Kuyunun suyuna düşen taş…

Derler ki; “Bir deli bir taş atmış kuyuya, bin akıllı bir araya gelse çıkaramamış”.

Haberin Devamı

Suya atılan taş alegorisi güzel de, bu deyişi alışageldiğimizden farklı tevil etmek lazım, yoksa da değiştirmeli. Șöyle ki; O deli bizim bildiğimiz “deli” değil bir kere, haşa.. Bizler kendi aklımızınkinden farklı çalışan akılları hemen “deli” diye yaftalayanlarızdır. Ve hem de biliriz ki delilikle dahilik arasındaki sınır pek muğlaktır. Anlamayız doğrusu. Keza “Bu akıl fikrile Mevla bulunmaz!”. “Veli Allah’ın delisi” olmak lazımdır..

 

Allah’ın delisi, o akıl almaz azamet ve güzelliğin müşahadesi ile O cazibe kaynağı karşısında nutku tutulmuş kişidir, cüzi aklının sınırlamasından aşkınlaşmış, aşka düşmüştür. Fakat bunun da bir makbul yolu yordamı var, ki kişi halka olan hizmetini yerine getiremez şekilde “meczub” olmaya..

 

Haberin Devamı

Hakk’ın yolu yordamınca gidişe “seyr-i süluk”, yolu gidene de “salik” deniliyor tasavvuf edebiyatında. Abdülkadir es-Sufi şöyle anlatıyor “Yüz Basamak” eserinin “süluk” bahsinde; “Süluk, meczub olmaksızın cazibenin meyvelerinden faydalanmayı mümkün kılar, böylece cazibe gerçekleşebilir -zira o kaçınılmazdır- ama faydasız cazibeden kaçınılmış olur. Demek ki, insan bir makama mahkum olmadan müşahadeye ulaşabilir.. Yolumuz salik/meczub(Allah’ın delisi) olmak, yani süluk sonunda cezbeye ulaşmaktır. Dıştan(zahiren) aklıbaşında ve içten(batınen) Allah delisi, dıştan dengeli, ayık, içten sarhoş…” Cezbenin kaynağıyla karşılaşana meczup diyorlarsa tevekkeli, bir de kaynağı düşün sen! Sübhanallah!

 

Yaradılış mucizesine akıl sır erdiremiyoruz, ufacık bir parçasının az buçuk anlayışı dahi bizi hayrete düşürüyor. “…Her canlı şeyi sudan yarattık, hala inanmayacaklar mı?”(Enbiya suresi 30.ayet). Bir taş atıldığında suya, bilirsiniz hareket başlar dalga dalga. O harekete “hayat” diyemez miyiz sonuçta. Enerji açığa çıkmış, devinmekte mevcudat. ‘Kuantum’a göre hem parçacık ve hem titreşim, dalgadadır boşluğun yaradılış alanı aktörleri. Hem varlık, hem yokluktur ‘göreceli’ gerçek. Kuyunun engin ve derin suyuna atılan taş dalgalandırır akılları. O kuyu ki bana helozonu hatırlatır, yaradılışın burgusal yolculuğu aslında uzay-zamanın nokta tasarımıdır. Büklüm büklüm solucan, kara delikteki can.. Hacim sıfır, yoğunluk sonsuz… Hakk’a vasıl olanların attığı taş da işte gönülleri öyle bir kıpırdatır ki etkisi zamana ve mekana rahmet okutur. Akıllı geçinenler DNA sarmallarının kuyusunda o taşı arar durur. Kimileri de bir damlacık sularının derunundaki taşın sahibiyle meşguldur. Bilim ile ibadet bitişik… “Tanrı benim kayamdır” buyuruyor Hazreti Davud Aleyhisselam…

 

Haberin Devamı

Bize kalsa yaradılış akıl işi değildir. Esasında akıldan da üstün bir iş. Herkesi kendimiz gibi sanırız ya.. Tersi de geçerli. “Ben” akıllıysam, benim gibi olmayan ‘deli’. O kim, sen kim? Hani tımarhane bahçesinin demirlerinden içeri bakan kişi çağırmış delinin birisini; “Baksana, siz kaç kişisiniz orada?”, deli cevap vermiş; “Sen onu bırak ta söyleyiver, asıl siz kaç kişisiniz dışarıda?” Anlayacağınız o işler öyle değil, sensin deli! Bu cüzi akılla hepimiz bir araya gelsek dahi çıkaramayız taşı. Hz.İsa(as) ise demiş ki; “Ya Rabbi! Kuyunun etrafında ne çok kimse var ama kuyunun içinde kimse yok!”(Mücahid Toma'nın kitabından). Taş tam orada halbuki.. Ah, attılar Yusufumu kuyuya, ancak Rabbim çıkarttı selamete. Kuyuya düşenle çıkan bir olmadı. Velhasıl kuyuya düşen de bir çıkan da. Yeter ki atla. Ne hikmetler var yaradılışında, anla.. O halde sözün doğrusu şöyle ola; “Bir akıllı bir taş atmış kuyuya, bin deli bir araya gelse çıkaramazmış”. Allah’ın delisi olunursa durum başkaymış. Tanrı parçacığını -haşa- arıyor akıllılar bir de. “O” parçalanası mı a ahmak, sen önce bir nefsini parçalamayı dene, hadi parçalamak yine kolay, sonra da tüm varoluşla birleştirmeyi denesene… … Desene o zaten öyle!

 

Haberin Devamı

Neyse, bak ne güzel dalgalanıyor sular deli, bırak, taş yerinde ağırdır, seyreyle alemi, nasılsa seyrediyor alem seni..

 

“Yeryüzü şekilsiz ve boştu, derinliklerin yüzeyinde karanlık vardı; ancak Tanrı’nın Ruhu suyun yüzeyinde hareket halindeydi”… (Tora/‘Bereşit’ 2.ayet-Tevrat 1.kitap/‘Başlangıçta’ ayet 2) Huu

 

Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ

 

not: Geçen haftaki yazımda adı anılan Sayın İnançer’in adı “Ömer Turgut İnançer” olarak geçmiş, doğrusu “Ömer Tuğrul İnançer” olacaktı, özürlerimle düzeltirim, uyaran “apophsisi beklerken” rumuzlu dikkatli okuruma teşekkür ederim..

Yazarın Tüm Yazıları