Paylaş
YAZILIP çizilenlerden öyle anlaşılıyor ki, İzmir Büyükşehir Belediyesi çok önemli kültür projesini tamamlamak üzere; eli kulağında... Emir Sultan Türbesi’ndeki restorasyon çalışmalarına 2011 yılında başlanmıştı. Her aşama, İzmir 1 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nun onayına sunuldu. Projeye ilişkin yeni onay süreciyle birlikte, restorasyon 2012 Ağustos ayında yeniden ivmelendi ve hazire bölümü hariç tamamlandı. Hazireye (mezarlık bölgesi) ait mezar taşları için proje çalışmaları ise devam ediyor. Kurul onayı alındıktan sonra hazirelerin restorasyonuna başlanacak.
Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile yapılan protokol kapsamında, (Mimar Abdurrahman Çabuk’un yönetiminde) “kentle ve kentliyle yeniden buluşturulacak” Emir Sultan Türbesi, İzmir’de Türklüğün, müslümanlığın başlangıç noktası sayılıyor; “Türk mührü” diye anılması da bu yüzden... İzmir’i alırken şehit düşen ve halk arasında “Emir Sultan” adıyla bilinen, Aydınoğulları Beyliği komutanlarından Seydi Mükeremeddin’in kabrinin yer aldığı Namazgâh’taki türbenin bahçesine, Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi Lâtife Hanım’ın dedesi Uşakîzâde Sadık Bey ve eşi Makbule Hanım ile Aydın Valisi Ahmet Esat Paşa, Kestanepazarı Camii kurucusu Mısırlı Hüseyin Nuri Efendi ve İzmir Kadısı Şükrüzâde Abdülkadir Paşa gibi devrinin önde gelen isimleri de defnedilmiş.
Yaklaşık 1400 metrekare alana sahip Emir Sultan Türbesi, “Rıfaî Dervişleri”nin dergâhıydı... Merhum Râkım Elkutlu da Rıfaî Şeyhi... Yabancı seyyâhların seyahatnâmelerinde, “Ağlayan Dervişlerin Dergâhı” diye geçer bu mekân. Buraya kadar tamam; ne kadar teşekkür etsek az Sevgili Başkan’a ve bütün emeği geçenlere. Ama yine Damlacık Mevkii’nde, Emir Sultan’dan biraz aşağıda, “Dönen Dervişlerin Dergâhı” da vardı zamanında.. Bugün maalesef yerinde yeller esiyor. Gölgesi bile kalmamış. Patlıcanlı yokuşundan çıkarken sağ kolda. Mahallelinin önceleri tekke, şimdilere mezarlık dediği yer... Neyzen Tevfik’in, merdiven ayağına ilişip “Şeyh Nurettin Hazretleri”ne hicaz peşrevini üflediği yer.
“İzmir Mevlevîhânesi” hakkında en az 5-6 makale yazdım ve yardım istedim. İlk satırların üzerinden 6 yıl geçti. Manisa’dan, Ordu’dan, İstanbul’dan belge ve bilgi paylaşanlar oldu; İzmir’den (meraklı okuyucularım hariç) aks-i sedâ gelmedi. Şimdi diyorum ki, “gün bugün müdür acaba? Emir Sultan’ın yeniden açılışı sırasında, Sayın Kocaoğlu’ndan, Mevlevîhâne için de bir söz alabilir miyiz?” Hem zaten ortada restore edilecek bir şey kalmamış. Gönlümüzden geçen, yerini ve anıları unutulmaktan kurtaracak bir kitâbe dikilmesi. Denk gelirse, belki küçük bir “obje müzesi”, bir “Tasavvuf Musikisi ve Araştırmaları Merkezi” belki...
Bir sahipsiz “biz” miyiz?
YAŞADIĞIMIZ coğrafyaya yayılmış bütün Mevlevihâneler içinde sadece “İzmir Mevlevihânesi”ne ait ayrıntıların buharlaşmış olması üzücü. “Konya, Yenikapı, Galata, Afyonkarahisar, Gelibolu, Çankırı, Manisa, Eskişehir, Kilis, Tokat, Bursa, Samsun...” ve daha pek çok ilimizdeki bu tarihi mekânlara birileri zamanında sahip çıkmış. Kimi müze, kimi kütüphane olarak korunmuş. Kimi derneklere, kimi vakıflara, kimi üniversitelere emanet edilmiş. Kimi ince ince restore edilmiş, kimi elden geçirilmiş, kiminin projesi hazır bekliyor. Bazısının temelleri, yıkıntıları kalmış elde, bazısının fotoğrafı, çizimleri, bazısının ayrıntılı plânları mevcut. Bir kısmını sivil toplum örgütleri, bir kısmını web siteleri, bir kısmını süreli yayınlar sahiplenmiş. Paneller, araştırmalar, yayınlar; herkes bir ucundan yakalamış, bir şeyleri gün ışığına çıkartmaya çalışıyor. Terk edilenlerin ömrü doğal olarak kısa sürmüş. Meselâ Samsun Mevlevihânesi yola kurban gidince geriye “Mevlânâ Yolu” tabelası kalmış; ama Tokat’taki müze, Kütahya’daki ise Dönerler Camii olarak yaşamaya devam ediyor. Sadece Anadolu’da değil, Kahire, Kudüs, Halep, Şam, Saraybosna, Filibe, Üsküp, Atina, Girit, Peç, Trablus gibi şehirlerde bile şimdi çok farklı işlevler üstlenmiş Mevlevihâneler olduğunu görüyoruz. Kıbrıs’taki ve Saraybosna’daki Mevlevihâneler müze, Girit’teki çocuk yuvası, Filibe’deki ise lokanta olarak kullanılıyor. Meskene dönüştürülmüş ve içinde bir ailenin yaşadığı mekânlar bile var. Ama İzmir Mevlevihanesi’nin külleri için bile el uzatan yok!
Paylaş