Paylaş
Gül’ün adaylığı ondan daha az potansiyele sahip de olsa AK Parti tabanında “Hoca’ namıyla sevilen Ahmet Davutoğlu öne çıkarılarak bertaraf edildi.
Davutoğlu’nun hem hükümet, hem AK Parti yönetim kadamelerinde hakimiyet kurma ihtimali ise Binali Yıldırım’ın öne çıkarılmasıyla önlendi.
O önleme hamlesiyle oluşan AK Parti yönetimi Davutoğlu’nun kendisine en fazla gücü vehmettiği bir anda halıyı altından çekiverdi.
Aynı yönetim formalite icabıtoplandı ve 22 Mayıs’taki olağanüstü kongrede Yıldırım’ı tek aday gösterme kararını açıkladılar.
Kararın gerçekten AK Parti yönetimini serbest tartışma ve iradesiyle mi, yoksa Erdoğan’ın işaretiyle mi çıktığı konusunda kamuoyunda herhangi bir tereddüt yoktur.
Çüünkü o kadarı alan AK Parti yönetimin yarısı da dün formalite icabı toplanarak tek aday Yıldırım’ı yeni Genel Başkan ilan eden kongre tarafından tasfiye edildi. Elli kişilik MYK’nın yarısı gitti, kalanların yarısı da zaten Eylül ayındaki olağanüstü kongrede gelmişlerdi.
Erdoğan Ağustos 2014’ü seçtiğinde, artık ölçünün AK Parti’nin kuruluşundaki ruhuna, moda deyimle fabrika ayarlarına değil Erdoğan’a bağlılık olacağı belliydi; lidere bağlılık partiye bağlılık demekti.
Dünkü kongre o sürecin tamamlanmasıdır.
Artık lider ve parti birbirine eş anlamlı haline gelmiştir; moda deyimle aralarında “milim fark” kalmamıştır.
Lider sembolizmi o dereceye vardı ki, dün Türk siyasetinde dahi eşine az rastlanan bir görüntü ortaya çıkardı.
Divan Başkanı Bekir Bozdağ, Erdoğan’ın mesajını okurken, evet mesajı kağıttan okurken bütün salon hazırolda bekledi.
Erdoğan bu yeni dönemde AK Parti’den “cumhurla başkanı arasında iklimi olumsuz etkileyen” mevcut sistemden kurtulmak için yeni bir anayasa bekliyordu.
Yıldırım da önceliklerinin bu olacağını açıkladı.
Evet, aday gösterildiğinde ilk vaadi “terör belasına son vermek” olmuştu. Ama onun için de herhalde başkanlık sistemi ile daha çabuk karar almak, yargının, Meclis’in o kararlara fazla ayak bağı olmamasını sağlamak gerekiyordu. Öncelik yeni anayasaydı.
Teşbihte hata olmaz; adeta Erdoğan AK Parti’ye “İlk hedefiniz başkanlıktır, ileri!” diye işaret ediyor, Yıldırım da bu hedefi onaylıyordu.
AK Parti’nin elinde henüz yeni “Başkanlık” anayasası teklifi yok. Yakında yeni parti yönetimi Beştepe’de hukukçuların üzerinde çalıştığı metin üzerinde de çalışıp bir taslak sunar Meclis’e.
Bu hamle muhalefetin darmadağınık olduğu bir zamanda yapılıyor.
HDP zaten PKK’nın terör eylemleri ile hükümet baskısı altında iken şimdi bir de dokunulmazlıkların kaldırılması meselesiyle neredeyse tamamen kendi sorunlarına gömülmüş durumda.
MHP’de sular durulmak bilmiyor. Orada da 1 Kasım seçimleriyşle görünür hale gelen AK Parti’ye taban kaybı sorunu, şimdi fetret devri görüntüsü veren bir iç çekişmeye dönüştü. Acaba MHP, kendi varlığını koruyabilmek için “güçlü başkanlık” konusunu, “terörle mücadelenin” daha iyi yapılması gerekçesiyle bir destek kılıfına sokar mı sorusu soruluyor siyaset kulisinde.
CHP ise çoktandır beklenen fırtına dokunulmazlık tartışmasıyla mı kopacak sorusu gündemde. CHP grubunun çoğunluğu Kemal Kılıçdaroğlu’nun iradesine karşın, dokunulmazlık oylamasında hayır oyu kullandı. Kılıçdaroğlu’nun HDP’nin Anayasa Mahkemesi’ne gitmesine destek verecek milletvekillerine “Ya HDP’ye gidin, ya istifa edin” diye kapıyı gösterdiği bildiriliyor. CHP’deki bu görüntü, AK Parti’ye şimdiye dek yaygın muhalefet sergileyen en önemli odağın da dağılmasına yol açabiklir.
Muhalefet meydanı boşalması çoğulcu demokrasinin geleceği için tehlike demektir.
Erdoğan’ın işaretiyle işte böyle bir ortamda başkanlık anayasası ile getirilmek istenen rejim değişikliği Meclis gündemine taşınacak.
Dünkü AK Parti kongresi, işte bu nedenle Türkiye siyasi tarihi bakımından ileride bir dönüm noktası olarak, parlamenter rejimden güçlü başkanlığa geçişte bir dönüm noktası olarak anılabilir.
Paylaş