Paylaş
‘yollar uzun, memleket şartları çetin’ diyen can dostun bile bırakıp gitmişken,
‘içinde bulunduğumuz sarmal’, hepimizi aşağıya çeken bir girdaba mı,
yoksa Arşimet burgusu gibi yükselen bir yazgıya mı dönüşecek,
biz onun derdine düşmüşken, sen hâlâ İzmir için sanat yazıları yazıyorsun…”
İyi ya işte ! Şimdi yazmayacağım da ne zaman yazacağım ? “Bam Teli’nin sürdürülebilir tınısı”, biraz da Sevgili Tayfun’un vasiyeti sayılmaz mı ? Tam “gündem üzre”yiz; ben bu “yol hikâyesi”ni daha başka nasıl anlatayım ?
“Evet”, sanat güzeldir ama; sanat “hayır” diyebildiği için sanattır ! “Evet”, şiir söylemek maharet ister ama; “hayır, şu sözcük şundan önce gelmeli” isyanıdır, şiiri okutan… “Evet”, beste yapmanın mimarisi bir Tanrı vergisidir ama; “hayır, şu nota, şundan daha uzun olmalı” iddiasıdır, müziğin gizli büyüsü. “Evet”, resim fırçanın, fotoğraf parmağın ucunda şekillenir ama; “hayır, şu renk şunun yanında durmalı, ışık, karanlığı şöyle mağlup etmeli”nin doğaçlamasıdır, hayâle gözle hayat verebilmek… “Evet”, dans estetiktir, ritim ve duygu bütünselliğidir ama; “hayır, şu adım şundan önce atılmalı” tercihi ve “nerede duracağını bilme farkındalığı”dır aslında… “Evet”, “bütün dünya bir sahnedir ve kadın-erkek sadece birer oyuncudur, tiyatro’da ama; “hayır, oyun içinde oyuna hayır” diyebildiği için, “seyirci kalmaz tiyatrocu…” Ve “evet”; “İyi yaşamayı öğrenmek bütün bir ömür sürer” dediği doğrudur Seneca’nın ama; “hayır, sanat uzun, ömür kısa, fırsat kaçıcı, deneyim aldatıcı ve karar vermek zor…” aforizması da, “sadece sanatın sürdürülebilir halleridir insanlığı ayakta tutan…” mesajını verir. Bütün bunlardan sonra, şimdi ben sadece sanat mı yazmış oluyorum ? “Hayır ; sadece sanat yazdığım söylenemez !”
Sorunun cevabı “evet” olsaydı; binlerce kişinin izlediği ve “bu sene pek genç” dediğimiz, 24. İzmir Avrupa Caz Festivali, 12 konser’in sonuncusunda, perdeyi 92 yaşındaki İlham Gencer ile kapatır mıydı ?
Öyle olsaydı, MÜZİKSEV, “yine bir ilk”e imza atıp, yok olmaya yüz tutmuş, unutulmuş geleneksel çalgılarımızı yeniden hayata döndürme projesi kapsamında, “Orta Asya’dan Anadolu’ya İki Telli’nin Yolculuğu” etkinliği ile “Tıva Türklerinin ‘İgil’ini, Altay Steplerinin ‘Kıl Kopuz’unu ve Torosların ‘Iklığ’ını kültür ve sanat dünyamıza yeniden sunar” mıydı ? Bu çalgılar, Güner Özkan’ın çizdiği modellere göre Ozan Özdemir tarafından tamamıyla geleneksel malzemeler ve yöntemler kullanılarak yapılır mıydı ?
Öyle olsaydı, dün gece Hayati Çiftçi’nin takdimiyle başlayan dinletide; Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Metin Ekici, “Somut Olmayan Kültür Mirasımız”dan bahseder miydi ? “Kabak kemane’nin büyük üstâdı”, 92 yaşındaki Köy Enstitülü Salih Urhan, “Klâsik kemençenin iç sesi” Gülten Yeğin ve İgil’i geleneksel yöntemlerle çalıp hömey yapan “ilk Türk sanatçı” olan Özgür Gürbüz ve igil eşliğinde Tıva türküsü söyleyen Hediye Gündüz, sahne alır mıydı,?
Öyle olsaydı, yıllar önce yazdığımız;
“Mor Menekşe Partisi” Müzikali şu dizelerle biter miydi, ?
“…Bu akşam sizlerle biraz Siyaset yaptık işte
Bu iş bizim memlekette nasılmış baktık işte…
Yemeklerden önce hiciv, yatmadan önce mizah
Daha nasıl söyleyelim? Nasıl edelim izah ?”
Paylaş