“Nihat Bey Merhaba…”

Cep telefonum çalıyor. Açıyorum.

Haberin Devamı

“İlk anda hatırlayamadığımı” düşündüğüm bir hanım sesi.

“Samimi, teklifsiz ve 40 yıllık tanış” tonlamasıyla konuşuyor:

“Nihat Bey merhaba…”

“Selamlamaya zar zor karşılık vermeye çalışırken…” ikinci salvo geliyor; “Nasılsınız ?”

“Nezaketsizliğin anlamı yok; tanıyamadın işte…” diye kendime kızıyorum.

Bir yandan, zihnimdeki bütün dosyaları tararken,

diğer yandan cevap yetiştirmeye çalışıyorum;

“Teşekkür ederim Siz nasılsınız ? Kiminle görüşüyorum Efendim ?”

 

Hızlı ve “geçiştirilen bir takdim” ile

“Filânca Çağrı Merkezi”nden arandığımı anlıyorum.

Dağılan sinirlerimi toplamak için mesai harcamaya başladığım anda,

bildik “tekerleme” yuvarlanıyor üzerime doğru;

“…görüşmemiz kalite standartlarımız gereği kayıt altına alınmaktadır”.

Haberin Devamı

Hemen ardından “müstantik-sorgu yargıcı” kimliği ile diğer atışlar başlıyor;

“…öncelikle doğum yeri ve tarihinizi, baba adınızı, annenizin kızlık soyadını…”

 

Bir cep telefonu sahibi olup da,

bu diyalogla şereflenmemiş “ölümlü” sayısı bir elin parmaklarını geçmez sanırım.

Önceleri “acemi”ydik, yüksek bir mahcubiyet katsayısı ile “ayıp olmasın” diye

konuşmanın uzamasına pek ses çıkartmıyorduk.

Ama “istiap haddi”nin aşılmasıyla birlikte, konuşmanın geriye kalan kısmı,

“her iki taraf” için de, giderek daha zor bir hâl almaya başladı (?!)

 

“Pazarlama” kavramının “ucuz, hızlı ve kuralsız rekabet” yelpazesiyle yellenen bu

yöntemde, “artık işlemiyor ve yarardan çok zarar getiriyor eşiği…” aşılmış olsa gerek.

“Bir bilen” takımı, mutlaka, geri-bildirimlerim “hassas bir fayda-maliyet analizi”ni yapıyordur ama sosyal olarak bunalmış ve gergin bir toplumda, “gereksinim duymadığınız şeylerin, bu kadar ucuz yöntemlere indirgenerek sokuşturulması”,“parlama sıcaklığı”nı hiç dikkate almamak demektir.

 

Bir kere “kalite” kavramı, özünde “ayak oyunu ve arkadan dolaşma düzeysizliği”ne kapalıdır. Lâtince "nasıl oluştuğu" anlamına gelen "qualis" kökünden türediği söylenen bu sözcük, öncelikle “ince” şeyler çağrıştırır. “Haberleşmenin gizliliği esastır…” diyen Anayasa maddesi, bu  ve daha pek çok ince şeyin güvence altında olduğunu tarif etmek için kaleme alınmıştır. “…Hiç kimse özel hayatı, ailesi, meskeni veya yazışması hususlarında keyfi karışmalara, şeref ve şöhretine karşı tecavüzlere maruz bırakılamaz. Herkesin bu karışma ve tecavüzlere karşı kanun ile korunmaya hakkı vardır….” İfadesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine, bu “incelmiş ideal”i “kayıt altına almak için eklenmiştir.

 

Haberin Devamı

Sosyal hayatın, basit “iletişim” kurallarını çiğnemeyi bir yana bırakın, asgarî nezaket kurallarından bile nasiplenmemiş olmayı “kalite standardı zanneden”, altını çizdiğim aymazlığı ticaretinin bir parçası haline getirmekle övünen bu “iş kolu”, giderek “kalitesizlik maliyetleri”nin ayrılmaz parçasına dönüştüğünü fark etmek zorunda. Bu iş “keyfîliğin boyutlarını zorlamaktan çıktı ve çoktan kanun karşısında korunamadığımız bir tecavüz sahası” haline geldi.

 

Bu çok bilinen konuyu, bir arkadaşımın (konuşmak istemiyorum, yanıtlamak istemiyorum, kayıt altına alınmasını istemiyorum, vaktimin alınmasını istemiyorum, meşgul edilmek istemiyorum…) yakınmasına, konuşmayı sürdürmeye çalışıp,“isterseniz savcılığa şikayet edin" edepsizliği ile yanıt veren görevlinin varlığından haberdar olunca köşeme taşımaya karar verdim. “Kaba, kalın ve hoyrat” döngüleri sıradanlaşmaya başlayan güzel Memleketimin, “ince tecavüzleri” araya gitmesin diye yazdım.

Yazarın Tüm Yazıları