“Siz” kimsiniz, “Biz” kimiz sayın Başkan?

Haberin Devamı

ASLINDA ben severim, “sizli–bizli” konuşmayı... Meselâ, sevgiliye “bir bahar akşamı rastladığını söyleyen” güftedeki “siz”, o “hicaz” terbiyenin ne zarif bir mahcubiyetidir... Ama bu hitabın, bir dostun gönül kırıklığındaki yankısı, bu sefer gerçekten üzdü beni. Sokakta rastladım kendisine, Kültür ve Turizm Bakanlığı İzmir Devlet Klâsik Türk Müziği Korosu’nda ses sanatçısı. “Kendi gözlerimle gördüm, kendi kulaklarımla duydum” dedi. Ellerini ovuşturdu ve şöyle yanıtladı soruyu: “Burası bize lâzım; lâzım olmasa verelim...” Cümle, sayın Başkan’ın, ticaret yıllarından kalma bir mazereti çağrıştırdı nedense? “Bize gelişi şu fiyat, yoksa dükkân sizin...” Neden mi bahsediyorum? Konu malûm; “AKM’nin Büyükşehir Belediyesi tarafından (12 Şubat 2012’de) gasp edilen otoparkının, ihtiyaç sahibi sanatseverlere geri verilmemesi” konusunda, bu okuduğunuzun (sadece benim yazdığım) beşinci yazı olması ve “seçilmişin, seçmeniyle inatlaşması” hadisesidir.
Meseleye, “siz ve biz” perspektifinden bakıldığını öğrendiğimize göre, şu gelişigüzel kullanılan kavramları önce basitçe bir tanımlayalım: “Biz” kimiz? “Siz”e hatırlatalım! “Biz”, “Siz”in seçmeniniz oluyoruz. Dolayısıyla, cümlenizdeki “Biz”, bizi kast etdiğiniz “Siz”in velinimeti değildir! “Biz”, 2009 ve 2014 yerel seçimlerinde, “Siz”i sandıktan çıkartan iradeyiz. “Biz”, “Siz”in, İzmir’in 150 yıllık belediyecilik tarihinde, Eşref Paşa’nın rekorunu kırmanızı mümkün kılan vesileyiz. “Siz”e, ilk defa üst üste ve 15 yıl belediye başkanlığı yapma fırsatını sunanlarız. Veysel’in, “Güzelliğin on par’a etmez / Bu bendeki aşk olmasa” deyişindeki “aşk”ın sahibiyiz “Biz...” Çetin Altan’ın, milletvekili olduğu dönemde, kürsüde kendisini bir türlü konuşturmayan Meclis Başkanı’na verdiği yanıtta, “Bizden daha yüksekte oturuyor olmanız basit bir marangozluk hatasından ibarettir” diyen “ses”in kendisiyiz “Biz...”
Peki “Siz” kimsiniz? Genel kabul görmüş bir “Siz” tanımı ya da algısı mevcut bulunmakla birlikte, herkesin tarifinde “Siz”i, kendine göre bir biçimlendirişi, “Siz”e baktığında gördükleri, göremedikleri, kendine göre “Siz”e yakıştırdıkları, yakıştıramadıkları, “Siz”de aradıkları... Buna karşılık “Siz”de buldukları, bulamadıkları ve bütün bunlardan sonra ve bunlara rağmen “Siz”den beklentileri var... “Biz”in kendi hayal dünyasında yarattığı bir “Siz”den mi söz ediyoruz? Yoksa “Siz”in kendi kendini tarif ettiği bir “Siz”den mi? Konuşulabilir, uzlaşılabilir bir “Siz”den mi söz ediyoruz? Yoksa, erişilmez, üstüne söz söylenmez, dokunulmaz, adetâ bir tabu... Hattâ tabu ötesi bir “Siz”den mi?
“Yaratılmış her şey zıddıyla kaimdir” denir. Yani, “Her şey varlığını karşıtına borçludur” anlamında bir söz... Peki bu haliyle, “Siz”in karşıtı nedir? Nedir onu yaşatan? Şurası muhakkak ki, “Siz”i tanımlayabilmek için mutlaka bir “Biz”e ihtiyaç vardır. “Siz”e anlam veren, ona önem izafe eden, hayatiyet katan... Ona can veren ve hattâ onu var eden “Biz”dir... İşin hoş tarafı, şimdi yazıdaki “Siz” ve “Biz”lerin yerini değiştirip tekrar okuyun, anlamın hemen hiç değişmediğini görürsünüz. “Siz” ve “Biz” işte aslında bu kadar iç içe geçmiş iki kavramdır. Bunun farkında olmanızı dilerdim... Dahası, usta bir elde, “senli–benli” olmak da o kadar kötü değildir. Halikarnas Balıkçısı, “... Ben öldükten sonra, en güzel yazıyı senin yazacağını duyuyorum da ölesim geliyor yahu!” diye sesleniyor Azra Erhat’a... Ve devam ediyor: “Kimi sefer sen ben misin, ben sen miyim / yoksa ikimiz de sen, ikimiz de ben miyiz ? / Yoksa ikimiz de hem sen hem ben miyiz, pek belli değil...” Benzer bir algoritmayla... Desek ki, “Kimi sefer ‘Siz’, ‘Biz’ miyiz, ‘Biz’, ‘Siz’ miyiz / yoksa ikimiz de ‘Siz’, ikimiz de ‘Biz’ miyiz? Yoksa ikimiz de hem ‘Siz’ hem ‘Biz’ miyiz, pek belli değil...” Çok mu yanlış sulara açılmış oluruz?
Haydi yazıyı, “senli–benli” bir hüseynî şarkıyla bitirelim. Diyorum ki, “Koronun yerinde ben olsam...” Görevde bulunduğu 10 yılı aşkın sürede, (davet edildiği halde) İzmir Devlet Korosu’nun “25. Sanat Yılı Konseri” dahil tek bir konserine gitmeyen Büyükşehir Belediye Başkanı için, Tanburî Ali Efendi’nin şarkısını her sene mutlaka repertuvara alırdım: “Senden bilirim yok bana bir faide ey gül...”

Yazarın Tüm Yazıları