Paylaş
Romalılar cumhuriyet döneminde anladılar ki oy, “quasi vindicem libertatis” yani “özgürlüğün koruyucusu” demekti. Yiğitlere yakışan, oyunu yüksek sesle duyurmaktı elbette. Ancak ortalama yurttaşların oyunu açıklarken ‘baba’lardan, yani patres’ten çekindiğini görenler, devrim niteliğinde bir adım attılar ve M.Ö. 139’da kanunla gizli oy sistemini getirdiler. Ne var ki gizli oy’un yaygınlaşması için neredeyse 2000 yıl kadar beklemek gerekecekti!
BANA OYUNU SÖYLE, SANA...
Demokrasinin beşiği olarak bilinen İngiltere’de bile gizli oyun yasal güvenceye kavuşması 1872 yılındadır. ABD’de “viva voce” yani sesli oy kullanma ancak 1891’de sona erdi. 19.Yüzyılda seçmenler hâlâ oy pusulalarını kendileri yazıp, seçim sandıklarına getiriyorlardı! Çoğu seçmenin doğru düzgün okuyup yazması olmadığı için adayların isimlerini pusulaya yazmak bir meseleydi. Çare olarak parti amblemleri mecburen ortaya çıkarken adaylar da önceden yazılmış veya basılmış pusulaları seçmenlere dağıtmaya başladılar. Tabii, bu da yolsuzluğa, satın alınan oylara veya baskıya yol açıyordu. Tüm bu olumsuz koşulları düzeltmek amacıyla oy pusulalarını devletin basmasına karar verildi. Bunca zahmete karşın seçmenler, aslında başkanı değil, onu seçecek kişileri seçiyorlardı! (ABD’de bugün bile Başkan doğrudan oyla değil, bu yöntemle seçilmektedir.) Osmanlı’da 1877’de yapılan ilk seçimler de, II.Meşrutiyet’in seçimleri de benzer şekilde iki turluydu. Cumhuriyet ilanından sonraysa mebus seçimlerinin yanına bir de “Reis-i Cümhûr” seçimi eklendi.
REİSTEN BAŞKANA... AZ BİLİNENLER
Türkiye, 1961 Anayasası’na kadar ‘cümhûrun reisi’ni genel seçimle birlikte yeniden belirlemiştir. Her seçimde milletvekilleri yenileniyor; meclis toplandığında da vekiller hemen cumhurbaşkanını seçiyordu. Hepimizin bildiği üzere Atatürk ilk, İnönü ise ikinci cumhurbaşkanıdır. Oysa, Atatürk, tam dört kez cumhurbaşkanı seçilmiştir. Ardından da İnönü üst üste dört, Bayar ise üç kez... Eğer seçilme ve dönem sayılarını esas alacak olursak bugün yirminci cumhurbaşkanını seçeceğiz! Ancak, dönemler değil de isimler esas alındığı için onikinci cumhurbaşkanını seçmiş sayılıyoruz.
Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili çok az bilinen ayrıntılardan biri de ‘Mustafa Kemal Atatürk’ün bu isimle hiç cumhurbaşkanı seçilmemiş olmasıdır! Atatürk, 1923’te Ankara mebusu “Gazi Mustafa Kemal Paşa”, 1927’de ve 1931’de “Gazi Mustafa Kemal” adıyla cumhurbaşkanı seçildi. Soyadı kanunundan sonra yapılan 1935 seçimlerindeyse Atatürk, resmî kayıtlarda yazılan şekliyle “Kamâl Atatürk” adıyla cumhurbaşkanı seçilmiştir. Gelin bu seçim anını 1.3.1935 tarihli Meclis tutanağından izleyelim: “BAŞKAN- Neticei ârayi arzediyorum: Bu gün Büyük Millet Meclisinde isbatı vücud eden arkadaşların adedi 386 dır. Cümlesinin verdikleri reyle Kamâl Atatürk (Ankara) Reisicümhurluğa intihab etmişlerdir. (Bravo sesleri, sürekli ve çok şiddetli alkışlar)” Atatürk’ün kendi kararı olan bu “Kamâl Atatürk” değişikliği, dil devrimiyle Türkçe’yi yabancı kökenli sözcüklerden arındırma hedefine dayanıyordu.
HALKIN SEÇTİĞİ İLK CUMHURBAŞKANI
Bugün sandık başına “halk oyuyla seçilen ilk cumhurbaşkanı”nı belirlemek üzere gidiyoruz. Oysa bu ifade ‘teknik olarak’ doğru değil. Çünkü aslında halk oylamasıyla seçilen ilk cumhurbaşkanı Kenan Evren’dir! Anti-demokratik bir yöntemle tek aday olarak dayatıldığı için bu gerçek anlamda bir seçim sayılmaz elbette. Ancak 1982 Anayasası için yapılan halk oylaması, aynı zamanda bir cumhurbaşkanı seçimiydi ve sonuçta Evren, -teknik olarak- Meclis tarafından değil, halkın oyuyla seçilen ilk cumhurbaşkanı oldu. Ne diyelim?... En iyisi, bugünkü seçimin 82’de olduğu gibi değil de halkın oyunu gerçekten yansıtmasını ve seçilecek kişinin Türkiye’de demokrasinin gelişmesine gerçekten katkı sağlamasını dileyelim.
Paylaş