Paylaş
Yarından itibaren yedi gün boyunca Musevilerin Pesah Bayramı. Pesah’ın kelime anlamını ‘atladı’ veya ‘geçti’ olarak tercüme edebiliriz. Bu bayram, Hz. Musa önderliğindeki Beni-İsrael’in Mısır esaretinden kurtuluşunu, Kızıldeniz’i geçişini ve Sina Çölü’nde 40 yıl boyunca dolaştıktan sonra Kutsal Topraklar’a varışını anmak ve bu hikâyeyi gelecek nesillere aktarmak için kutlanır. Pesah aynı zamanda ilkbahar bayramıdır, buğday ve arpa olgunlaşmaya başladığında Musevi takviminde ‘nissan’ ayı olur, bu ayın 15. günü de bayram başlar. Pesah’ı kutlamak ve bu bayrama özgü diyetleri uygulamak Tanrı’nın Tevrat’taki emirlerindendir, uygulamalar yaklaşık 3 bin 300 yıldır süregelmektedir ve bir çocuk için Musevi inancının temelinin anlaşılmasına inisiyasyon niteliğindedir…
BU GECE NİYE FARKLI?
Mutfakta bir telaş başlamıştı. Annem ve anneannem hep kullandığımız kap kacağı ortadan kaldırmaktaydılar ve dolaplardan yenileri indiriliyordu. Bir yandan köşe bucak süpürülüyordu. Hiç yerinden kalkmayan dolaplar dahi temizlik için çekildiğinde o yıl kaybettiğim oyuncakların bir kısmı da ortaya çıkardı. Harıl harıl yemekler pişiriliyordu ama hiçbirini yiyemezdim. Henüz değil, bunlar pesahlık yiyecekler… Pesah bana ne öğretti diye sorsanız bugün, aklıma gelen ilk cevap; ‘nefs terbiyesi’… Dünya kadar garip uygulama ve yasaklar, fakir de sınavdayım. Ama ne için? Bu soruyu sormanın doğru zamanı bayramın ilk gecesi sofra başında tüm aile, akrabalar, misafirler toplandığımızdaydı. Bayram seremonisini çocukların sorması gereken soru başlatır: “Bu gece niye farklı?”
İsraeloğulları Hz. Yusuf’un ardısıra, Hz. Yakub önderliğinde Mısır’a geldiklerinde 70 kişi kadardılar. Hz. Musa’ya kadar geçen 400 yıl süresince nüfusları epey artmış ancak inançlarını büyük ölçüde kaybetmiş ve köleleşmişlerdi. Allah onların yakarışlarını duydu ve Hz. Musa ile Hz. Harun’u, halkının Mısır’dan çıkabilmesi ve Allah dinini hatırlaması adına görevlendirdi. Bu fikir firavunun hiç hoşuna gitmemişti fakat Allah’ın Mısır üzerine gönderdiği 10 musibet belini öyle bükmüştü ki, sonunda Musa’yı, inananları alıp da gitmesi için serbest bırakmak zorunda kaldı. İsraeloğulları bir gecede hazırlıklarını yapıp alelacele yola koyuldular, o aceleyle ekmeklerini mayalamaya fırsat bulamamışlardı. Bu yüzden Pesah boyunca Museviler, evlerini mayalı ekmekten tamamen arındırıp, bayram süresince mayasız ekmek yerler. Hanemizi kabaran şeylerden temizlemenin manevi olarak, ‘kibir’, ‘gurur’ gibi nefsimizin kabarmasından kalbimizi arındırmak olduğunu çok sonra idrak etmiştim. Hikâyenin devamı, Hz. Musa önderliğinde firavundan kaçanların Kızıldeniz’in yarılmasıyla karşıya geçmelerini, arkalarından gelen uslanmaz firavun ve askerlerinin Kızıldeniz’in üzerlerine kapanmasıyla telef olmalarını ve sonraki 40 yıllık çöl sürecini anlatır. Süreç çok zorludur, sınavlarla doludur ve tüm insanlık için ibretliktir. Tevrat’ın da Hz. Musa’ya bu süreçte, Tur-u Sina Dağı’nda verildiğini zikr edelim.
Bu hikaye ve Pesah Bayramı (dar anlamıyla) Musevilere ait görünse de fakire göre işin bir de tüm insanlığı ilgilendiren boyutu var, yerim yettiği kadar açmaya çalışayım. Önce İsrael isminin derin anlamıyla ilgili bir saptama yapmak istiyorum; belki de siz manevi anlamında İsrael-oğlu’sunuzdur! Yud, Şin, Reş, Alef, Lamed… İbranice yazılışıyla kelimeyi ortadan ayırdığımızda YSR/EL olarak incelersek YSR’den (s harfi ş olarak da okunur) ‘yaşar’ kelimesini türetiriz. Bu kelime İbranicede ‘doğrudan-dosdoğru’ manasındadır. EL…(AL olarak da okunabilir) ise ‘Eloh(im)’ yani ‘Allah’ isminin kısaltılmış kullanımıdır. Buna göre YSREL isminin anlamı; ‘Doğrudan Allah’a yönelenler’ olur ki bu da sufizmde ‘Allah’a teslimiyet yolculuğu’nun ilk adımına işaret eder. Hikâyemizdeki bir başka imge ‘firavun’, kötülüğü emreden ‘nefs’i, yani tasavvuf dilindeki ‘nefsi emmare’yi temsil etmekte. Mısır ise ‘nefs’e kölelik’ makamıdır. Vaat edilmiş topraklar Allah’a ulaşma ve teslimiyet makamıdır. Şimdi İsraeloğulları’nın Mısır’dan kurtuluş hikayesini, ‘Allah’a yönelenlerin bir rehber önderliğinde nefsin saltanatından kurtulma mücadelesi’ olarak okuyup kendi nefsimizle olan savaşımızla bağını kurabiliriz. Bu hepimizin hikâyesi ve Kur’an’da çokça bahsedilmesi de kanımca bununla ilişkili. Allah hepimizin yardımcısı olsun!
SOFRANIN EN KÜÇÜĞÜ
Pesah sofrasında en küçük çocuk bendim. Hamursuz pesah ekmeği ‘matsa’yı bir beze sarmış, bohçalamış, dua boyunca taşımam için sırtıma vermişlerdi. Çölde Musa’nın peşinde yürüdüğümü hayal ederdim bohçamla… Masadaki büyük tepsinin üzerinde, hamursuz matsa ekmeği, atalarımızın çektiği acıların anısına acı otlar, gözyaşlarını temsilen tuzlu su veya sirke, Hz. Allah’ın Mısır üzerine yağdırdığı belaların bize zarar vermeden üzerimizden atlaması için kesip kanıyla kapılarımızı işaretlediğimiz kurbanı temsilen bir parça kurban eti ve köleliğimizde yapı işlerinde kullandığımız harç ve tuğlaları temsilen de ‘haroset’ denilen bulamaç vardı. Hep birlikte küçük parmaklarımızla bir ucundan tutup tepsiyi havaya kaldırdık ve rahmetli büyükbabam yüksek sesle şöyle dedi: “İşte Mısır ülkesinde atalarımızın yediği sefalet ekmeği. Her aç olan gelip yiyebilir! Fakirler gelsinler bizimle beraber Pesah’ı kutlasınlar! Mübareksin sen Tanrım, dünyanın kralı Rabbim! Yeni ilahilerle kurtuluşumuzu, ruhumuzun hürriyetini seslendirerek seni methedelim! Mübareksin sen Tanrım, İsraeloğulları’nı kurtardın! Amin…
Sözüm firavunun askerlerinden ve altın buzağıya tapmayı tercih edenlerden dışarı; ‘Hag Sameah’-’İyi bayramlar’!
Paylaş