En değerli maden: İnsan

Karadeniz’de tespit edilen doğalgaz rezervleri, geçtiğimiz hafta Türkiye’nin en çok konuştuğu konuydu.

Haberin Devamı

Yeraltı kaynakları elbette eski zamanlarda da kritik değere sahipti. Ancak geçmişte madenlerin farklı bir rolü daha vardı: İnsanın kişisel gelişimine dair benzetme olarak kullanılmak.

*

Nasıl ki yeraltı zenginlikleri gizliyse insan da kendindeki cevheri ilk bakışta göremez. Madenlerin keşfi gibi gönlündeki zenginliği keşfetmesi gerekir. Ruhundaki o cevher ortaya çıkarılmalıdır. Sonra sıra ham haldeki madenin arıtılmasına gelir. Ve nihayetinde işlenerek kıymetli bir mücevhere dönüşür. Etrafına ışık (nur) saçar, değer katar. Tüm bunlar, insanın olgunlaşma (kemale erme) sürecinin aşamalarıdır.

En değerli maden: İnsan

*

Eski devirlerin “insanın arınarak tekâmül etmesi, mükemmelleşme yolunda yürümesi” kavramı, sadece İslam medeniyetini değil, modern tıbbın kurucularından Paracelsus ve modern bilimin öncülerinden Newton gibi isimleri dahi etkilemiştir. Günümüzde “değersiz metallerden altın elde etmeyi amaçlayan, simya” olmasa da “insan kaynağı” yönetimi var. Yeraltı ve yerüstündeki cevherleri çıkarmak, işleyip en doğru şekilde değerlendirmek için nitelikli insan kaynağı şart. Üstelik insanlar hem erdem sahibi, hem de donanımlı olmadıkça Mevlânâ’nın dediği gibi yetersiz kalabilir: “Yetenek olmadan bir madene girsen, bir zerre bile elde edemezsin.” İnsana düşen hem içindeki, hem de dünyadaki cevherleri en faydalı şekilde değerlendirmek. Neyse ki insanın kendindeki cevheri keşfi, bir madencinin derinlere yolculuğu kadar zorlu değil. Üstelik her maden rezervi eninde sonunda tükenir. Oysa insanın yaşama sevinci, sevgiyle her gün yenilenebilir...

Haberin Devamı

‘İNSANLAR MADENLER GİBİDİR’

Âşık Paşa (ö.1332), Anadolu kültüründe derin iz bırakan ‘Garibnâme’ adlı eserinde şöyle der: “Maden, âlemdir”. Farabî, âlemleri yaratan Allah’ı, “kendine mahsus bir cevheri olması bakımından tek, bölünmez, bilfiil akıl” olarak tarif eder. Sühreverdî’ye göre “Nefs, mukaddes bir cevherdir”. En değerli maden olan altının bile saf hale gelmesi için ateşte yabancı maddelerden arındırılması gerekir. Mevlânâ bu arınma yolculuğu için “Acın bir hazine, çilen ise bir madendir” derken, Cemalî’ye göre “Kâmil insan kabzına giren olur saf zer (altın) gibi”. Hazînî (ö.1593) de Ahmet Yesevî’yi şu dizeyle anmıştı: “Maden-i âdâb u muhît-i edeb”. Yunus Emre ise dünyanın kirlerinden arınıp saf bir cevhere dönüşmüş kişileri şöyle dile getiriyordu: “Erenlerin nazarı toprağı gevher eyler/Erenler kademinde toprak olasım gelir.”

*

Haberin Devamı

“Bil ki ağlamanın, gülmenin, gönüldeki sevincin, kederin; bunların her birinin ayrı bir madeni vardır” diyen Mevlânâ, madene ulaşmanın yeterli olmadığını, onun değerini bilip doğru şekilde kullanmanın önemini vurgular: “Bir çocuk gibi madendeki inciyi satıyorsun da onunla bir ceviz alıyorsun”. Ayrıca sıkça kullandığı ‘maden’ benzetmesinin kaynağını da ‘Mesnevi’de belirtmiştir. Bu, Hz. Peygamber’in bir hadisidir: “İnsanlar madenler gibidir.”


RUM ATEŞİ ARAP ATEŞİ

En değerli maden: İnsan


İçinde bulunduğumuz Doğu Akdeniz-Ortadoğu coğrafyasında, modernleşme öncesinde de petrol çıkarılırdı: Irak’ta Musul-Tikrit arasında, İran’da, Mısır’da, Sicilya’da... Yüzeye çıkan petrol şişelere doldurulurdu. Ama en zengin kaynak, Azerbaycan’ın Bakü şehriydi. Petrolün başlıca kullanım alanıysa savaşlardı. Petrolden elde edilen zift ve neft, “Rum ateşi (ateş-i Rumi), Arap ateşi” adıyla anılan yanıcı maddelerin temeliydi. Yani günümüzde petrolün çıkarılması savaşların sebebi olurken, eskiden savaş, petrolün çıkarılma sebebiydi.

Haberin Devamı

SALGINA KARŞI ‘BÜYÜK TAARRUZ’

En değerli maden: İnsan


MALUM, her yıl 26-30 Ağustos arasında Malazgirt Savaşı ve Büyük Taarruz için anma törenleri düzenlenir. Atalarımızın zaferlerini minnetle yâd eder, eşsiz fedakârlıklarını hürmetle anarız. Ne var ki onların başarılarını hatırlarken şu günlerde büyük bir mücadelede olduğumuzu unutmuş gibiyiz. Savaşımız görünmeyen bir işgalciyle: Salgın hastalıkla. Hayatı devam ettirmekle salgını yok saymak arasındaki dengeyi tutturamadığımız aşikâr. Sakarya Muharebesi öncesinde top seslerinin Ankara’dan duyulması gibi, ambulans sesleri Türkiye’nin dört bir yanından duyuluyor. Sağlık personeli ‘cephede’ gece-gündüz mücadele verirken, pek çoğumuz ‘cephe gerisinde’ bireysel sorumluluğumuzu ihmal ediyoruz. Nişanlar, düğünler, karşılamalar, taziyeler, kutlamalar, partiler derken... Paylaşma ve eğlenme ihtiyacımız, kanıksanmış bir kaderciliğe dönüşmemeli. Çünkü varlığımız, aslında sadece kendi kalbimizin atmasına değil başkaları için atmasına da bağlı

Yazarın Tüm Yazıları