Paylaş
Öyle bir mekandır ki, onu çevreleyen şehre adını verir Beytü'l-makdis. "Kudüs", ismini bu kudsî tepeden alır. İlk mabed, ilahi bir emir üzerine Hz.Süleyman tarafından yaptırılır. Mimarisiyle, odalarıyla, içindeki eşyalarla öyle muhteşem bir yapı çıkar ki ortaya, İsrailoğulları secdeye kapanırlar manevi hayranlıkla.
BİRİLERİ YAPAR, BİRİLERİ YIKAR
Kutsal mabedi yıkan ve değerli eşyaları yağmalayan, MÖ 586'da Babil kralı Nabukadnezzar olur. Yüzyıllar boyunca pek çok kez yıkılır ya da tahrip edilir, ama tekrar tekrar inşa edilir. (Bazı arkeologlara göre mabedin MÖ 19 civarındaki yapılışından geriye kalan bölüm, bugünkü "Ağlama Duvarı"dır.) Derken yeni bir peygamber çıkar ortaya. Bu "dua evi"nin kirletildiğini, gereken saygıyı görmediğini bildiren Hz.İsa, Romalılarca tutuklanır. Sonrası malum... Yıllar sonra Hristiyanlar Kudüs'e egemen olunca, haliyle buradaki Roma tapınağını yıkarlar. Hristiyanlardan kalanı harabeye çevirenlerse MS 614'te Sasaniler olur.
YERYÜZÜNDEN SEMAYA
Tam da bu yıllarda, 610'da, bir başka peygamber gelir Hz.İbrahim'in soyundan. Müslümanlar, namazlarını Mekke'den önce Kudüs'e yönelerek kılmışlardır. 621'de manevî bir "gece yolculuğu"na çıkan Hz.Muhammed, önce Beytü'l-makdis'e varır. Veya Kur'an'daki adıyla "Mescidü'l-Aksa"ya, yani uzaktaki mescide. Peygamber, bu Miraç gecesinde, kutsal taş (Muallak Taşı) üzerinden, Burak adındaki binekle yükselerek Allah'ın huzuruna çıkar. Ki aynı taş, Musevilerce dünyanın başlangıç noktası ve merkezi kabul edilir. Ayrıca inanışa göre Hz.İbrahim'in, Hz.İsmail'i kurban etmek için yatırdığı yer burasıdır. Kısacası, hemen her şeyiyle üç din için de kutsaldır Beytü'l-makdis.
GEL-GİTLER MEKANI
637'de, Hz.Ömer zamanında Kudüs, İslam topraklarına katılır. Süleyman mabedinin kalıntıları ortaya çıkarılır ve burada namaz kılınmaya başlanır. 691'de Muallak Taşı üzerine altın kubbeli "Kubbetü's Sahra" inşa edilir. Mescid-i Aksa'nın yapımıysa 700'lü yılların başında tamamlanır. Haçlılar, 1099'da Kudüs'ü aldıktan sonra mescid, kraliyet sarayına dönüştürülür. Kubbetü's-Sahra, "Templum Domini" adını alarak tepesine haç yerleştirilir. 1187'de, bir Miraç Kandili'nde, Selahaddin Eyyubî ordusuyla şehri "tekrar" fetheder. Ve tabii, tahmin edileceği üzere gel-git tekrarlanır: Örneğin, Tapınak Şövalyeleri'nin cephanelik olarak kullandığı odalar, caminin kadınlar bölümü olur. Sonraki 900 yıllık dönem için en kestirmeden şunu söyleyebiliriz. Kudüs'ün her yeni Müslüman hükümdarı, siyasi gücünün simgesi olarak hazinesinden bir bölümü Beytü'l-Makdis'in bakımına harcar. Zaman zaman depremlerde hasar gören binalardaki en belirgin değişiklikler, Osmanlı döneminde gerçekleşir. Özellikle Kanuni ve II.Abdülhamid döneminde yapılar kaspamlı biçimde yenilenir, güzelleştirilir.
MESCİDİ TAMİR ETTİREN İNGİLİZLER!
1917'de şehrin hakimi İngilizlerin komutasındaki İtilaf kuvvetleri olur. İngiliz yönetiminin oluşturduğu "Yüksek İslam Konseyi", 1922'de Mescidü'l-Aksa'nın tamir ve bakım çalışmasını bir Türk'e teslim eder. Bugün cebimizdeki 20 liraların üzerinde resmini gördüğümüz Kemaleddin Bey'dir bu mimar! Nitelikli eserleriyle Türk mimarisinde derin izler bırakan Mimar Kemaleddin Bey, 1925'e dek sürdürdüğü restorasyonda etraftaki biçimsiz binalardan, kötü yapılaşmadan yakınır. 1948'deyse Kudüs resmî olarak yine el değiştirmiş ve İsrail Devleti kurulmuştur. Ard arda gelen İsrail-Arap savaşları ve Filistin kurtuluş mücadelesi yıllarında Mescidü'l-Aksa etrafındaki gerilim sürer gider.
SÖNMEYEN ATEŞ
1969'da bir fanatik, Hz.İsa'nın yeryüzüne dönüşünü hızlandırma hayaliyle Mescidü'l-Aksa'da yangın çıkarır. Ki hayli hasar verir mekana. 1980'de yasadışı bir örgüt "Musevi halkını uyandırmak" hedefiyle Kubbetü's-Sahra ve Mescidü'l-Aksa'ya bombalı saldırı girişiminde bulunur. 1988'deki İntifada, yani Filistinlerin isyanında, Mescid, askerlerce kurşunlanır, gaz bombaları atılır. Son 25 yıldaysa, Ağlama Duvarı etrafındaki çatışmalardan arkeolojik kazıların protestosuna kadar çok sayıda olay yaşandı ve yaşanıyor. 'Kutsal ev'e hakim olmak için insanlar, insan kurban ediyor adeta.
Kudüs'ün İbranicedeki adı Yeruşalayim. Kimi yorumculara göre bu kelimenin anlamı: "Barış Şehri". Ne var ki, kalıcı barış, şimdilik çok ama çok uzak bir hayal gibi görünüyor. Yine de biz hayal etmekten vazgeçmeyelim; Beytü'l-Makdis'in şehrinde, bir gün barışın sağlanabileceğini ümit edelim. Ne de olsa "barıştan ümit kesilmez".
Paylaş