Paylaş
30 Ağustos öncesi-Ankara:
Başkomutan, Çankaya’nın tepesindeki bağ evinde, meşhur sofrasındadır. Sofra gelenekselleşecek, evlere bile şekil verecektir... Başkomutan konuklarına, Afyon’dan başlayacak ölüm-kalım savaşının İzmir’e kaç günde biteceğini söyler. Durumu kavrayamayanlar, Atatürk’ün sofrasında verdiği rakamların içkinin tesiriyle sağlıklı olmadığını söyleyip duracaklardır...
Başkomutan, taarruz için hazır olunmadığını cihana anlatabilmek için bir çay partisi vermek istediğini de söyler. Ertesi günkü Hakimiyeti Milliye Gazetesi Ankara’daki çay partisini duyurur.
Karşı Cephe-Afyon:
Yunan Ordusu Afyon’da sıkı bir tahkimat yapmıştır. İngilizler, işi sıkıya alır; kamyon, uçak, otomobil ve asker takviyesi de yapar. Yok! İngilizler rahat etmez. Heyet gönderirler. Yerinde görürler. Bizim Başkomutan gibi onlar da bir tahminde bulunurlar; ‘Türkler bu mevzileri 6 ayda aşamazlar!’
Meraklısına not: Karşı tarafın tahminini aylarca şaşarken, Mustafa Kemal Paşa’nınki bir gün uzun kalacaktır!
Karşı cephenin gönlü artık rahattı. O akşamki gibi, balo zamanıydı. Başkent ve diğer önemli liman şehri alınmış, bir tek Türklerin merkez dediği, merkez olsa kaç yazacak bir kasaba olan Ankara alınamamıştı. Az kalsın o da alınacaktı! Polatlı’da, tarihin ‘en geniş’ ve ‘en uzun cepheli’ hatta ‘en uzun süren savaşı’ rekorlarının kırılacağını nerden bileceklerdi? Varsın olsundu. Bu dünya rekorlarını kırmak, Türklerin belini kırmış olmalıydı. Kamyon, uçak nerde, iyice para ve asker sıkıntısına düşmüşlerdi. Saldırmak akıllarına gelmiyordu. Zaten çay partisi veriyorlardı. Buyurun, Hakimiyeti Milliye Gazetesi yazıyor...
Yine Ankara:
Başkomutan Çankaya’nın tepesinde, anacığıyladır. Sofrasını konuştuğumuz ev, iki katlı, katta ikişerden dört odalı, geniş teraslı, çorak Ankara manzaralı ama bağ içindedir. Anacığı rahatsız, ikinci kattaki odasında, yatağındadır. Paşa oğlu, savaştan hiç söz etmez, çay ziyafetine gittiğini söyler. Elini öper, izin ister. Ana bu, kaçırır mı? Çaya çizmeyle mi gidilir? Bir mektup yazdırır;
“Oğlum. Bekledim, dönmedin. Çay ziyafetine gideceğini söyledin ama ben biliyorum. Sen cepheye gittin. Sana dua ettiğimi bilesin. Savaşı kazanmadan dönme.” Bu cümleleri yıllar önce Kuleli’de, sanırım Metin Özdemir Hocamızın yönettiği, öğrencilerimizin oynadığı oyunda, Ayşe Bozdağ Hocamdan dinlemiştim...
Afyon-Bu kez bizim cephe:
Partinin ev sahibi çok uzaktaydı. Bir dere kenarındaki çadırında. Partiye değil, savaşmaya gelenlerle, gecenin karanlığında, kilometrelerce ve gizlice ilerleyen binlerce askerle, Kocatepe’de buluşacaktır. Karada, havada, kısıtlı olanaklarla, her türlü gizlilik önlemi uygulanıyordu. Düşmanın keşif uçaklarını kaldırmamak için zor koşullarda havalanan uçakların pilotları inmemeyi düşünüyor, her seferinde helalleşiyorlardı.
30 Ağustos–Anıtkabir:
Zaferin en büyük, üstelik 3 boyutlu tablosu, panoramalar bölümünde. Mustafa Kemal Paşa’nın Kocatepe’deki pozunu karşınıza alın. Söz, Kuvayı Milliye Destanı ile Şair Nazım Hikmet’in:
‘Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi durdu.
Bıraksalar ince uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlık akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.’
30 Ağustos sonrası–Savaş meydanı:
Düşman, soluksuz kaçmaktadır. Mustafa Kemal Paşa, komutanlarıyla savaş meydanında. Şehitler arasında Türk bayrağını görür. Alınmasını ister. Alınamaz. Kendisi de gider. Şehit bayraktarın parçalanmış kolunu bayraktadır. Orada olanlar derinden etkilenir... O an, Anıtkabir’deki panoramada. Başkomutan, tam orada Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anıtının yapılmasını ister. Tam bir sene sonra temeli atılırken konuşur; ‘Türk Vatanına göz dikenlere, Türk’ün 30 Ağustos günündeki ateşini, süngüsünü, cesaretini, kudret ve iradesindeki şiddeti hatırlatacaktır.’
Bugün:
Bağ evi, büyütülmüş haliyle bugün Müze Köşk. Memleketin en değerli müzelerinden. Annesinin odası, üst katta. Sofrası; 14 sandalyesi, kâğıt, kalemler ve onca anılarıyla alt katta. Panoramalar malum, Anıtkabir’de. Atatürk’ün en uzun yaşadığı ev ve onun ebedi istirahatgâhı... Biri kullandığı tüm eşyalarıyla, diğeri ona ait en zengin koleksiyonla... 30 Ağustos zafer günleri dahil, bizi bugünlere ulaştıran değerli anılarla dolular. Falih Rıfkı’dan: “Neyimiz varsa, eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batının pençesinden, vicdanımızı ve düşüncemizi Doğunun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz.”
Anıtkabir ve Müze Köşk’e, eş-dost, çoluk-çocuk gidin. Güler yüzlü personeliyle Köşk, çocuklara özel etkinliklere başladı. Açık havada, renkli oturma gruplarında... Gitmeden önce, Anıtkabir panoramalarının senaryolarını yazan, özlemle andığım Rahmetli Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” kitabında, 70 sayfaya sığdırdığı “Büyük Taarruz” bölümünü, bir kez daha okuyun. Yaşananların mekânları ne kadar şekillendirdiğini yerinde görmek, yaşamak için.
Atatürk Müze Köşk: Ziya Urrahman Cad, Başbakanlık Çankaya Yerleşkesi, 5 numaralı kapı. Tel. 403 54 44.
Paylaş