Bir “dingil”in çağrıştırdıkları

DOĞADA bir örneği bulunmadığı halde, bugün bize son derecede sıradan gelen ve aslında, insanlık için neredeyse mekaniğin ekseni olacak kadar büyük bir zıplayış sayılan tekerleğin, hangi tarihte icat edildiğini kesin olarak bilemiyoruz.

Haberin Devamı

Bu belirsizliğe rağmen, en eski tekerleğin, yaklaşık 5000 yıl öncesine tarihlenebildiği ve Mezopotamya’da yapıldığı kabul ediliyor. Elimizdeki en eski kayıt ise M.Ö. 3500 yıllarına ait bir Sümer piktogramı... Tekerlek fikri büyük olasılıkla, “kesilmiş ağaçların yuvarlanarak daha kolay taşınabildiğinin fark edilmesinden doğmuştur” diyor tarihçiler. Bu arada, arabanın, tekerleğin icadının hemen ardından tasarlanmış olduğu kanısı da hayli yaygın. Bir çift tekerleği dingille birleştirmek cinliğinin, düşünen insanı uzun süre uğraştıran bir aşama olmadığını, yine Sümer kalıntılarından anlayabiliyoruz.
Gözden kaçırılmaması gereken ayrıntı, dairesel bir forma sahip olan tekerleğin çalışma prensibini, en yalın açıklamasıyla “bir dingil ile birlikte yaptığı dönme hareketi sayesinde sürtünme kuvvetini yenmek” biçiminde tanımlarken, aynı cümle içinde geçen “dingil”in, giderek toplumda belirgin bir ağırlığa sahip olmaya başladığıdır. Tekerleğin dönme hareketini yapabilmesi için mutlaka yer çekimi kuvveti ya da bir başka dış kuvvete maruz kalması “olmazsa olmaz” ise de bu uzun uvertürden sonra şu sonuca ulaşmak hiç zor değildir:  “tekerlek tek başına pek fazla bir işe yaramıyordu” ve ne olduysa o “dingil”den sonra oldu...
Geçen hafta, yani tekerlek ve dingilin icadından yaklaşık 5000 yıl sonra, Mürsel Paşa Bulvarı’nda, Basmane’ye doğru ve yolun en sağ şeridinde, araba kullanıyordum. Yolun sol tarafından, refüjden, fosforlu turuncular giyinmiş olarak, bir temizlik işçisi atladı yolun ortasına, yavaşladım; belli ki acelesi vardı. Elindeki, altına tekerler yerleştirilmiş büyükçe bir çöp bidonu ile karşıdan karşıya geçti koşturarak. Çöp bidonunun tekerleklerini olduğu yerde çevirdi, kendisi kaldırıma çıktı. Arabayı hafifçe yatırıp, tekerlekleri de kaldırıma çıkarttı. Kaşla göz arasında, yolun kenarındaki 2-3 metrelik çiçek bandının içine daldı ve arabasıyla birlikte üzerlerinden geçip, yayalar için ayrılmış kısma ulaştı. Yeşil ışık yanmıştı, hareket etmek zorundaydım. Sadece camı açıp, “heey ne yapıyorsun sen kardeşim?” diye seslenebildim. Yürüyüşünü bozmadan yüzünü bana döndü, tepkimi anlamsız gözlerle savuşturdu, en ufak bir mahcubiyet duymadan pişkince sırıttı ve bir daha arkasına bakmadan uzaklaştı.
Bir kavşak ileride, bir çöp bidonunun, bir “dingil”in yardımıyla sürtünme kuvvetini yendiğinden habersiz bir grup işçi, yolun ortasındaki göbeğe yeni çiçekler dikiyordu. Aynı saatlerde kim bilir, bu güzel kentin sokaklarında, kentli olmak bilincinden yoksun yetiştirilmiş kaç “dingil”, nice estetikten uzak “tekerleğe” sırıtarak omuz veriyor ve nice “gustosuzluk bahçesi”nden birlikte geçiyorlardı ? “İhtimal, tekerleği kullanan ilk insan bile bu kadar hoyrat değildi” diye düşündüm.

Haberin Devamı

Berber Hasan Bey

Haberin Devamı

Geçenlerde öyle bir tutuldu ki belim, hayatımda ilk defa 3-4 gün yataktan çıkamadım. “Sende bel yok ki fıtığı olsun” diye iltifat edenlerin verdiği morale rağmen, bel fıtığından kuşkulananların, telefonun ucundaki  ilk sorusu, “bacağında ağrı veya uyuşma var mı?” şeklindeydi. Şu muydu, bu muydu, tomografi filân derken, şiddetli bir zedelenme olduğu anlaşıldı da rahatladık. Bugün, hekim dostlarımızın tıp bayramını kutlarken, değerli okuyucuya da “kendinizi Türk hekimlerine emanet edebilirsiniz” mesajı vermek isterim. Sunulan sağlık hizmetinin niteliği konusunda, hepimiz zaman zaman gelgitler yaşarız. Her zaman doğru teşhis koyamadıkları da doğrudur. Ama gerçeği sakladıkları bazı halleri, “çok nazik” olduklarıyla açıklamak, sanki akla daha yakın gibi geliyor. Bu sonuca nasıl mı ulaştım?
Ayaklandığım hafta, doğru sevgili berberim emektar Hasan Bey’in koltuğuna oturdum. Oradan buradan konuşuyoruz; bildiğiniz berber sohbeti. Derken, lâf açılınca anlattım başımdan geçenleri. Söylediklerimi büyük bir dikkat ve ciddiyetle dinledikten sonra, bıyık altından gülerek doktorların söylemediğini yüzüme söyleyiverdi: “Hocam artık bu modeller yapar be...”

Yazarın Tüm Yazıları