Anayasa ve İllüzyonistler !

Geçen gün, arabayla Alsancak’a gitmek üzere çıktım evden.

Haberin Devamı

Hava yağmurlu… Ege Üniversitesi kavşağındaki tünelin içine girdik ki,

zaten yavaş akan trafik hepten durdu…

İleride zincirleme bir kaza olduğu haberi geldi az sonra; 1 saatten fazla bekledik…

Böyle zamanlarda,

kimsenin bir işe yaramayan “gecikiyorum…” gerginliğini saymasanız;

biraz radyo, 1-2 telefon konuşması filân derken,

oturduğum yerden, göz ufkumla sınırlı bir gözlem merakı başlıyor bende.

Biraz da “meslek hastalığı” sanırım.

 

Yine öyle oldu.  Hemen önümdeki gösterişli otomobilin sol arka tarafında,

“Gazi Mustafa Kemal” diye atılmış bir imza vardı; hem de kırmızı… Hemen onu gördüm.

Tam “kendi kendime dedikodu”ya başlıyordum ki,

sürücü tarafındaki ön cam açıldı.

Önce bitmiş bir sigara paketi buruşturuldu;

Haberin Devamı

sol taraftaki dar kaldırımın üstüne atıldı.

Ardından yeni açılan paketin jelatini ve ilk küsûratı…

Yutkundum !

 

1 saat, epeyce fazla bir süre tabii…

Araçlarında sıkılan sürücüler, can sıkıntısına çare aramaya başlıyor.

İşte onlardan biri de, önümdeki imzalı aracın ön çaprazında bekliyordu; sağ şeritte…

O aracın da sürücüsü açtı camını.

Fırsattan istifade, C vitamini eksiğini gidermek niyetindeydi anlaşılan.

Hızlı hızlı soyduğu mandalinaların kabuklarını ve çekirdeklerini attı yolun ortasına.

Çekirdek bolluğundan, “satsuma” yemediği anlaşılıyordu.

Arka camında, “Söz Konusu Vatansa, Gerisi Teferruattır…” yazıyordu.

Hayretim, “zafer haftası”na hazırlanıyormuş; henüz haberim yoktu.

 

1 saat içinde kadraja giren üçüncü “atık tahliyesi”,

benim hemen sağımdaki, hafriyat işlerinde çalışan TIR’ın sürücüsüne nasip oldu.

Şirketin ismi lâzım değil ! Ama kamyonun üzerine, Büyükşehir Belediyesi tarafından,

yuvarlak düzende logolaştırılmış bir not iliştirilmişti:

“Bu araç, uydu aracılığıyla izlenmektedir…” gibi bir şey.

Sürücü, tepeden bakan hallerinin, kelimenin tam anlamıyla hakkını vererek

ve salonların büfelerini süsleyen “kar küreleri”yle rekabet edecek bir düzende,

Haberin Devamı

(sanıyorum) torpido gözünü temizledi.

Ama ufalayarak attığı kâğıt, makbuz, ödenmiş fatura, KDV fişi gibi malzemenin

çokluğuna bakılırsa, “küçük çaplı bir arşiv tasfiyesi” yapıldığı izlenimine kapıldım.

Yağmura ve akan sele kapılan kırpıntılar,

öndeki araçların arasına doğru sürükleniyordu.

 

Nihayet hareket ettik. Bizim şerit biraz daha hızlı aktı ilk anda.

TIR’ı yan aynamda görecek kadar uzaklaştığımda,

aracın alınlığında, “ER RAHMAN…” (merhameti sonsuz olan) İsm-i Şerîf’ini gördüm;

çok büyük harflerle yazılmıştı…

 

Aktardıklarımın bir satırı bile kurgu değildir ! Bunlar gözümün önünde, yanında yaşandı. Saklamadan, gizlemeden, utanmadan… Böyle olunca, dikiz aynasına bakmaya cesaret bile edemedim. Kimbilir, “arkamızdan neler çevriliyordu ?” Alsancak’a yaklaşırken, radyoda “illüzyonistler”ler, Anayasa referandumu hakkında gevezelik ediyorlardı… Bir iç geçirdim ister istemez. “Evet çıksa ne olur, hayır çıksa ne olur ? “ dedi, iç sesim. 

Yazarın Tüm Yazıları