Paylaş
NASIL YAKLAŞALIM?
Komplo teorileri ve aşırı uçlar, yani “ifrat ve tefrit”, dünyamızda giderek yükselse bile biz bu dalgaya kapılmamalı, konuları değerlendirirken “demode” bir kavrama sarılmalıyız: İtidal. Yani sağduyu, ılımlılık ve bilgelikle ulaşılan denge hali.
*
Hz. Peygamber Müslümanlara şu tavsiyede bulunmuştu: “İtidalli olun, (orta yolu takip edin). Aşırılığı bırakın”. Resulullah’ın bir diğer tavsiyesi de anlaşmazlık durumunda karşıt tarafları dikkatle dinlemeden karar vermemekti.
İster pandemi, aşı, ister başka bir konu... Maruz kaldığımız mesaj bombardımanı karşısında bir yargıya varmadan veya kaygılanmadan önce, her tarafı serinkanlılıkla dinleyip, uzak olasılıklara “itidalle” yaklaşmak ruhumuz için en doğrusu.
KİME GÜVENELİM?
Bir yanda Hz. Peygamber’in “İlim öğrenmek kadın-erkek her Müslümana farzdır” sözü, diğer yanda hastalanan sahabeyi hekimlere yönlendirmesi, öte yanda salgın durumunda karantina yöntemlerini tavsiye etmesi... Tüm bunlar İslam medeniyetinde, sağlık konusunda kime güvenilmesi gerektiğini çok net biçimde anlatır: Hekimlere ve bilim insanlarına.
NASIL GÜVENELİM?
Pandemiyle artan kaygılarımızı hafifletmek için ata yadigârı, “demode” bir kavramımız daha var: “Tedbir ve tevekkül”. Hani Hz. Peygamber’in “Deveni sağlam kazığa bağla, sonra Allah’a tevekkül et” diyerek kısa yoldan tarif ettiği... Tevekkül, tedbirin ötesidir. Bizler bilimin ışığında gerekli tedbirleri almak ve nihayetinde mesleki tecrübeye güvenmek durumundayız. Tabii şu gerçeği de kabullenmek şart: Hiçbir konuda eksiksiz önlem ve kusursuz çözüm yoktur. Yeter ki hatalarımızdan öğrenip ilerlemeye devam edelim.
ÇİN Mİ TÜRK MÜ İNGİLİZ Mİ?
EDWARD Jenner, modern anlamdaki ilk aşıyı 1796’da geliştiren İngiliz hekim. Ne var ki Batılı araştırmacılar, onun bulduğu “İngiliz” aşısının çıkış kaynağı olarak Osmanlı-Türk coğrafyasını gösterirler.
Emanuel Timoni ve Giacomo Pylarini, İstanbul’da, Edirne’de ve İzmir’de görev yapmış iki hekimdi. Osmanlı’da uzunca zamandır halk tıbbında kullanılan çiçek aşısını öğrenip 1710’lu yıllarda Avrupalı meslektaşlarına aktaran, onların verdiği bilgilerdir. Timoni’nin raporu, o yıllarda Edirne’de bulunan İsveç Kralı XII. Karl’ın hekimleri aracılığıyla Almanya-Polonya ve İsveç’e, diğer yandan da Royal Society aracılığıyla İngiltere’ye ulaşmıştır.
*
“Türk” aşısının, Avrupa’ya aktarımında İstanbul’daki İngiliz büyükelçisinin karısı Lady Mary Wortley Montegu’nun ayrı bir yeri var. Kardeşini bu hastalıktan kaybeden Lady Mary, küçük oğlunu Türkiye’de aşılatmış, ayrıca elçilik doktorunun bu yöntemi öğrenmesini sağlamıştı. İngiltere’ye döndüğünde 1721’de aynı doktora kızını da aşılattı. Bu başarılı yöntem kısa sürede Britanya’da benimsendi. Ve nihayetinde Edward Jenner’ın geliştirdiği çiçek aşısının öncüsü oldu.
*
Peki ama nicedir çiçek aşısını kullanan Osmanlı halkları, Türkler, Rumlar, Kuzey Afrika’da Araplar, Kafkasya’da Çerkesler... Onlar bunu nasıl keşfetmiş, nereden öğrenmişlerdi? Müslüman hekimler, çiçek hastalığı hakkında 9. yüzyıldan itibaren müstakil eserler kaleme alsalar bile aşıya dair elimizde bilgi yok. Çiçek aşısıyla ilgili yazılı kaynak bulabilmek için uzaklara, Çin’e gitmemiz gerekiyor.
16.yüzyılda kayıtlara geçen ancak muhtemelen çok daha eskilere uzanan “Çin aşısı”, “Türk” aşısından farklı. Osmanlı’daki yöntem, zayıf mikrobun vücuda kan yoluyla aşılanmasıyken Çinliler burundan pamukla aşılama yöntemini kullanmışlar. Ancak her birinin amacı ortak: Hastalığa yol açan virüsün zayıf biçimini sağlıklı kişiye aktarmak, böylece bağışıklık kazanmasını sağlamak.
*
Aşının tarihteki yolculuğu bize şunu anlatıyor: Faydalı bilim her neredeyse onu arayıp bulmak gerekir: Yakın-uzak, bizden-onlardan, Doğu-Batı demeden... Üstelik bu, hangi inancı taşırsa taşısın tüm insanlığın ortak tavrı olmalı: Ortak sorunlar için kapsayıcı çözümler bulunmalı. Aksi takdirde varacağımız sonuç, Dünya Sağlık Örgütü Direktörü’nün korona aşılarının yaygınlığıyla ilgili dediği gibi “feci bir ahlaki başarısızlık” olabilir.
Paylaş