İletişim ve gürültü…

Bomba patladı, kulakları sağır edici bir gürültüyle.

Haberin Devamı

Gürültü sadece ses değildi.. Sesi kulaklara erişti. Yaptığı tahribatın görüntüsü gözlere gürültü, verdiği zararın barut ve dumanı burnumuza gürültü oldu. Etkisi, dokundu gönlümüze gürültüyle. Akıllar bulandı belki. Rahatsız olduk. Canların yitmesiyle duyulan isyan, hüzün, huzurumuzun bozulmasının sıkıntısı, içimizde uyanan öfke, nefret; hepsi gürültü.. Zaten içselleştirmekte zorlandığımız ahenk duygumuz, yine saldırıya uğradı. Tam da harmoni düşmanı gürültücülerin istediği gibi. Șeytan ve tebasının amacı gürültünün hakimiyeti… Bizim algımız da problemliyse üstüne, işi iyice kolaylaşıyor lanetlinin.


İletişimci diliyle konuşacağım şimdi, maneviyatla ilişkilendirmeye çalışacağım iletişim kavramlarını, güncelle de bağ kurarak:
İki temel iletişim türü var bir teoriye göre. Birisi dolaylı iletişim, ötekisi dolaysız. Dolaylı iletişimde, iletişenler aracıya muhtaç. Sözlü olduğunda iletişim, dile, söze, söylenenleri dile döken ses tellerine, duymak için kulağa, ağız ile kulak arasında hava boşluğuna, ya da çağımızda telefona, uydu hatlarına vs ihtiyaç duyarız. Yazılı iletişimde malumunuz, yazılı mecra ve araçları söz konusu… Bir de iletişenlerin kılık, kıyafet, görüntü, kullandığı lisan, mecra, ses tonu, hal, jest, mimik, duruş, hatta koku gibi unsurları da var iletişimi etkileyen. Bir araştırmaya göre kelimeler, cümleler yani söz, iletişimde olsa olsa % 10 kadar etkiliymiş. Gerisi durum ve hal ile aktarılanlar, aktarılanlardan algılananlar, anlaşılanlar…

Haberin Devamı


Kabul gören en temel iletişim kuramına göre iletişimi başlatana ‘kaynak’ denir. Kaynak, mesajı hedefe aktarmak için harekete geçer. Mesajın aktarıldığı mecraya ‘kanal’ adı verilir. Kanal birebir iletişimde sesin iletildiği hava da olabilirken, kitlesel iletişimde mesela radyo, televizyon kanalı vb olabiliyor. Biraz daha detaylandırıp şematize edeyim; Kaynak—Verici(kodlama)—Kanal—Alıcı(kodaçım)—Hedef… Mesaj(ileti) bu şekilde yol alıyor. Tek yönlü lineer iletişim böyle, çok yönlü ise bir de geribildirim devreye giriyor ve aynı süreç tekrarlanıyor. İletişim bir başladı mı, tek yönlü, karşılıklı hatta yön değiştirerek, çatallanarak ucu bucağı artık bilinmeyecek şekilde gayba kadar devam edebiliyor. Bu arada mesaj da dönüşebiliyor tabi(kulaktan kulağa oynamış mıydınız çocukken?). İdeal iletişim teknik olarak, iletinin kaynaktan hedefe istenilen şekilde kayıpsız olarak ulaşması, amaç bakımından ise arzu edilen bir tutum değişikliği oluşturmasıdır.

Haberin Devamı


Dolaylı iletişim neredeyse hiçbir zaman kayıpsız gerçekleşmiyor. Kaynağın iletişim becerisinden tutun da, kodlayıcıların kusurlu çalışmaları, yanlış kanal seçimi, hedefin önyargı filtreleri vb bu durumda etkili. Mesaj aktarımındaki en önemli olumsuz etkinin iletişim dilinde bir adı var; gürültü… Aslında kanala etki eden ve mesajı bozan tüm unsurlara toptan ’gürültü’ adı veriliyor.. Gürültü müzik dilinde, müziğin zıt anlamlısıdır. Kulağa ahenkli gelmeyen, müzik olarak kabul edilmeyen ses öbeklerine ‘gürültü’ denir. Ancak çağdaş müzik bağlamında bu kavram klasik döneme kıyasla büyük bir anlam değişikliğine uğramıştır. Hatta ‘noise music’(gürültü müziği) denilen, insanın algı kapasitesini zorlayan ve putlaşabilen ‘sanatsal’ değer yargılarımızı sorgulatan bir tür dahi vardır.. Biz iletişimcilerin ‘gürültü’ dediğimiz ise mesajı iletenin de, alanın da istemediği bir şey. Sadece işitsel de değil. Mesela TV kanalındaki görüntü kayması, karlanma, konuşurken sesimizin duyulmasını engelleyen yüksek volümlü sesler, telefondaki cızırtı, iletişim sırasında alıcının dikkatini mesajın algılanmasından uzaklaştıran dikkat bozucu türlü unsurlar, pis bir koku dahi ‘gürültü’ olarak nitelenebilir. Bir mesajı içselleştirmede aklımızı bir kanal olarak kullanıyorsak, akıl bozukluğu da gürültü kaynağı olmuş oluyor dolayısıyla…

Haberin Devamı


Șimdi gelelim konunun manevi boyutuna: Yaradan yarattıklarıyla, bizlerle iletişim içindedir, nereden baktığınıza göre dolaylı da dolaysız da. O başlıca kaynaktır iletişimi başlatan. Mesajının özü bellidir bana göre; İnsanca yaşamak… Bu da kim olduğumuzu, nereden gelip nereye gittiğimizi bilmek, anlamak, bizi kuşatan rahmeti, sevgiyi hissetmek, kendimizle, birbirimizle ve Yaradan’la barış içinde hakikatimizi idrak etmektir özetle. Bu mesajı doğru şekilde algılayamıyorsak sebebi gürültüdür mesaja etki eden. Gürültü mesajın özünü anlaşılır kılmaktan ne kadar uzaklaştırıyorsa bizi, o kadar büyük ve etkin demektir. Bu gürültünün kaynağı şeytan ve kimi zaman onun bir şubesi gibi çalışan, işbirlikçi nefsimizdir. Söz konusu durum Araf suresi 16. ayette geçtiği üzere iblis’in mealen “… ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun(Sırat-ı Mustakim) üzerinde elbette oturacağım” söyleminde kendini açık etmektedir. Teşbihte hata olmazmış; ’Sırat-ı Mustakim’i iletişim jargonundaki ‘kanal’ olarak kabul edersek, kulaklara fısıldayan iblis de buradan akan ‘ileti’ye mani olmak suretiyle iletişimi bozacağı iddiasıyla ‘gürültü’ye denk geliyor. İblis bu hususta Allah’tan kıyamete kadar müsade almıştır, yoksa bunu da yapabilecek değildir ve bunun hikmetini anlatmaya kalkmak yazımızın sınırlarını aşar. Ancak Allah(cc) da bizi yardımsız bırakmayacak, kendisine mesajını algılama kapasitesi vermiş olduğu, özgür irade bağışladığı ve bu iradeyi kendi lehine kullanmasını talep ettiği kuluna, zorluklar karşısında el verecektir elbet, veriyordur da.


Demek ki gürültücü olmakla şeytan’ın ekmeğine yağ sürer insan; En küçük çapta anlamsızca bağıran çağıran, ve vesvese veren, yanıltan iblisi dost edinmede ileri gittikçe işi bomba patlatmaya vardıran… Etken olmasak da biz bu hususta(ki etkenlik, patlamanın etkilerini olumsuz biçimde aksettirmek de olabilir), edilgen olarak da dikkat etmeli oyuna gelmemek için sonrasında. İblisin istediği gibi ne kadar gürültülü de olsa patlayan bombalar, esas mesaj duyulabilir her zaman. Kulak kesilmek gerek, kopmamak kanaldan, Rahman’dan. Kusur bilmemek gerek Allah’tan. Gürültü dahi, en azından ahengin kıymetini hatırlatmak bakımından yarar bir işe mahir iletişimcinin elinde. Mesaj gürültü değil! Tutum değişikliklerimiz asla gürültünün empoze ettiği şekilde olmamalı.. Belki de en ileri noktada, mesajın kanaldaki akışına etki eden gürültüyü dahi daha geniş, ileri bir ahenk algısıyla değerlendirebilip, razı olarak öylece zevk etmeyi öğrenmek, ’noise music’cilerin(kulağını ve müzik kültürü seviyesini, gürültü müziği türünü dahi anlayıp, takdir edebilecek, sevecek düzeye vardırmış müzikseverlerin) çağdaş müzikte durduğu noktaya ermektir esas mesele.. O hale gelene dek nasipse, iş, kanalı temiz tutmaya çalışmak, alıcımızın kurulum ayarlarını bozmadan düzenli bakımını yapmak, kaynağa akortlu kalmak, anladığımız kadarıyla mesaja uygun yaşamaktır bence. Alıcının bozuk olduğu durumlarda ise, güvenilir bir tamirciye emanet etmeli emaneti…


Giden canların menzili açık olsun, kalan sağların başı sağolsun, hepimize geçmiş olsun!
Dolaysız iletişim nasıl oluyormuş, onu da başka bir yazıda işleyebilmek ümidiyle, hoşçakalın. Ya Selam…

 

Yazarın Tüm Yazıları