Paylaş
Oysa Diyarbakır cezaevinde bir yıl, mahkumlar ve yakınları için bir asır gibidir. Bir dağ karakolunda eli tetikte, her gün çatışma bekleyen erler ve aileleri için bir yıl geçmek bilmez. Ya da yakılan bir binada mahsur kaldığınız çeyrek saat hayatınızdan yıllar götürür. Dolayısıyla kitleler, uzun vadeyi değil kişisel deneyimlerini ve güncel olayları esas alır. Ne var ki günübirlik kararlarla, anlık pozisyonlarla, küçük pazarlıklarla tarihe olumlu yön vermek mümkün değil. Gelin, biz ülkeyi yangın yerine çeviren, iç karartıcı geçen haftaya değil de, Kürtlerin Türklerle birlikte geçirdiği 1000 yıla uzanalım. Bakalım geçmiş, gelecek için neler söylüyor?
HANGİ GÖZLÜKLE BAKARSANIZ...
Kürt milliyetçisi gözlüğüyle tarihe bakarsanız daima Türkler tarafından boyunduruk altında tutulan bir "Kürt halkı" görürsünüz. Bu yoruma göre Kürtler yüzyıllardır ne zaman 'özgürlük' isteseler bastırılmış, ezilmişlerdir. Oysa bu "denetim/baskı/isyan/çatışma" sarmalının izlerini 19.Yüzyıl öncesinde bulmak çok zor. Aksine, tarih bize Kürtlerin Türklerle ittifakı, kendi çıkarları doğrultusunda tercih ettiğini gösteriyor. Bir "Kürt-Türk-Arap ortak yapımı" sayılabilecek Selahaddin Eyyubî'nin Ortadoğu'yu nasıl değiştirdiğini hatırlayalım. Hiç şüphesiz taraf seçip ittifak kurabilmek, ezilenlere değil güç sahiplerine özgüdür. Bu doğrultuda Selçuklu, Artuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Osmanlıların Kürtlerle birlikteliği sadece askerî güç dengesiyle değil, aynı zamanda Kürtlerin tercihleriyle ilişkilidir. Nitekim Kürtler anlaşamadıkları idarelerle (örneğin Akkoyunlularla) savaşmaktan geri kalmamışlardır. Bunun tersi ise 16.Yüzyıl'da yaşandı. Şah İsmail'in yükselişi, Kürtlerin bölgedeki pozisyonlarını ciddi biçimde sarsmıştı. Bu çalkantılı dönemde Safevilere karşı Osmanlı tarafında olmayı seçen Kürtlerdir. Bu bilinçli hamle, Kürt devlet adamı İdris-i Bitlisî'nin önderliğinde kurulan ve 300 yıldan fazla süren Türk-Kürt ittifakının temelini oluşturdu. Hatta Anadolu'nun idari bütünleşmesinde rol oynadı. (Bazı Kürtler ve Alevilerce bu ittifak ihanet, İdris-i Bitlisî de hain olarak görülecektir.)
KAZANIM DÖNEMİ
300 yılda olup bitenleri bir kaç cümleye sığdırmak mümkün değil elbette. Yine de şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Bu uzun dönemde Kürtler, hem Anadolu'da ve Ortadoğu'da yayılıp rahat hareket etme, hem de güvenli ticaret yolları sayesinde gelirlerini arttırma olanağına kavuştular. Kent hayatının, eğitimin, tarım ve hayvancılığın uzun barış dönemlerinde iyileştiğini unutmayalım. Ayrıca Kürtler, sadece kendi bölgelerinde değil Osmanlı idaresinde üstlendikleri görevlerle de etkili oldular; güç kazandılar. İstanbul, Tebriz ve Bağdat arasındaki (ya da Ahmed-i Hânî'nin dizeleriyle "Rom, Acem ve Arap" arasındaki) bin yıllık kırılgan fay hattında yaşayan bir halk için bu kazanımlar azımsanamaz. Elbette her şey toz pembe değildi ve Kürt beyleri Osmanlı merkez idaresine zaman zaman ayaklandı. Ancak bunların çoğu 'ezilenler' değil daha fazla güç isteyen yerel liderlerdi. Dolayısıyla Kürt coğrafyası, Osmanlı yönetimi için uzun yıllar nispeten güvenli bir bölgeydi denebilir. Ta ki imparatorluk parçalanma sürecine girinceye kadar...
JEOPOLİTİK MECBURİYETLER
Bugün Ortadoğu'da, yüzyıl sonra yeniden bir parçalanma yaşanırken Kuzey Irak'ta bağımsızlığı resmiyete dökülmemiş bir Kürt yönetimi ve Kuzey Suriye'de zor durumdaki Kürt kantonları var. Bu olası "bağımsız" devletin / özerk bölgelerin iyi geçinmek durumunda olduğu ülke, bundan yüzlerce yıl önce olduğu gibi yine Türkiye. Peki bu Kürt devletinin sınırları daha doğudan, daha batıdan veya daha kuzeyden geçse sonuç değişir mi? Hayır, değişmez; tüm yollar yine Türkiye'ye çıkar. Öyleyse, Kürt milliyetçilerinin uzun vadede kendi çıkarlarıyla çelişmeyecek adımlar atması daha akılcıl (rasyonel) olmaz mı? "Hele biz şunları-şunları elde edelim, sonrasına bakarız" mantığı uzun vadede başınıza olmadık işler açar. Örnek isterseniz, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihine bakmak yeterlidir: Kuruluş döneminde çözülemeyen "Kürt meselesi", geride kalan 90 yıla karşın hâlâ çözülebilmiş değil.
RÖTARLI İDEALLER VE KÜRKÇÜ DÜKKANI
Tüm bu tarihî ve güncel veriler ışığında... Çoğulcu demokrasi içinde Kürtlerin devletten talepleri ne kadar yerindeyse, Türkiye'den ve Türklerden maddi-manevi kopuşa yol açacak politikalar da o kadar yanlıştır. Uzun vadede iki taraf için de akılcıl olan Türk-Kürt / Kürt-Türk ittifakıdır. Coğrafyamızın dinamikleri eninde sonunda bu sonucu doğurur, hatta dayatır. Elbette hem Kürtler arasında, hem de bölgesel ve uluslararası düzeyde bu ittifaka karşı çıkanlar olacaktır. Ne var ki artan şiddetle ve sürekli çatışmayla 'Türklerden kurtulup(!)' daha güçlü olacağına inananlar, -bu olasılık gerçekleşse bile- ideallerinden çok daha azıyla yetinmek durumunda kalabilirler.
Paylaş