Paylaş
Müntesiplerinin ikameci bir yaklaşımla köksüzlüklerini örtme gayretleri olduğu anlaşılıyor. Kendilerini isnad edecekleri meşru bir yol bulamayınca, geriye bulanık suları mesken tutmak kalmış..
Geçmişimizdeki baskıcı yapıların ve aslında laiklik ilkesine de tam olarak uymayan devletçi din anlayışının hakim olduğu bir ortamda, ‘tasavvuf’ geleneğinin kendini yeterince ifade edememesi ve bilhassa da siyasal yapının dini cemaatleşmelere bakışında politik çıkarların rol oynaması, bu bünyenin oluşumuna zemin hazırlamıştır diye düşünüyorum.
Vaktiyle süregelen baskıcı ortamın mağdurları, doğal dini/manevi açlıkları ve arayışları doğrultusunda, hem doğru örneklerin de nadirleşmesiyle, geleneksel İslami ahlak, bilinç ve öz kültürümüzden uzak kalındığı oranda böyle denetimsiz, sapkınlaşmış yapıların kucağına düşebilmişlerdir maalesef. F.Gülen’in cami vaizliği geçmişinin sağladığı referans ayrıca üzücüdür..
Gülen cemaat yapısının böylesine palazlanmasının nedenlerine bir de hareketin, üzerimizde kontrol sahibi olmak isteyen dış unsurların çıkarlarına uygunluğunu ve bu doğrultuda böylesi hareketlerin desteklenmesini ekleyebiliriz.
Yine de üst kademelere bakıldıkça itikadi saiklerden ziyade dünyevi hırsların yapılanmada başat motivasyon unsuru olduğu görülüyor. Uhrevi heva ve hevesler ikinci sırada kalmış yahut ilkine kılıf uydurmak üzere kullanılmış.
Her halükarda tarikat adabında terbiye edilmesi için uğraşılan dünyevi, -mücadele inceldikçe de- uhrevi heva ve hevesler bu hareketin iç dizaynında, tam tersine “enaniyet”in tacı olan ‘baş olma sevdası’ ve ‘kibir’in güdüleyicileri kılınmış. Maddi manevi kibirin, zulümün baş müsebbibi olduğu ise su götürmez.
Sistem, boşluğu kabul etmez, etmemiştir. Ekolojik dengelere beceriksizce yapılan sığ müdahaleler çoğu zaman istenen sonuçları vermemiş ve neticesinde ortaya çıkan bozulmalar umulmadık ekolojik felaketlere sebep olmuştur.
İslam fıtratımızdır. Din, insan için bir ihtiyaçtır. Müslüman iyilik peşinde koşan kimsedir. Gayrısı bizden değildir. Ülkemizde “din elden gidiyor” diye hiçbir darbe, hiçbir kitlesel zulum yapılmamıştır. Bu darbe girişiminin de dinimiz İslam’la alakası yoktur.
İlahiyat, herhangi bir çıkar çevresinin emellerine uygun düşecek şekilde yeniden tasarlanamaz, hiçbir ulusa, hiçbir cemaate zorla doktrine edilemez. Allah dinini koruyacak, bu gibi aleyhte girişimler eninde sonunda geri tepecektir.
“Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir." (Bakara 2;256)
Bizler için ’Hakikat’imize sahip çıkmak ve yaşanılırlığını gözetmek, kavramların içinin boşaltılmasına karşı uyanık olmak, meşru, müspet yolları serbestçe ulaşılır kılmak hayati önem taşıyor. Bu istikamette paydaşlarımızın artacağını umuyorum, yoksa olanları görüyorsunuz; sağdan soldan estarabin…
Doğrularımızı savunurken, gerek yapılan/söylenenlere, gerek yerli yerindeliğine, gerek yapan/söyleyene bakıldığında ortaya koyduğumuz manzara karşısında vicdanımız rahat olsun, gerisi sahibinin bileceği iş… Allah selamet versin!
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
Paylaş