Futbolumuzun yaşam kaynağı hakem kavgasına Dünya Kupası nedeniyle mola verilmiş gibi gözüküyordu. Kulüpler Birliği toplantısı sonrasında Ali Koç’un yabancı hakem, Ahmet Ağaoğlu’nun hakem eğitimi açıklamaları; Ahmet Nur Çebi’nin derbiler için yabancı hakem talebi konunun sıcaklığını koruduğunu gösterdi. Bu sezon LaLiga’da 19, Premier Lig’de 20, Fransa Ligue 1’de 21, Bundesliga’da 23 hakem görev aldı (Serie A’da farklı bir sistem uygulandığından 41 hakem). Süper Lig’de sayı 23. Yani gayet yeterli ve normal. Her hafta Süper Lig ve Bundesliga’da 9, diğerlerinde 10 maç oynandığını hatırlatalım.
DERDİMİZ SAYI DEĞİL HASTALIKLI BAKIŞ AÇISI
Ali Koç’un Kulüpler Birliği’ndeki istişareler sonucu belirttiği “29 hakeme ihtiyacımız var” yaklaşımı, hem maç sayısı hem de Avrupa’yla kıyastan görüleceği üzere doğru değil. Çünkü derdimiz sayı değil; futbola bakışımızın hastalıklı olması. Durumu Koç’un cümleleri gayet güzel özetliyor: “Yeni oluşmayan, kronikleşmiş problem. Son 20 senede artarak sorun haline gelmiş ve ne yazık ki şampiyonlukların sahada elde edilmediği algısı yerleşmiş. Her kötü giden yaygara koparırsa hiçbir yere varamayız. Yaygaranın karşılığını alırlarsa da yine bir yere varamayız.”
DÜNYA KUPASI'NDA BİLE AKILLARA ZARAR HATALAR
Kulüpler Birliği, eksik bulduğu kadroyu 6 yabancı hakemle giderme isteğinde olduğunu, ancak TFF’nin yabancı hakkını VAR’da kullanmak istediğini belirtiyordu ancak TFF de bu isteğinden vazgeçti. FIFA’nın ‘dünya çapında en iyiler’ listesindeki hakem ve VAR’ların sahne aldığı Katar 2022 ise yabancı hakem konusunda farklı soru işaretleri barındırıyor: 3 Aralık Cumartesi itibarıyla tamamlanan 50 maçta VAR ile 22 karar değişti. Neredeyse 2 maçta 1! UEFA/FIFA eğitimlerinde ‘3 maçta 1’ müdahale başarı sayılmakta. Daha vahimi ise İtalyan başkanlara sahip FIFA (Collina) ve UEFA (Rosetti) hakem komitelerinin standartsızlığı. İran ve Arjantin’e VAR müdahalesiyle çalınan tutma-çekme penaltılarını Avrupa kupalarında göremezsiniz. İki pozisyon da IFAB protokolüyle izah edilemez.
HER MAÇTA 10 HAKEM
Portekiz-Uruguay maçında Jose Maria Gimenez’in eline gelen top için VAR’ın daveti akıllara zarar. Hakem Faghani izlediği halde “Hey Allah’ım!” edasındaydı. Bariz olsa bu denli bekler miydi? Penaltıyı vermeseydi klas hareket olurdu. Gana-Uruguay maçında Nunez’in pozisyonu için VAR’ın penaltı davetine Alman hakem Siebert izleyip katılmadı. Bu 4 pozisyon Süper Lig’de yaşansaydı, mızraklar MHK ve TFF’yi delip geçmiş, başkanların Riva ziyaretleri sayfaları kaplamıştı. Peki gözden kaçmaması gereken en önemli ayrıntı ne? Bu kadar hata ‘her maçta 10 hakemin görevli olduğu’ ortamda yaşanıyor.
Dünya Kupası’nda ceza sahası içindeki itme-çekmeler nedeniyle verilen penaltılar, IFAB protokolüyle uyuşmuyor. Özellikle Arjantin ile İran’ın kazandığı penaltılar, VAR’ın anayasasındaki açık ve bariz hata kapsamına asla girmiyor. Unutulmasın ki VAR en doğru kararı aramaz. “Sana göre, bana göre” sınıfında olmayacak netlikte pozisyonlarda müdahale eder.
Dolayısıyla sevgili FIFA, önemli olan VAR odasına 5 hakem doldurmak değil, nitelikli ve VAR’ı özümsemiş isimleri yerleştirmek. Hakemlere, “Ceza sahasındaki itme-çekmelerde çok hassas olunacak” mesajı verdiyseniz bu daha büyük skandal. Çünkü hem açık ve bariz hata değil, hem de bu kategoriye girip vermedikleri en az 5 penaltı sayarım. Belçika-Kanada maçında bariz penaltıda, Portekiz-Gana’da penaltıyla alakası olmayan pozisyonlarda VAR’ın davet etmemesi de ayrı dert.
GRUPLARDAKi iLK MAÇLARIN VAR KARNESi
VAR ile değişen karar: 7 · Değişmeyen karar: 1
İptal edilen gol: 3 (ofsayt)
Verilen penaltı: 4 (2’si tutma çekme, 1’i elle oynama, 1’i faul)
1-Belçika-Kanada: Carrasco’nun elle oynaması nedeniyle Kanada’ya penaltı (Gol olmadı)
2- Almanya-Japonya: Havertz’in golü ofsayt nedeniyle iptal
2018 Rusya Dünya Kupası’nda ilk maçlar oynanıyordu ki şaşırmıştık. Öyle müdahaleler oluyordu ki, sarı kartın daha iyi anlatılabileceği örnekler olamazdı! Ancak hakemlerin eli cebine gitmiyor, göstermemek için imtina ediyorlardı. FIFA Hakem Komitesi, olabildiğince kartlardan uzak kalıp, cimri davranmalarını tavsiye etmişti. Sonucunda da 8 grupta ilk 16 maçın ilk sarı kart karnesi çarpıcıydı: Sadece 16 sarı kart.
Ortalamanın 1’in altında çıkmasını engelleyen de Belçika-Panama (ilk 45’te 3 sarı) olmuştu. Katar’daki ilk 4 maça bakınca, FIFA’nın bu kez hassas olduğunu görüyoruz. İtalyan Orsato ve Katarlı Al Jassim ilk 45’te 4’er; Claus 1 sarı olmak üzere şimdiden 9 kart çıktı. Valencia, 2018 Rusya’da olmadığına dua etsin. Kart çıkmadığından cesaretlenecek Katarlılar iki ayağını birden eline verebilirlerdi.
KiTAPTAN O BÖLÜMLERi KALDIR IFAB!
Teknoloji ile IFAB, kuralları nasıl eğip bükeceğini şaşırdı. Ofsayt tespiti için yıllardır pek çok model önerildi ancak en olmaması gerekeni seçtiler ve yarı robotik sistem devreye girdi: Oyuncuların 29 uzvundan yapılacak ölçümle milimetrik tespit!
Kural kitabında IFAB diyor ki: “Futbol kurallarında pek çok durum subjektiftir ve hakemler de insan olduğundan bazı kararlar tartışmaya neden olacaktır”. Hatta VAR protokolüyle de bu fikri destekleyerek “Skandal hata olmadıkça VAR müdahale etmesin” diye belirtiyorlar. 2. sarı karta, elle oynamalarda çarpma, sekme gibi yoruma açık pozisyonlara, kırmızı kart sınırındaki müdahalelere, ceza alanında “tek elle” itmelere de karışılmamasını istediler.
Peki, ofsayta gelince ne yapıyorsun? Ayakkabısının burnunun ucu ileride diye güzelim gollerin iptal edileceği robot teknolojisi getiriyorsun! Takımlar 43 numara ayaklı oyunculara 1-2 numara küçük giydirecek neredeyse.
RUHTAN HABERLERi YOK
Kitapta yazan “ruh” ile bir uygulama daha nasıl çelişebilir ki! Sevgili İbrahim Altınsay ağabeyin dediği gibi “kural kitabında “futbol ne ister, ne bekler?” açıklamalarıyla futbolu düşünüyormuş gibi gözüküp, bu ruhtan zerre haberi olmayanların futboldan ellerini çekmesi şart. Bir zahmet şu güzel metni de lütfen kural kitabından kaldırın, zihniyetinizle ilgisi yok çünkü: “Oyun Kurallarının, FIFA Dünya Kupası’ndan tutun da uzak bir köyde küçük çocuklar arasındaki oyuna kadar, dünyanın her yerinde aynı olması gerçeği, futbolun iyiliği için önemli bir güçtür”.
Türk hakemlik tarihinde başarılarıyla nirvanaya ulaşan, Şampiyonlar Ligi finali, 2 kez Dünya Kupası yarı finali gibi sayısız dev maçta boy gösteren, dünya arenasındaki gurur sahnemizin yere göğe sığdıramadığımız üç aktörü: Cüneyt Çakır-Bahattin Duran-Tarık Ongun. “Ailelerimizden çok birbirimizi görüyoruz, 2 saat görüşmeden rahat edemiyoruz” günlerinden, bugün yapılacak ‘tekli’ jübileye!.. Üçü de iyi dostum lakin üzüntüm ve şaşkınlığım, herhangi bir gerekçeden tatmin olamayacağından hiçbirini aramadım.
TFF, jübileyi ‘üçlü’ yapalım diye mi planladı yoksa zaten sadece Çakır için mi düşünülmüştü?
TFF veya MHK’dan “Bahattin Duran ve Tarık Ongun da jübilede olmalı” diyen nezaket sahibi biri çıktı mı?
TFF, Duran ve Ongun’u davet ettiği halde olumsuz yanıt mı aldı? Gerekçeleri neydi?
BiREYSEL BiR SÖZ MÜYDÜ?
“Cüneyt’e jübile sözü verdim” diyen TFF Başkanı Sayın Mehmet Büyükekşi’nin bu jesti, bireysel söz müydü?
Her konuşmasında “Kanatsız kuş uçamaz” diyen ve kulüplerle TFF’nin bağını böyle ifade eden sayın Büyükekşi, Çakır’ın 12 yıllık kanatlarından yoksun jübileye çıkmasını nasıl yorumlamakta?
TFF, “Bahattin Duran ve Tarık Ongun Azerbaycan’da eğitimciliğe başladı. Artık bünyemizde olmayanlara jübile yapmamızı gerektirecek bir durum yok” mu demektedir?
Kulüp başkanları ve mensuplarının VAR odası ziyaretinde, hakemlerimizin künyeleriyle birlikte sahnede “görücü”ye çıkarılmalarının ardından şimdi de TFF Başkanı sayın Büyükekşi tarafından manevi yardıma ihtiyaçları olduğuna karar verildi. VAR hakemleriyle görüşen TFF Başkanı, 10 haftalık süreçte psikolojik dengelerinin bozulduğunu ve çok acil destek almaları gerektiğini düşünmüş.
UYGULAMA iFLAS ETMiŞTiR
Sezon başından bu yana dillendiriyoruz. Keşifler yapmaya, yeni yeni adetler türetmeye gerek yok. TFF, Avrupa’nın 5 büyük liginin düşünemediği(!) VAR kadrosunu ayırarak hakemlerin erken yıpratılmasına ve yıpranmasına davetiye çıkarmış, uygulama mental ve fiziksel olarak 10 haftada iflas etmiştir. G.Saray’ın basın açıklamalarıyla birlikte de şimşekleri daha çok üzerine çeken görevlendirme sistemi, haftada 2-3 maça çıkan VAR hakemlerinin hem baskı hem de dikkat zorunluluğu nedeniyle maç bitimlerinde komadan çıkmış hale gelmesine çanak tutmuştur.
Maçı sorunsuz geçen bir hakemin içindeki rahatlamaya empati yapabiliyorum. Ancak biri bitmeden diğeri başlıyor. Şimdi de sorun bireysel nedenlerden kaynaklanıyormuş gibi TFF derhal psikolojik yardım için harekete geçiyor.
KULÜPLERiN ‘HEP AYNI HAKEM GELiYOR’ DEMESi ANLAMSIZ
TFF’nin yarattığı 3 ana sorun var:
1- Matematik: Süper Lig’de her hafta 9 maç oynanıyor ve VAR-AVAR olmak üzere 18 hakeme ihtiyaç var. VAR kadrosunda 12 hakem mevcut. Hatta sezon başında 11’di ve Mustafa İlker Coşkun’un katılmasıyla 12 oldu. Her hafta 18 hakeme ihtiyaç duyulan VAR odasında bir hakemin birden fazla görev alma zorunluluğu doğuyor. Hal böyle olunca da haftalar ilerledikçe her takımın maçında aynı isimlerin kesişmesi beklenen bir sonuç. Bu hakemlerin de tecrübesine ve başarısına göre elbette ayrım var. Alper Ulusoy, Serkan Tokat ve Hakan Ceylan başarı olarak diğerlerinden önde.
Ayrıca her hakem cezaya girebilir, sağlık sorunu yaşayabilir. Bu nedenle ya VAR’da ya AVAR’da aynı isimler denk gelecek. Kulüplerin bu kadro yapısında “bize hep aynı isimler geliyor” demesi anlamsız, çünkü kaçış yok.
Giresunspor-Beşiktaş maçının son anlarında gelen golün VAR müdahalesi sonucunda ofsayt gerekçesiyle doğru bir şekilde iptal edilmesinin yankıları sürüyor. Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olmanın kitabını yazabilecek bir ülkede yaşadığımız gerçeği her olayda yüzümüze vuruluyor. Hatta Giresunsporlu Oğulcan’ın açıklamalarındaki gibi çok bilmiş edalarla beslenerek.
MHK DEĞiŞECEK HATA BiTECEK SANMAK!
Son 20 yılda neredeyse 20’ye yakın MHK değişti. Hatta VAR dünyamıza girdiğinden bu yana MHK değişim hızı ortalama 1 seneden 6 aya kadar düştü. Bir sezonda en az 2 MHK görmeye alıştık sanırım. Hatta asıl sıkıntı “MHK’lar değişecek, hakem hatası sıfırlanacak” sanan tüm kulüplerimizden kaynaklanmıyor mu?
VAR, her ligde doğal olarak ciddi sancılarla başladı ve gün geçtikçe, tecrübe arttıkça hatalar azaldı. Sıfırlanır mı?
Futbolun ve hakemliğin doğasına aykırı. Yorum ihtiyacı olan pozisyonlarda asla ama “ofsayt çizgisi” gibi teknolojinin sınırları dahilinde gerçeklik barındıran somut görüntülerde zaten tartışmak yersiz.
AVRUPA’YA GÖRE iYi DURUMDAYIZ
Süper Lig’de uygulanmaya başladığından itibaren MHK’ların tavrına, kulüplerin tepki şiddetine göre IFAB protokolünden uzaklaşılan dönemler de yaşadık. Deneyim arttıkça iyileşme de hızla kendini gösterdi. Bu sene ise çok daha dengeli ve başarılı VAR uygulamaları görüyoruz.
Hatalar elbette var ancak “yok artık” denilecek seviyede eski yıllarla kıyaslanmaz. Avrupa liglerini her hafta yakından takip eden biri olarak hele ki Avrupa ile kıyasladığımızda çok daha iyi durumdayız. Ayrıca bunu ben söylemiyorum, danışmanımız Hugh Dallas’ın Anadolu Ajansı’na verdiği röportajda bizzat kendisi itiraf ediyor.
Özel olarak bir maç seçip de giden bir basketbolsever değil. Yıllardır basketbol salonlarda sıkça görmeye alıştığımız sıkı bir EuroLeague takipçisi. Sıradan bir maç gününde o fotoğrafın paylaşılmasında asıl dikkat çekici olan nokta yanında bulunan çocuklarının üzerindeki formalar.
SPOR SEVGiMiZi LÜTFEN HOLiGANiZME KURBAN ETMEYiN
Memleketleri Samsunspor’un formasını taşıyan çocuklarından birinin üzerinde Atatürk’ün Samsun’a çıkış resmi, diğerinde ise “Kadına Şiddete Hayır” mesajı yer alıyor. Çocuklarının formalarındaki güzel mesajlar için dikkat çekmesi gereken fotoğraf, Türkiye’de futbol kültürünün yansıması olarak farklı bir boyutta medyayı kapladı. Spor sevgimizi, hakemlerimizin ailecek keyiflerini holiganizme kurban etmeyin lütfen.
Erzurumspor'un minik takımında başlayan futbol sevdası... 13 yaşından 17’sine kadar Doğu Anadolu bölge karmalarına seçilmeyi başaran yetenek... Ve üniversite sınavı zamanları... Karadeniz Teknik Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği’nde okurken, bir yandan Trabzon’un Esiroğlu Kulübü’nün forvet hattında forma giymesi... Derken, futbol aşkı ile eğitim hayatının çatıştığı yıllar... Ağrıspor’un teklifine hayır diyemeyip, 3. sınıfta kaydını dondurup topun peşine koşan bir adam. Ve hayalleri yıkan sakatlık! Yan bağlarının kopması nedeniyle futbola verilen mola ve dönüp üniversiteyi tamamlaması.
SADIK DEDA'DAN GELEN SÜRPRİZ ÖNERİ
Futbola veda etmenin üzüntüsü sürerken, bir sohbet ortamında Sadık Deda’dan gelen “Volkan, bu fizikle ve futbol bilgisiyle hakem olmayı düşünmez misin?” önerisi.. O güzel çim kokusundan uzaklaşmama adına hayatın tesadüf sever yanı... Hakemlik kurslarına katılır ve futbol sevdası başka bir kulvarda yol verir. Okul bittikten sonra soluğu İstanbul’da mimar olan ablasının yanında alır ve birlikte çalışmaya başlar. Aynı zamanda hakemlik kariyerinin de düğmesine 1999-2000 sezonunda basar.
MESLEĞİNE OLAĞANÜSTÜ ÖZEN GÖSTERİR, ÇOK TİTİZDİR
İstanbul'da hakemlik yapan bizlerin ‘Amatörün Camp Nou’su diye nitelendirdikleri statlar vardır: Namık Sevik ve Selimiye. Bir gün, Namık Sevik’te bir maçı tamamladım ve soyunma odasına girdim. Karşımda duran genç hakem “Hocam tebrikler, İstanbul’da yeni başladım, ben Volkan Bayarslan” diyordu. 4 ayrı renkteki hakem formasını ütüsü bozulmayacak şekilde odanın farklı yerlerine özel askılarıyla sıralamış olması dikkatimden kaçmamıştı. Bırakın amatörü, bu özeni profesyonel liglerde gösteren 3 hakem zor bulurdunuz.
HAYATINI FUTBOLA ADADI
Ve 2002’de Kırklarelispor-İzmitspor maçında yardımcı hakemlik göreviyle başlayan profesyonel ligler macerası. Kendisiyle yakından tanışma fırsatı bulduğum tarih ise 29 Eylül 2002’deki PAF maçı... Bugünlerdeki gibi 3-4 senede Süper Lig’e bir çırpıda yükseltilenler gibi değil; 3. Lig, 2. Lig ve TFF 1. Lig’de geçen tam 10 yılın ardından 30 Ekim 2011’de, ligin 9. haftasındaki Bursaspor-Manisaspor maçıyla Süper Lig’e merhaba! Sonrası mı? Türk hakemliğinin yıllarca nasıl plansız programsız, “gündelik” yönetildiğine dair güzel bir mesaj. 1978 yılında Erzurum’da doğan ve hayatını futbola adayan 44 yaşındaki Bayarslan’ın 2011’de başlayan Süper Lig maç dağılımları yanda: