Gönülleri fethetmek

Son teknoloji ürünü silahlar... Büyük bir ordu... Titiz bir planlama... Tüm bunlar, görkemli askeri başarılarla sizi zafere taşıyabilir. Nice kaleleri veya şehirleri zapt edebilirsiniz. Örneğin Cengiz Han: Tarihin gördüğü belki de en muazzam savaşçı...

Haberin Devamı

Zafer üstüne zafer... Uçsuz bucaksız bir yayılma ve zenginlik... Ama bugün, önemli etkisine ve mirasına karşın bir “Cengizli-Moğol” medeniyetinden söz etmiyoruz. Çünkü “istila” ile “fetih” aynı şey değildir. Askeri zaferler, sizi büyük bir medeniyet yapmaya yetmez.

Gönülleri fethetmek

İDEALİST BİR GENÇ

Genç Sultan II. Mehmet de güçlü bir orduya ve dönemin en ileri silahlarına sahipti. Ama 29 Mayıs 1453’te, “Konstantiniyye” fethedildiğinde, o benzersiz şehre, ganimet peşinde bir istilacı olarak değil, idealist bir lider olarak girecekti. “Güzel komutan”, onu haritadan silmek yerine, idealleri doğrultusunda canlandırmayı hedefliyordu. Bu amaçla, şehrin tahrip edilmeden devralınmasını istedi ama buna imkân bulamadı. Yine de Ayasofya gibi değerlerin zarar görmemesi, hatta onarılması için bizzat devreye girdi. Şehir halkına inançlarını, dillerini, işlerini koruyarak hayatlarına devam edecekleri teminatını verdi. Elbette bu tutumu, İslam medeniyetinin 800 yılı aşkın fetih ilkelerinin uzantısıydı ama sadece bir hukuk ilkesinden ibaret değildi.

Haberin Devamı

DOĞU’NUN VE BATI’NIN FATİHİ

Fatih’in nihai gayesi, Roma-Bizans-Latin medeniyetini yerle bir etmek yerine, onu çok daha “ileri” bir noktaya taşımaktı. Bu “ileri” noktanın, İslam medeniyetinin etik idealleriyle şekillendiği muhakkaktır. Ayrıca Fatih, tarihi iyi bilen, çok yönlü bir lider olarak, sadece Alpaslan’ın, Selahaddin Eyyubi’nin ve atalarının değil, aynı zamanda Büyük İskender’in ve Sezar’ın izlerini takip ediyordu. Zaten bir sonraki büyük hedefi, Roma İmparatorluğu’nun ilk başkentini de fethetmek; böylece “Doğu’nun ve Batı’nın fatihi” olmaktı. Elbette bu mirası devralmanın, sadece askeri başarılarla mümkün olmadığının bilincindeydi.

Gönülleri fethetmek

BİR ŞEHRİN YENİDEN DOĞUŞU

Haberin Devamı

Fatih Sultan Mehmet, idealleri doğrultusunda, Doğu Roma’nın eski, Osmanlı’nın yeni başkentini ayağa kaldırmak için hızla işe koyuldu. “Kapalıçarşı”sı, hanları, yenilenen yolları; eğitim, sanat ve sağlık kurumlarıyla İstanbul, çok kısa zamanda bir çekim merkezine dönüştü... Bir ticaret, kültür ve bilim başkenti, yani “mutluluk kapısı” (Dersaadet) olarak yeniden doğdu. Üstelik devraldığı tarihi mirası, azami ölçüde koruyarak. Hem Orta Asya-Fars, hem de Anadolu-Balkan kültürünün katkılarıyla. Ve tabii ki, Türk karakteri ve Müslüman kimliğiyle...

ADALET VE GÜVEN

Elbette II. Mehmet, sadece İstanbul’un fethiyle “Fatih” olmadı. Selçuklu’nun son başkenti Konya; Karaman, Sinop, Trabzon; Ege Adaları, Yunanistan’ın güneyi, Arnavutluk ve Bosna-Hersek onun zamanında Osmanlı idaresine girdi. Eflak-Boğdan (Romanya) ve Kırım, Osmanlı’ya bağlı yönetimler haline geldi.

*

Haberin Devamı

Ne var ki, kılıcınız ne denli keskin olursa olsun toplumsal barışı sağlamak ve korumak zor iştir. Kalelerin, limanların, hazinelerin ötesinde bir de gönülleri fethetmeniz gerekir. Elbette Fatih’in muazzam başarıları, insanlara sunulan hizmetlerin yanı sıra güven ve adalet düzeniyle kalıcı hale gelmiştir. Ne de olsa Fatih’in kalemi sadece zarif şiirlerin değil, kanunnamelerin yazılmasına da vesileydi. Ayrıca bu süreçte Fatih’in halkla manevi bağını kuran isimler de önemliydi. Akla ilk gelenler, Akşemseddin, Molla Hüsrev, Molla Güranî ve Muslihuddin Mustafa (Vefa semtine adını veren Şeyh Vefa) gibi manevi önderlerdir. Ayrıca onlara Patrik II. Gennadios, tarihçi Kritovulos gibi isimleri de eklemeliyiz.

Haberin Devamı

İNSANLIK HARİTASI

İstanbul’un fethi üzerinden 568 yıl geçti. Bu kadim şehir, 1918’de işgale uğradıysa da bu, Milli Mücadele sayesinde geçici bir “işgal” olarak kaldı ve 1923’te sona erdi. Akdeniz-Roma medeniyetinin iki rakip mirasçısı olan Batı ve Türkiye, uzun yıllardır pek çok sahada müttefik. Ama yine de ortada önemli görüş ayrılıkları var. Üstelik sadece Türkiye’yle Batı arasında değil... Dünya genelinde düşünsel kutuplaşma artıyor. Böyle bir ortamda yeni yaklaşımlara, ezber bozan tavırlara ihtiyaç olduğu açık. Önyargılarla örülü kalın surları aşmak için birbirimizi topa tutmak yerine “gemileri karadan yürütmek”, yani yeni yollar aramak çözüm olabilir. Elbette “istila” veya “işgal” için değil; karşımızdakileri ikna edip, gönülleri fethedebilmek için. İnsanlık haritasını değiştirmek, siyasi haritaları değiştirmekten bile zor değil mi?

Yazarın Tüm Yazıları