Ramazanın kapısında

“Geldi mah-ı Ramazan/Şad olup sevindi canım/Ramazan-ı şerifiniz/Mübarek olsun sultanım.” Osmanlı devrinin bekçileri, davullarıyla mahalleyi dolaşırken işte böyle manilerle bildirirlerdi ramazanın geldiğini.

Haberin Devamı

Zamanın ölçülüp takvim günlerinin doğru hesaplanmasına önem veren İslam medeniyeti, astronomi alanında (ilm el-felek) büyük ilerleme sağlamıştır. Dolayısıyla, ramazanın hangi gün başlayacağı eski devirlerin “gökbilimcileri” tarafından gayet iyi biliniyordu. Ancak Müslümanlar “Ramazan hilalini çıplak gözle görme” ilkesini yüzyıllar boyunca yaşatmış hatta bu iş zamanla neşeli bir ritüel halini almıştır. Buna “rüyet-i hilal” denirdi.

Ramazanın kapısında

İLK KİM GÖRECEK?

Çocuklar ve gençler başta olmak üzere ramazanın başlayacağını bilenler, akşam vakti yaklaşırken şehrin en yüksek noktalarına çıkar, yeni ayı gökyüzünde görebilmek için birbirleriyle yarışırlardı. Hilali gören ilk kişi olduğunu düşünen, var gücüyle şehrin baş idarecisine koşardı. Hiç şüphesiz bu eğlenceli yarıştan bir beklenti de verilecek harçlığı, ödülü kapabilmekti.

*

Haberin Devamı

Rüyet-i hilal”in gerçekleştiği haberi, manilerle, şiirlerle halka duyurulurdu: “Hamd eyle daim Yezdan’a/Gark etti bizi ihsana/Onbir aydır hasret idik/Şükür erdik Ramazan’a.” Bazen de ramazanın ilan edilmesi amacıyla kalesi olan şehirlerde top atılırdı. “Ramazan geldi, dayandı/Camiler nura boyandı/Top atıldı, kandil yandı/Cümle alem buna inandı.

HAZIRLIKLAR TAMAM MI

Günümüzde ramazan kolileri mahalle marketlerinde bile bulunuyor. Ama eski devirlerde, ramazan hazırlıkları başlı başına bir olaydı. Devlet, fiyat artışlarına mahal verilmemesi için ramazan öncesinde denetimleri sıkılaştırır, bu amaçla özel “tenbihnameler” yayınlanırdı: “Tiz elden fermanlar dağıtıp zahire celp edesin, mübarek günlerde fukara ve züefa (zayıflar) zahmet çekmesin.” Ayrıca ramazanın ilk gününden itibaren büyük şehirlerdeki meydanlarda özel tezgâhlar kurulur; kitaptan tespihe, güzel kokulardan oyuncağa kadar çok farklı ürünler satılırdı.

TEMİZ BİR BAŞLANGIÇ

Bir ay boyunca sofraları süsleyecek erzak, ramazan başlamadan önce temin edilirken, bir yandan da hummalı bir temizlik faaliyeti başlardı. Temizlik sadece evlerle sınırlı değildi elbette. Bahçesinden halısına kadar tüm camiler, dergâhlar bakımdan geçirilir, hatta büyük camilere giden caddeler özel olarak temizlenirdi. Aşevleri ve vakıflar toplu iftarlara hazırlanır; teravih saatlerinde halka dağıtılacak şerbetler için gereken malzemeler dahi günler öncesinden sipariş edilirdi. Camilerde ve mahyalarda yakılacak kandiller de aynı şekilde günler öncesinden hazırlanırdı.

Haberin Devamı

Ramazanın kapısında

BİZ HAZIR MIYIZ

"*BOLLUK çağında” yaşayan bizler için ramazana hazırlanmak atalarımızınki kadar hummalı bir çaba gerektirmiyor. Eski ramazanlar, gündelik hayata muazzam bir hareket ve heyecan getiriyordu. Öyle ki ramazan, Müslüman olmayanlar için bile renkli, neşeli, özel bir aydı. Oysa, sürekli bir koşuşturma halindeki bizler, şehirlerde her an bir renk, ses ve ışık cümbüşünün içindeyiz. Alışveriş merkezleri haftanın her günü bir ramazan panayırı gibi zaten.

Yani, ramazanın gelişi maddi hayatımızda eski devirlerdeki kadar kökten bir değişim getirmiyor. Peki ya ramazanın gündelik hayattaki azalan payı, manevi rolünün daha az hatırlanmasına yol açıyor mudur acaba? Hiç kuşkusuz bu soruya her birimiz kendi adımıza cevap verebiliriz. Çünkü inanç, özünde şahsidir ve İslam’a göre her kişi, kendi inancından sorumludur. Ramazan oruçla, iftarla, gelenekleriyle pek çok alanda toplum hayatına dokunsa da manevi yönü esasen içe dönüktür. Asıl gaye, daima “güzel ahlak” üzere, daha iyi bir insan olmaktır.

*

Haberin Devamı

Gelin bu ramazan ayında, ramazanın görünen “maddi” yüzünden ziyade, içe dönük “manevi” boyutunu ele alalım. Hem Osmanlı hem de Cumhuriyet devrini yaşamış olan Ahmet Remzi Dede şöyle der ramazan gazelinde: “Hane-i kalbi temizle, hoşça istikbal için/Nimeti mebzul (bol) bir mihman-ı zîşândır (şanlı misafirdir) gelen.” Bizler de ramazan ayını, kalbimizi temizleyecek bir “manevi detoks” fırsatı olarak düşünelim. Zati’nin (ö.1546) ifadesiyle: “Gönderdi Hudâ çün bize mihman Ramazanı/Hoş tutmaya niyet edelim biz dahi onu.

Yazarın Tüm Yazıları