Paylaş
Kucak dolusu para dökülür, en süslüsü ve en gösterişlisini yaptırmak için... Sonra ele alınır, bir kez bakılır, daha sonrası çöptür! Giden onca paraya mı, harcanan emeğe mi, yoksa hammadde için kullanılan kesilmiş ağaçlara mı yanarsınız? Siz karar verin artık...
Ben bir öğretmenim! Doğruları öğretmeye, öğrencilerinin hayatında yeni ufuklar açmaya çalışan; bütün öğretmenler gibi... Geçen yıl 4. sınıfı okuturken, ‘geri dönüşüm’ ile ilgili çalışmalar yapmaya başladık sınıfta. Küçük başladı her şey önce, ama sınıfın ilgisi, velilerin katkısı büyüdükçe, yaptığımız işler hem okul bahçesinde, hem de Çevre Günü’nde Gündoğdu Meydanı’nda sergi açabilecek kadar büyüdü birden. Emek çok büyüktü, ama farkındalık da bir o kadar büyük oldu... Serginin konusu ‘geri dönüşüm’ olunca, hazırlanacak davetiye de farklı olmalıydı ki, ‘geri dönüşüm’ün önemini tam olarak anlatabilelim. Kitap ayracı şeklinde tasarladık ilk davetiyemizi. Atılmayacak, kullanım amacı olacak, dahası kitap okuma alışkanlığını hatırlatacaktı çocuklarıma... Öyle de oldu.
Bu yıl 1. sınıf okutuyorum. ‘Yerli Malı Haftası’ geldi çattı bu sefer de. Yeni bir etkinlik, yeni bir davetiye demekti. Yine bir farklılık olmalı, farkındalık yaratmalıydı. Bu kez, özellikle ‘Türk Malı’ olduğunu gösteren rakamları vurgulamalıydık. ‘869’un farkına varmalıydı öğrencilerim, velilerim... ‘GELECEĞİN İÇİN, alırken barkoduna BAK’ dedik, slogan olarak. Çocuklarım, yeni yeni okuyorlar. Okudukları kitapların arasına ‘davetiye şeklindeki ayraçları’ koyuyorlar. Alışveriş yaparken, minicik yürekleriyle nereye bakacaklarını biliyorlar. Çünkü ne görmeleri, ne hissetmeleri, neyi aramaları gerektiği, her an gözlerinin önünde...”
Benim gibi, ‘Yerli malı Türk’ün malı / Her Türk onu kullanmalı’ sloganıyla büyümüş bir kuşağın temsilcisi için çok önemliydi bu ‘iddiasız ama büyük’ proje. Rica ettim; bu kitap ayracından 1 adet ulaştı elime... Üzerinde diyor ki, “...Barkodlardaki ilk 3 rakam, ülkeleri temsil etmektedir. Türkiye’nin rakamı 869’dur. Barkod’u 869 ile başlayan ürünler, Türk Malı anlamına gelir...” Siz bu ayrıntıyı biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum! Bornova – Çamdibi, Yıldırım Beyazıt İlkokulu 1-C sınıfının öğretmeni ve 27 öğrencisi sayesinde öğrendim. Tabii zamaneler benim gibi yazı çocuğu değil, Barkod çocuğu, QR KOD çocuğu... Onlara da böyle anlatmak lâzım!
Kütüphaneme doğru yürüdüm. Prof. Dr. Toktamış Ateş’in “Ne oldu bize?” isimli kitabına uzandı elim. Ne aradığımı biliyordum. İçini bile açmadım. (1994 koşullarına feryat eden) ilk baskısının arka kapağını çevirdim doğrudan...
“...Mustafa Kemal’in Genç Cumhuriyeti, fukara bir ülkeydi. Halkını ‘tutumlu olmaya’, ‘yerli malı kullanmaya’ özendiren bir ülkeydi. Ama bugünün kimi yöneticilerinin akıllarının alamayacağı kadar itibarlı ve düşünemeyecekleri kadar onurlu bir ülkeydi. O günlerin Türkiye’sinin ‘jet sosyetesi’, ‘paparazzileri’, ‘Âlemleri’ yoktu. Bugün kimilerinin dalga geçtiği Cumhuriyet Bayramı balolarına, ayaklarını sıkan Sümerbank pabuçlarıyla giderdi valiler. O günlerin Türkiyesi’nin başbakanlarının yurtdışında yatırım yapacaklarını söyleseler, söyleyeni ‘deli’ diye akıl hastanesine kaldırırlardı. O günlerin Türkiyesi’nde trilyonluk yolsuzluklarla suçlananlara devlet protokolünde yer vermezler, erdem ve ahlâk üzerine nutuk attırmazlardı. Ama o günlerin Türkiyesi umut ve inanç doluydu. O günlerin Türkiyesi gururluydu, haysiyetliydi. Müstemleke valisi edasıyla konuşmak isteyen kimi kendini bilmezlere, tek tek yalatırdı o söylediklerini... Ne oldu bize?”
Sonra, koca bir paragrafı, bilmeden bir kitap ayracına sığdırmışlar gibi geldi bana. Daha doğrusu , “bu ayracın bir barkodu olsaydı...” dedim içimden; “okuttuğunuzda, yukarıdaki paragraf dile gelirdi herhalde...” Teşekkürler 1-C... Yolunuz açık olsun! Dilerim, tez vakitte, “Genç Cumhuriyet’in itibarlı ve onurlu yetişkinlerine geri-dönüşürsünüz...”
Paylaş