Kolektif bilince bir adım; “fena-fi’l-ihvan”…

Bir Muharrem aşuresine gitmek üzere minibüste, Manisa yolundayız…

Haberin Devamı

 Bu haftaki yazımı yazmak için değişik bir fikrim var bu vesileyle; madem yol kardeşleri biraradayız, bakalım “fena-fi’l-ihvan”da mıyız? Yani nefislerimizi, kardeşler, birlikteliğimizde ne derece eritip, cem edebilmekteyiz, ne kadar bütünlüklü biraradalığımız? Yazımı oluşturmak maksadıyla fakir, herkesten gönüllerine göre (konu sınırlaması olmaksızın) birkaç satır yazmalarını istirham ettim, boş not kağıtları dağıttım. Menzile varmağa kalan 15 dk vaktimizde çalakalem yazılanların zevkime göre bir sıralamasıdır okuyacaklarınız. Birlikten kuvvet doğar, her paragrafı ayrı bir kardeşimden, Simurg’u ararken, zorlu yollarda pekişen birlikteliklerinin Simurg olduğunu farkeden kuşların manzumesi remizli, işte imece usulu bir yol yazısı:

 

Haberin Devamı

Gül yüzlü cananım, senin ettiğinden, gizli gizli yaşım dökülmektedir, Ah çektikçe, belim bükülmektedir…

 

Muharrem ayının girişi ile, yeni yılımızı kutladığımız şu günlerde, mübarek Muharrem ayının sadece aşure ayı olmayıp Kerbela’da yaşanan katliamın yıldönümünü anma günlerinde olduğumuzu her geçen yıl büyük bir üzüntü ile tekrar hatırlıyoruz.

 

Daha önce hiç yaşamadığım bir hal bu. Otuz derece sıcakta dahi donduğum oluyor. Sanki bir adım atsam yanacağım, o bir adımı atacak mecalim de yok, cesaretim de. Günlerdir bir durma hali anlamlandıramadığım. Bu hali sindirmem gerekiyor deyip, Manisa yolunda neyi arıyorum?

 

İlk defa biryere gitmek; her zamanki merak ile birlikte tatlı bir heyecan… “Takdis”(Kuddusi) kelimesinin anlamını ararken; yolda giderken geldi “Temizlik, arınma.. Kutsama yolu..”; Efendimize bakarken, gönül gözü ile bakabilmek…

 

İlkönce çok sarsıcı bir enerjiyle birlikte çok büyük bir parlaklık gördüm, öyle ki uzun süre nefes alamadım ve kalbim heyecanla çarptı sürekli, davul gibi. Gözüm ve bünyem alışmaya başladıkça gördüm ki, karşımda çok parlak bir ayna var ve daha önce o parlaklıkta bir ayna göremediğim için gözümün uyum sağlamaya çalışmasıymış bu yaşadıklarım. Parlaklığa uyum sağladıkça aynada gördüklerim de nefsimin suretleriymiş, ah hiç olsaydım da o aynadaki parlaklığın içinde kaybolabilseydim…

 

Haberin Devamı

Çıktım aşkın yoluna, arar oldum kendimi, aşk bulmak değil imiş, yakmak imiş kendini!

 

Hayatın çetrefilli yollarından geçerken karşılaştığımız nedir acaba? İnsan seyir halindeyken, çevresine gelip geçen yerler olarak bakar; yeşil tarlalar, terk edilmiş köyler, üstüste binaların dizildiği şehirler. Tek bitmeyen, ortası çizgili kara asfalt. Sanki “beni birleştir de bul aradığın cevabı” der gibi… Oturduğu vakit ise; an donar, çizgiler sürekliliğini kaybeder. O yüzdendir ki yolda olmak keyif verir bu alemdeki biz yolculara; çizgileri birleştiriyor olmanın hissiyle anlam kazanır bu beyhude hayat…

 

Seneler öncesinde bir seyahat, yol; yeni yolların kapısı oldu. Șimdi düşününce, hayat; herhangi bir yöne doğru bir hareket, bir aksiyon devam eden. Süreçte inişler, çıkışlar, belirgin başarı ve düşüşler varsa da, farketmeden ya da bilinçsizce bir hedefe götürüyor hayat. Zahiri boyutta tek yapabildiğimiz hareket etmek. Bilmeden, belki de güvensiz, acziyetle, teslimiyetle, sadece yürümek… “Varamayacak olan sadece hareket etmeyendir” diye bir sözü geldi bir yazarın aklıma; korkup da reddetmeye, geri çekilmeye iten nefsime ve kendime, bu günün dersi…

 

Haberin Devamı

Gönül en güzel bahçe imiş! Ne ara yol böyle kayboldu? Bir ömür o bahçeye hasret ile doldu…

 

Kaldırım taşlarının arasından, kumların içinden çiçek yeşerten, can veren Rabbim! Seni seyrettim; Ne Yücesin! Dilersen taşa can verirsin, dilersen yarattığın bu candan kendini çeker, taş edersin. İman varsa, hayır da şer de senden. Bunu bilip şikayet edemem Seni Sana, ancak niyaz ederim Rabbim; bu canı taş etme, Cemalini esirgeme!

 

Gözler ruhun aynasıdır, gülerken gözlerinin içi gülmeli insanın, ağlarken gözlerinden ağladığı gibi. Aşk samimiyetle başlar, samimiyetle biter, vuslat olur. Deli olunmadan veli olunmaz..

 

Uzun süre bulunduğum her ortamdan sıkılarak, etrafımdaki sahtelikten ve kendi sahteliğimden kaçarak saklandım. Sonra dua ettim: Ya Rabb! Sen beni benim gibi delilerle karşılaştır. Șükür Rabbime, beni benim gibi delilerle biraraya getirip bir yola çıkardı.

 

Haberin Devamı

“Yol mu beni götürüyor, yoksa araba mı?” diye düşünedururken okuduğum kitaptaki şu meselle cevabımı aldım: Galata Mevlevihanesi’nin son Șeyhi Ahmed Celaleddin Dede(1899-1946)… Kendisi, gençliğinde siyatikten muzdaripmiş. Aylardır yataktan kalkamıyormuş. Birgün Seyyid Abdülkadir Belhi Hazretleri ziyaretine gelmiş. Dede yataktan doğrulamamış ve bu hale üzülerek Hazrete halini arz etmiş, özürler dilemiş. Seyyid Hazretleri “Üzülmeyiniz, geçer!” demiş. Koyu bir Hak sohbetinden sonra misafiri destur istemiş. Ahmed Celaleddin Dede, Belhi Hazretlerini kapıya kadar geçirmiş! Aylardır yataktan çıkamamış olan Dede, Hazretin tasarruf kudretine şahit olmuş…

 

Haberin Devamı

Mola zamanı uzayınca boğulur gibi hissettim, daraldım. Birden “Hadi bakalım, sabır testindesin” dediğimde, darlanmam hafifledi. Molada nefsimi pohpohlayınca, istediğini verince, bu kez de yol uzadı, kavuşma anı uzadı. Eyvallah.. Gönüller bir olsun, birlik olsun, beraber olsun!

 

“Kaderimde hep güzeli aradım. İçimdeki sazlar başka, söz başka.” İşte öyle bir ikilemde çıktım yola. İkiliği birleme adına. O tek güzele varma adına… İsmi “B” olan adına… Neden “A” değil de “B”, o da ayrı bir muamma. “B” adına Efendim Muhammed’e(sav) vuslatıma az kala… Amin!

 

Bilmeyi, bilgide ileri olmayı, aşina olmayı, vakıf olmayı, Hakkı Hakk ile bilmeyi, sabırlı ve mütehammil, hiçbir düşünceye gerek kalmaksızın gördüğünü anlayan ve bilen bir idrak sahibi olmayı, Ya Rabb bize nasip et!

 

Tüm katkıda bulunan kardeşlerime selamlarımla; bizden size size kucak dolusu sevgilerle, bir tas aşure… Huu

Yazarın Tüm Yazıları