Paylaş
Mekke’de “Dârülerkam” (Erkam’ın evi) adıyla bilinen ev, Müslümanlık tarihinin ilk okulu kabul edilebilir. Hz. Peygamber burada insanlara İslam’ı anlatır, Kuran ayetlerinin “hikmet dolu” anlamlarını açıklardı. Medine’de ise Mescid-i Nebevî’nin bahçesi “Ehl-i Suffa” denen gönüllü öğrencilerin eğitim alanıydı. Bunlar, İslam medeniyetinin eğitim kurumlarına ilham kaynağı olacaktır.
*
9. yüzyıl başlarında Bağdat’ta kurulan “Beytülhikme”, yani hikmet/bilgelik evi, İslam medeniyetinin en önemli bilim ve kültür merkezlerinden olmuştur. Bu merkezin en önemli özelliklerinden biri astronomiden felsefeye kadar her alandaki antik eserlerin (Yunan, Süryani, Pers ve Hint) Arapçaya tercüme edilmesidir. Hz. Peygamber’in yabancı dil öğrenmeyi ve konuşmayı tavsiye etmesi, bu çabaya zemin oluşturuyordu. Elbette Beytülhikme’deki çalışmalar sadece çeviri düzeyinde kalmamış, Müslüman âlimler bu bilimsel mirası değerlendirip geliştirmişlerdir.
Antik düşünürlerden Aristo, çeviriler aracılığıyla Müslüman düşünürlere etkisini daha çok mantık/kelam ilimlerinde, Galinus (Calinus) ise tıpta göstermiştir. Platon (Eflatun) ise daha ziyade siyaset kuramcılarını ve hikmet arayışındakileri etkiliyordu. Bunun en açık örneğini Mevlânâ’nın Mesnevi’sinde görürüz: “Şad ol, a bizim sevdası hoş aşkımız; a bizim bütün hastalıklarımızın tabibi! / A gururumuzun, kibrimizin devası; a Eflatun’umuz, Calinus’umuz bizim”.
PLATONİK AŞK
Platon, insanın görünmeyen âlemle ilişkisini açıklarken sevgi/aşk kavramına önem vermiştir. (Hatta “platonik aşk” deyimi de buradan türemiştir). Aşkı hem tanrısal hem de insani boyutta gören Platon, “sevginin kendisi her şeyden güzel, her şeyden iyidir” derken, Farabi, aşkın ve iyiliğin asli kaynağının doğrudan Yaradan olduğunu dile getiriyordu. Yunus Emre ise aynı düşünceleri şiirle anlatıyordu: “Aşk makamı âlidir, aşk kadim ezelîdir / Aşk sözünü söyleyen cümle kudret dilidir”. Bu benzerlikler, sadece bir etkilenmenin değil ortak bir hikmet arayışının ürünüydü.
HİKMET DOLU KİTAP
Elbette antik bilgelere ait eserlerin açık görüşlülükle incelenmesi, tesadüfi veya “gayr-ı İslamî” bir çaba değildi. Çünkü Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar tüm peygamberleri kabul eden Kuran, ezelden gelen “hikmet” kavramına defalarca atıfta bulunmuştur: “İbrahim soyuna Kitap’ı ve hikmeti verdik”; “Ey Meryem oğlu İsa!... Sana kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretmiştim”. Kuran ayrıca Hz. Peygamber’den önce yaşamış olan Lokman Hekim’in bilgelik kıssalarına da yer vermiştir. Dolayısıyla Müslüman düşünürler hikmeti evrensel ölçekte arayıp, onu İslami bir bakış açısıyla “güncelleyip”, “yeni sürümünü” çıkarma konusunda hiçbir çekince duymadılar.
HER ZAMAN AÇIK
Pandemi, bize insanlığın nasıl bir bütün olduğunu yaşatarak gösteriyor. Bilgi ve bilgelik, ya da diğer ifadesiyle hikmet, kıtaları aşan, evrensel bir arayış. Platon ve Mevlânâ, hakikati aramayan insanları, bir mağarada kapalı kalmış gibi görüyordu; onlar güneşin aydınlığından mahrumdular. Bizler de evlerde kapalı kalsak bile bilginin peşinde uzun ve güneşli bir yolculuğa çıkabiliriz. Nereye istersek, oraya... Üstelik ne vize derdi var, ne karantina. Yeter ki önyargılarla zihnimizi kapatmayalım, yeni şeyler öğrenmeye daima açık olalım.
RAMAZAN-PASKALYA
“İleri gelenler, tüccar ve esnaf, İslam olsun, Hıristiyan olsun, bütün ahbaplarına ramazanda büyük tepsi ile baklava, kandil geceleri şeker, çörek gönderirdi.” Sadece bu alıntı bile Osmanlı’da farklı dinlerin birlikte yaşama adabını anlatmaya yeter. Paskalya orucu tutan Hıristiyanlar da, Müslüman ve Yahudi komşularına, ortasında kırmızı boyalı bir yumurta bulunan paskalya çöreği hediye ederlerdi. (Hatta şeyhülislam Ebüssuûd Efendi, bunları yemekte dînen sakınca olmadığına dair fetva çıkarmıştır.) Cami inşaatında çalışan Hıristiyan ustalar ve işçiler, Noel yortusu ve paskalyanın yanı sıra, Ramazan ve Kurban Bayramı’nda tatil yaparlardı. Kamuya açık paskalya kutlamalarına Müslümanlar da tanıklık ederdi. Farklı din mensupları, komşuluk adabınca, bugün olduğu gibi geçmişte de birbirlerinin bayramlarını nezaketle tebrik etmiştir: “Hayırlı bayramlar”.
BİR AYET
Kime hikmet verilirse ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar. (Bakara, 269)
BİR HADİS
İyilik, gönlü huzura kavuşturan ve içe sinen şeydir. Kötülükse... Gönlünü huzursuz eden ve içinde kuşku bırakan şey. (Dârimî, Büyû, 2)
ESMA-İ HÜSNA
El-Hakîm
Sonsuz hikmet sahibi; her fiili öngörülü, ilme ve adalete uygun.
Paylaş