Paylaş
Memnuniyet beyanı, Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ tarafından Olağanüstü Halin 19 Ocak’ta itibaren üç ay daha uzatılacağını ilan etmesinden hemen sonra yapıldı.
Bu altıncı uzatma olacak 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından, 20 Temmuz 2016’da ilanından bu yana. İlk aylarda devlet yapısından Fethullahçı gizli örgütlenme yanlılarının temizlenmesi, can yakan PKK ve IŞİD eylemleri vardı OHAL gerekçesi olarak fazla kişinin ses çıkarmayacağı. Neyse ki Suriye iç savaşında Türkiye-Rusya-İran tarafından sağlanan ateşkes ve PKK’nın da kısmen ABD kontrolü altında olması sayesinde terör eylemleri duruldu; tabii özellikle Suriye sınırında alınan güvenlik önlemlerinin de büyük payı var bunda. Ama hükümet açısından OHAL’in en az güvenlik kadar önem taşıyan boyutunun Meclis ve yargının denge-denetleme işlevi tarafından “yavaşlatılmadan” Kanun Hükmünde Kararnameler yoluyla icraat yapma imkânı olduğunu geçenlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan söyledi.
OHAL kaldırılacak olsa şimdi KHK ile yapılması mümkün olsa, bütün bu yasaları Meclis’ten geçirmek gerekecek. Bu sadece CHP ve HDP muhalefeti değil, her seferinde MHP’nin kapısının tekrar tekrar çalınması demek olacak.
Ne ilgisi mi var? Bu gelişmelerin hiç biri Bahçeli idaresindeki MHP’nin 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra Erdoğan idaresindeki AK Parti’ye verdiği olduğu kayıtsız şartsız destek dışında mümkün olamazdı.
Öncelikle, örneğin Erdoğan ve AK Parti, cumhurbaşkanına geniş icraat yetkileri veren ve Meclis ile yargının icraat üzerindeki denge ve denetleme imkânlarını azaltan anayasa değişikliğini 16 Nisan 2017 referandumuna götüremezdi.
O referandum Olağanüstü Hal koşulları altında yapıldı. MHP’nin AK Parti’ye verdiği destek olmasaydı yüzde 51 “Evet” çıkıp çıkmayacağını kimse bilemez, çünkü “MHP’nin şu kadarı evet dedi” türü yorumlar, sadece referandum sonrası yapılan kamuoyu araştırmalarına, yani şahsi beyanlar üzerine yapılmış tahminlere dayanıyor. Kaldı ki o sonuç dahi Yüksek Seçim Kurulunun rolü üzerine tartışmalara yol açtı ve Bahçeli idaresindeki MHP orada da tavrını net biçimde Erdoğan ve AK Parti’den yana koydu.
Bahçeli partisi bir ölçüde dağılmış, İYİ Partiye kan kaybetmiş ve artık yüzde 10’u bulup Meclis’e girmeme sınırına gelmişken AK Parti’den acaba çok şey mi istiyor?
Seçim ittifakı Anayasaya göre mümkün olsa sorun olmayacak. AK Parti-MHP ittifakı ile hem Mart 2019’daki belediye seçimlerinde –özellikle “Hayır” demiş büyük şehirlerde sonuç alabilir, hem Kasım’daki Cumhurbaşkanlığı seçiminde belki de daha ilk turda Erdoğan’a yüzde 50 artı 1 oyu garantileyip yeniden seçilmesini sağlayabilirler. Üstelik aynı gün yapılacak Meclis seçimlerinde MHP’liler de yüzde 10 endişesi olmadan milletvekili sıralarını doldurabilirler.
Ya da Erdoğan, Bahçeli’nin yıllarca direndikten sonra İYİ Parti sonrasında talep etmeye başladığı yüzde 10 barajını düşürmeye razı olsa, yine sorun kalmayacak MHP bakımından. Ama o zaman da HDP sorunu çıkacak, belki Saadet sorunu çıkacak; Erdoğan yeni sorun istemiyor.
Geriye Bahçeli dâhil MHP’lilerin 1993’te yapıldığı üzere, AK Parti listesinden seçime girip, tıpkı zamanında DEP’lilerin SHP’ ile yaptığı gibi milletvekili seçilip sonra MHP olarak ayrılma formülü kalıyor. Üstelik AK Parti’nin de buna açık bir itirazı görünmüyor.
Ama bu durumda MHP’nin aldığı oy belli olmayacak. Bunun ne önemi var diyecek olursanız, dün Bahçeli’nin basın toplantısında söylediklerini bir daha değerlendirmenizi öneririm. Hazine yardımı yalnızca seçime girip yüzde 7 almış siyasi partilere veriliyor. Başkaları gibi yapıp “dükkânı çevirmek” gibi bir deyim kullanmayalım ama partiyi ayakta tutmak için önemi var Türkiye koşullarında.
O nedenle Bahçeli’nin dünkü çığlığını iyi okumak lazım. İşin seçmen iradesi, Bahçeli’nin 2015’te Erdoğan’ı başkan yaptırmamak üzere oy istemesini filan hesaba katmadan soruyorum: bu kadar destek ve fedakârlıktan sonra Bahçeli, Erdoğan’dan çok şey mi istiyor?
Paylaş