Paylaş
Bugünlerde ütopya kıyısı sakin, dikkat rüzgarları distopyaya doğru esmekte. Aklın dalgaları orada nefsin yalçın kayalıklarını dövmekte.. Gerçekliğin köpük köpük havaya karıştığı bu yerde rüzgarın uğultusu kulakları sağır eder. Sağır kulakların dilsiz halkı herşeyi gören gözün kendilerini görmediğine inanırlar. Ve dolayısıyla sevgisizlik hikayeleri anlatırlar çocuklarına. Ki onlar da duymasınlar, görmesinler. Distopya yurdunu asla terketmesinler. Hepsi birer birer sarp kayalara dönüşsünler.. Burada insanlar atalarının mezarlarına benzer…
Ütopya sahillerinde ise tüm olasılıklar kumlar gibi sıcak, kumlar kadar şen. Dalgaları dinler, dinlenirler.. Yurdu çocukluk olanların rüyalarındaki gibi tatlı tatlı sallanan bir sandalda olta tutuyor genç bir adam. Canını takmış oltasının ucuna. Denize daldığında balıklardan duyacağı öyküler karşılığında genç adam da dağ çiçeklerinin kokularından bahsederdi onlara. Kokuların tercümanı, bildiğini bilmeyen balıkların arkadaşı, koca mor bir yunusun karnında gezmeye çıkmış o akşam. Ruhu oltanın kamışıyla, canı balığın akışıyla, henüz duyulmamış, görülmemiş hikayesini yaşamaya…
Uzak distopya yurdunda bir kaya kovuğuna kapatılmış sonunu bekleyen genç kızın hikayesini yengeçlerden duyan deniz yıldızı sonrasında kaya balığına anlatmıştı. Denizden ölümüne korktukları için kendilerini yosunlardan yaptıkları iplerle kayalara bağlayan distopya insanlarının ve ipini koparıp halkından ayrılmaya yeltenen kızın hikayesi.. Dilden dile yayılmıştı. İşte bu görülmeye değerdi. Mor yunus kayalıklara vardı. Orada yukarıda kaya kovuğunda hapis, dalgın dalgın ufuklara bakan biri vardı…
Düşünüyordu; nasıl da herkes gibi kayalara bağlı yaşarken böyle ipini koparasıya başkalaşmıştı. Muhtemelen aklını kaçırmıştı. Yaşıtı bütün genç kızlar gibi yemeğe kırlangıç yumurtası topluyorken gamsız tasasız, bir gün bir yavrunun yumurtadan çıkışını görmüş, o günden sonra işi gücü bırakmış, yetmemiş yavru kırlangıcı beslemiş, büyütmüş, ona bakmıştı. Ve sevgi dedikleri mahvedici delilik hali bulaşalı beri kuşların seslerini dahi duyar olmuştu. Neredeyse yüzebileceğine, uçabileceğine inanacaktı. Her halükarda artık ipe ihtiyaç olmadığını biliyordu..
Nihayet ailesi durumundan ürkmüş, başkalarına kötü örnek olmasın diye onu bu kaya kovuğuna kapatmışlardı. Ne garip, orada taşa dönüşmeyi bekleyeceği yerde kırlangıçların dansıyla hallenip, kuşların şen yerlerin şenliklerini hatırlatan gülücükleriyle hülyalara dalmaktan kendini alamıyordu. Ve o an iç sesini duydu; “Artık bir dost bulabilecek kadar yalnızım!”…
Vakit tamamdı. Delikanlı ütopik gücünü kullandı, balığın sırtındaki delikten püskürdü, bir çırpıda yukarı kızın yanına çıktı. Hayır hayır, korkmamalıydı kız, sanrı başka, bu başkaydı. Genç adam güç bela onu gerçek olduğuna inandırdı, sadece değişikti. Gelmişti çünkü hikayesi farklıydı, gelmişti çünkü daha önce kimsenin cesaret edemediği ayrı bir mümkünata inanılmıştı. Gelmişti çünkü karşıtlıklar arasında bir yol, bir uzlaşı var’olmalıydı. Gelmişti çünkü çağırılmıştı. Sonuçta buradaydı.. Daha önce hiçbir ütopya insanıyla distopya insanı karşılaşmamıştı. Bu kutlanasıydı…
Ancak genç adamın güçleri burada sınırlıydı. Neyse ki genç kızı isterse sevdiği kırlangıcın kanadında uçabileceğine inandırması çok zor olmadı. Uçtular beraberce, yine konmak üzere. Yepyeni bir olasılık evrenine doğru yol aldılar. Ütopya yurduyla, distopya yurdunun arasında, iki denizin birleştiği yerde kendilerine bir dünya kurdular; “biztopya”. Ki kendilerinden sonra gelen nesiller tercihlerine göre iki tarafa da yol bulsunlar, ister oltanın ipini takip edip ruhlarıyla buluşsunlar, ister yosundan ipler yapıp yalçın kayalara bağlansınlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, seçsinler, mecbur kalmasınlar. Ki tercihlerini sevsinler, ve tabi kendilerini de…
“İşte sana yeni bir manzara daha” dedi manzara nazara. “Ve işte yeni bir bakış açısıyla değişen manzara” dedi nazar manzaraya. Aralarında bu muhabbet oldukça ne bakmaya doyulurdu, ne bakana, ne de baktırana.. Bir göz kırpış, bir yaşayış, bir göz kırpış daha. Olasılıklar ki sonsuzdu, dikkat rüzgarları tüm dalgaların kavuşum noktasında bir hortum oluşturdu. Burada “Huu” sesiyle buluşanlar ne zamana tabi oldu, ne mekana, yalnızca Yaradan’a…
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
Paylaş