebilirlerdi. Nitekim savaş hali başlamıştır ve savaşta böyle bir hamle kimse tarafından yadırganamaz.
Sahabe, Hz. Peygamber’e sorarlar: “Ne yapalım Ey Allah’ın Resulü?” Hz. Peygamber (sav) çok net cevap verir: “Onlara müdahale etmeyiniz. Bırakınız su içsinler. Ve sonra geri gitsinler”. Hakikaten de aynen böyle olur. Mekke müşrikleri Müslümanların kontrolündeki kuyulardan su içerler ve sonra rahatça geri dönerler. (İbn Sâd, Tabakat, III, 600) Hz. Peygamber (sav) emir verirse bu insanlar su içerken birer birer avlanabilirler. Bir anda yüzlerce insan avlanabilir. Ama Hz. Peygamber (sav) bunların hiçbirine müsaade etmez. O (sav) kendisine yakışanı yapar. Bırakınız suyu içsinler ve geri dönsünler. Sonra kılıçlarını çekip bize saldıracaklar belki ama bu bile bize onların su içerken öldürülme hakkını vermez. İşte rahmet Peygamberinden (sav) başka bir merhamet manzarası.
Savaş sonrasıdır. Esirler iple bağlanmışlardır. Hz. Peygamber (sav) bazı sahabenin ısrarına rağmen esirlerin öldürülmelerini yasaklar. Gece geç saatlerde Hz. Peygamber (sav) çadırına çekilir. Ama gözüne uyku girmez. Hz. Ebu Bekir (ra) sorar: “Ey Allah’ın Resulü! Neden uyuyamıyorsunuz? Sıkıntınızın sebebi nedir?” Hz. Peygamber (sav) cevap verir: “Esirler arasında bulunan Hz. Abbas -ki amcası o gün için henüz müşrikler safında bulunuyordu- amcamın iniltisi beni uyutmuyor.” Hz. Ebu Bekir (ra) hemen fırlar ve Hz. Abbas’ın (ra) bağlarını çözer. Hz. Peygamber (sav) Abbas’ın (ra) iniltisinin kesildiğini görünce sorar: “Abbas’ın (ra) iniltisi neden kesildi?” Hz. Ebu Bekir (ra) “Onun iplerini çözdük” der. Hz. Peygamber (sav) bu sefer şöyle buyurur: “Ya diğer esirler? Onlar ne olacak? Onların da bağlarını çözün. Yoksa ben uyuyamam.” Diğer esirlerin de bağları çözülür. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) uyku için uzanır.
Gönüllerimiz yağmura muhtaç toprak gibi semaya bakıyor. Toprak nasıl ki inecek tek damlaya hasretse bizim gönüllerimiz de sevgi sözcüklerini mırıldanacak asil dudaklara muhtaç. Hz. Muhammed (sav) şefkatiyle düşmanına ve hem de en muhtaç olduğu dönemde el uzatacak bir zarafet bekliyoruz. İnsanlık bilimde, teknikte ilerilere doğru muhteşem hamleler yapsa da ahlakta, zarafette, acıma hissinde, affedicilikte, diyalogda, sevgide sınıfta kalmaktadır. Bazen ilk çağlardaki ilkellikten daha ilkel tavırlara muhatap oluyoruz. Etrafınıza bakınız lütfen. Zarif, güzel ve görkemli kıyafetler içinde yüreksiz-suratsız insanlar görmüyor musunuz?
SORALIM ÖĞRENELİM
3G teknolojisiyle dini nikâh kıyılabilir mi?
Deniz CEMEN/İZMİR
Uygun olmadığı kanaatindeyim. Çünkü nikâh sırasında eşler ve şahitler veya eşlerin vekillerinin aynı ortamda meclis birliği olması gerekir. Ayrıca nikâh kıyacak hocanın nikâha engel bir durumun olup olmamasını -iddet, sütten dolayı nikâhın olmaması gibi durumlar- ve nikâhın zorlayıcı unsurlardan arınmış olduğunu araştırması gerekir. 3G veya internet gibi ortamlarda bunu sağlamak son derece zordur.
40. günde bebeğin kırklanması doğru mudur?
Şezir ALTIN/URFA
Bizim kültürümüzde çocuğun 40. gün yıkanması diye bir inanç yoktur. Batıl bir inanıştır. Vaftiz törenlerinden etkilenmiş bir uyarlama olabilir. Bunun annenin lohusalık yıkanmasıyla bir ilgisi yoktur.
Ezandan sonra okunan vesile duası varmış. Bunun anlamını verebilir misiniz?
Sabah MERİÇ/İSTANBUL
Ezandan sonra okunan vesile duasının anlamı şöyledir: “Ey şu mükemmel ezanın ve kılınmak için hazırlığı yapılan namazın Rabbi olan Allahım. Peygamber’e (sav) vesile makamını ve fazileti ver. Ona söz verdiğin ahiretteki övülmüş makamı nasip et ki bana şefaati mümkün olsun. Çünkü sen sözünden caymazsın.” Bu duayı okumak sünnettir. Bu hadis Kütübi Sette’de yer alır.
Paylaş