Paylaş
Efendim, gecenin programı açıklandığında, Agora’nın alışılmışın dışında bir piyano resitaline ev sahipliği yapacağından bahsediliyordu. Ve deniyordu ki: “Her ikisi de Paris’te yaşayan piyanist Ricardo Vieira ve Tomo-Hiro Hatta (tarafından kurulan MusicOrba Duo) dünya üzerindeki birçok farklı sahnede, en prestijli festivallerde, New York’taki Tribeca Theater ve Paris’teki dünyaca ünlü Olympia gibi efsanevi konser salonlarında çaldılar. Kıbrıs’ın Baf şehri, 2017 yılında, Pafos 2017 Avrupa Kültür Başkenti etkinliği kapsamında aynı şehirde düzenlenen muhteşem bir konser için o güne dek birçok ülkede sahne almış olan bu ikiliyi davet etti. MusicOrba Duo sadece 2018 yılında ve sadece Çin’in en görkemli mekânlarında 20’den fazla konserde sahne aldı. Onlar, dünyanın sayılı 4 el piyano ikililerinden biri ve 34’üncü festival için şimdi de İzmir’de çalacaklar.”
Konser başlayana kadar açıkçası her şey yolundaydı. Pek çok izleyici, sanatçıları kafasında sorularla bekliyor olmasına rağmen... Çünkü alışılagelmiş duolardan farklı olarak 2 ayrı piyanoda, 2 piyanist yerine aynı piyano önüne oturmuş ve tek klavyeyi paylaşan 2 kişiyi dinleyecektik. Üstelik repertuvar da (Fernando Lopes-Graça’nın Rustik Portekiz Melodileri ve Felix Mendelssohn’un Bir Yaz gecesi Rüyası Uvertürü) hayli cazipti, ümit veriyordu ama... “Ama”sı var işte! Aklımızda, yarı-profesyonel deli sorular...
2 elin parmaklarıyla çalınan bir enstrümandan bir müziksever ne bekler? 2 elin daha kalabalık bir kombinasyonunu mu, yoksa 20 parmağın yek vücut halini mi? 2 solisti de ayrı ayrı duyabilmeyi mi? Yoksa, grup ustalığı denilen grubun içinde kayboluşu mu? Dahası, 2 kişi bir müzik topluluğu sayılır mı? Oda müziği yelpazesi içinde bugün artık önemli ve ayrıcalıklı bir yere sahip olan 4 el piyano abartılı bir yorum titizliğine yol açar mı? Beraberlik kavramı çalınan eserin birlikte icra edilmesi yeteneğini de içerir mi? Acaba, “Bir topluluktaki eşzamanlılık iki şekilde anlaşılmalıdır: Bir yandan topluluk tekniğinin temel kuralı olarak, diğer yandan özgür sanatsal bireyler buluşmasının zirvedeki başarısı olarak” yaklaşımı doğru mudur? 2 piyanistin ortak icrasında piyanonun rolü çalgının eşsiz imkânları ile mi belirlenir? Yoksa, piyanistlerin sürekli kendini aşma gayreti piyanonun ses hazinesi açısından daha zengin görünmesini mi sağlar?
İşte sanıyorduk ki bütün gece bunlarla hemhâl olacağız. Ve bu soru işaretlerinin hınzır cevaplarıyla tuz buz olacak dogmalar... Ama öyle olmadı efendim! 4 el piyanodaki bütün büyü pedal üstündeki paylaşılamayan iktidardan alev alırmış meğer... Meğer sahnede 2 piyaniste birden ait olmayan tek şey o mütevazı görünen pedalmış. Seslerin sönmesine engel olan, sesin uzunluğu, genleşmesi ve zaman zaman da tını mükemmelliğine imkân veren, sesi yoğunlaştıran, piyanodan çıkan seslere devamlılık ve anlam katan o pedal resital boyunca Tomohiro Hatta’nın egemenliğinde kalmıştı ki, bis parçası çalınmadan önce kıyamet koptu. Khachaturian’nın ‘Sabre Dance’nı çalmak için bir düello zarafeti içinde de olsa sanatçılar yer değiştirdiler ve Ricardo Vieira yüzünde güller açarak piyanonun sağ tarafına geçti. Tam, “Sulh sağlandı” diyorduk... Yine olmadı! Sanatçı kaprisi (?!) işte... Her ikisi de bu tek parçalık sürede yerleşik nizamı özlemiş olmalılar ki, bir yinyang dönüşü ile son notayı diğer egemenin sahasında noktaladılar. Seyirci mest... Harikulâde bir geceydi. 34’üncü Uluslararası İzmir Festivali yarın akşam Çeşme Kalesi’nde yapılacak “Trovaores” Antonio Placer Sextet Antonio Campos&Rafael Campallo gösterisiyle devam edecek.
Paylaş