Paylaş
Sayın Başkan’ın zarif davetine, sağlık sorunlarım sebebiyle katılamadım ama, “İzmir Mizah Festivali” kapsamında “farklı sanat dallarından mizah ustalarının mizah severlerle buluşturulması” fikrini ayakta alkışlıyorum.
Çok başarılı bulduğum festival programının (eksikli fakat) sıkı bir özetini yapmak gerekirse...
Festivalin ilk etkinliği “Marko Paşa’dan Aydınlar Dilekçesi’ne” başlığını taşıyordu...
Güçlü satırbaşlarından birinin, “Ömrüne Sığmayan Adam: Aziz Nesin” adlı sergi olduğundan bahsedip, “Yüzde 100 Aziz Nesin” isimli söyleşide iyice soluklanıp,
noktayı da Ankara Sanat Tiyatrosu’nca (AST) sergilenen “Aziznâme” oyunu ile koymak mümkün görünüyor.
Festival afişinde 2004’te yitirdiğimiz karikatür sanatçısı Necati Abacı’nın Aziz Nesin karikatürünü kullanmak ise iki sanatçıyı birlikte anmak adına bir vefâ duruşu olmuş sanki...
“Mizah hoşgörünün çiçeklendiği yerde boy atar” der bir yazar.
“İçimizdeki hoşgörüyü ortaya çıkartmanın başka yolu yok, mizahtan başka” diye ekler bir diğeri...
Üstüne, bir başkası, “Mizahın üflediği hoşgörü bağışıklık sisteminizi güçlendirir” yollu ısrar eder.
Bu kurgusuyla “mizah” zarf için “doğru pul”, İzmir ise “doğru adres”tir.
Öte yandan, (tam da gönlümden geçtiği gibi) görünmez bir el, İzmir’i, “Festivaller Şehri” olmaya doğru itiyor, ama kimse farkında değil!
Aynı hafta içinde bir başka şehrimizde Mizah Festivali’nin açılışından 1 gün önce “sevgi ve hoşgörünün beşiği” olan Huzûr-u Mevlâna’da, 742’nci Vuslat Yıldönümü ve Şeb’i Arus idrak edildi.
Yani Konya da, “İhtifaller (büyük ve gösterişli anma töreni) Şehri” olma ayrıcalığını ve “merasim tekeli”ni korumayı sürdürüyor.
Madalyonun diğer yüzünde ise başka bir resim var:
Geceleme fiyatını 11 bin TL’ye kadar çıkaran bazı oteller Konyalıların bile tepkisini çekmiş durumda. Hattâ erbâbının, “Bu şehrimizde yapılan merasimleri yegâneleştirmek ve daha çok turist gelsin diye Hz. Mevlâna’yı dünya malına âlet etmek isteyenlere yazıklar olsun” dediği işittik.
Üstelik, o tertemiz “gel, gel, kim olursan ol gel sofrası”nda, 17 Aralık tarihine ait farklı sosyal ve toplumsal çağrışımların, “diğer dünyevî münasebetsiz haller” diye ıskalandığı hoşgörüsüzlük de hâlâ kulaklarımızdaydı...
Mizahın yorgun düştüğü böyle zamanlarda “Turuncî” mahasıyla bir hiciv çıkıyor e-posta kutumdan, ben de hemen paylaşıyorum sizlerle:
Sandım ki gelip el bağlayarak dört köşeden / Vuslat diye meydânı bütün çevreleyen “âşık-ı dost”tur. / Her Şeb’i Arus aratır oldu yazık bir evvelini / Gördüm ve utandım bu sefer ismi bunun “âşık-ı post”tur.
Paylaş