Paylaş
Adamın biri çıkıp da ‘‘Türk olduğunu söylemeyenleri vatandaşlıktan atıp sınırdışı edelim'', ‘‘Onları cumhurbaşkanı bile yaptık ama devleti utanmadan jurnal ediyorlar'' dese ne yaparsınız? Hele bu kişi ‘‘her eve ve arabaya bir kefen'' kampanyasının mucidi TSE'nin başkanı Mehmet Yılmaz Arıyörük ise ve vecizelerini devlet yayını olarak bastırıp dağıttıysa?..
Önce her biri birbirinden anlamlı, birbirinden fasih ve de derin şu ifadeleri okuyalım:
‘‘...Dışa kapalı ve hatta birbirlerine kapalı aşiretler halinde yaşayan bu topluluklar, bugün de aynı yaşantıyı devam ettirmektedirler. Müsamaha ettikçe cüretleri, kinleri arttı. Bıraksak bölmekten, bırakmasak isyandan korkmuyorlar. 1806 tarihinden bugüne kadar Osmanlı'da 12 defa, İstiklâl Savaşı devam ederken 1921 yılından 1938'e kadar da 25 olmak üzere 37 defa isyan etmişler, taburları pusuya düşürerek imha etmişlerdir...''
Kin ve nefret dolu satırlar, daha sonra bir başka mecraya gidiyor, daha da garip alanlara kayıyor:
‘‘...Bütün kahırlarını Türkler ve Anadolu çekiyor. Cumhurbaşkanı oluyorlar, milletvekili, bakan, general, vali, trilyoner oluyorlar. Onlar, yine eziliyoruz diyorlar. Kürke sarsak ‘‘üşüyoruz'', yelpaze sallasak ‘‘yanıyoruz'' diye feryad ediyor ve utanmadan devleti dış düşman devletlere ve mihraklara jurnal ediyorlar...''
Bu ifadeleri MHP'nin, hatta onun da aşırısı bir grubun bildirisinden yahut yayınından almadım... ‘‘Onları cumhurbaşkanı bile yaptık ama devleti hâlâ utanmadan jurnal ediyorlar'' deme cür'etini gösterenlerin bu sözleri, bir devlet yayınında yer alıyor... Hem de bu konularla hiç mi hiç alâkası olmayan bir devlet kuruluşunun yayınında: Şimdilerde herkese zorunlu kefen sattırma çabasına giren Türk Standardları Enstitüsü'nün çıkarttığı bir kitapta, ‘‘Türk ve Türklük'' adlı yayında... Kitap 1994'te yayınlanmış ve bütün bu iddiaların altında TSE'nin başkanının, Mehmet Yılmaz Arıyörük'ün imzası var...
Daha açık bir ifadeyle söyleyeyim: Bir devlet kuruluşunun başındaki kişi o kuruluşa yayınlattığı kitapta cumhurbaşkanlarını, milletvekillerini, bakanları, generalleri ve de valileri ‘‘bizlerden'' ve ‘‘onlardan'' diye ayırma cesaretini gösterebiliyor... Bay Başkan, ‘‘onlar'' dediklerini ‘‘utanmazlıkla'', ‘‘jurnalcilikle'' suçluyor; sonra daha ileri gidip ‘‘Türk olduğunu söylemeyenlerin vatandaşlıktan çıkartılıp sınır dışı edilmelerini'' teklif ediyor ve bu kitap, üç seneden beri ‘‘devlet yayını'' olarak elden ele dolaşıyor...
Bu kitapta neler yok, daha doğrusu neler var? Orhun kitabelerinden Burdur'daki abidelere, Oğuz Han'ın oğullarından ‘‘Saçaklı merhum''a, Pasinler Savaşı'ndan ‘‘Harbokulu Marşı'', ‘‘Haçlı Seferlerinde Türkler'', ‘‘Türkler'in Anadolu'ya Girişleri'', ‘‘Alparslan'ın İkinci Kafkas Seferi'' gibisinden TSE'nin fonksiyonuyla ters olan ne varsa, herşey... Milliyetçiliği hâlâ ‘‘Vatan, Millet, Sakarya'' edebiyatı sananların kaleminden çıkma tam 452 sayfalık ucuz ve basit örnekler...
İşte, birkaç sene önce mesaisini ‘‘Türk prezervatif standardını'' belirlemeye harcayan; bugünlerde birilerine köşeyi döndürme uğruna ‘‘her eve ve arabaya zorunlu kefen'' uygulaması başlatan TSE'nin ve başkanının ‘‘Türklük'' konusundaki zarif ve de seçkin görüşlerinden sadece birkaçı... Hazretin 452 sayfa tutan öteki ‘‘görüşlerini'' de merak ediyorsanız, alın ‘‘Türk ve Türklük''ü ve sayfalarını şöyle bir karıştırın...
Şimdi, çok merak ediyorum: ‘‘Onları cumhurbaşkanı bile yaptık ama devleti hâlâ utanmadan jurnal ediyorlar'' gibisinden sözleri yazma cür'etinde bulunan TSE Başkanı, ‘‘onlar''ın kim olduğunu söyleme cesaretini kendisinde bulacak ve ‘‘Onlar, şunlardır... Kastettiğimiz cumhurbaşkanı filânca, milletvekilleri, bakanlar ve generaller de feşmekânca şahıslardır'' demek yiğitliğini gösterebilecek mi?
İşte TSE belgeli inciler
TSE'nin yayınladığı ‘‘Türk ve Türklük'' isimli ‘‘eser''den rastgele seçilmiş bazı cümleler... Okuyun ve artık en aşırı sağ partilerin kongrelerinde bile edilmeyen bu sözlerin ‘‘Türk Standardları''yla ne ilişkisi bulunduğunun sırrını çözmeye çalışın...
Vatandaş olup da Türk olduğunu söylemeyenlerin veya başka bir etnik gruba mensup olduğunu söyleyenlerin bu hüküm muvacehesinde vatandaşlıktan ıskatı ve hudut dışı edilmesi gerekmez mi? (sah:9)
Türkler kahramandır. Müslümanlıkta din için, namus için, yurt için savaşan ‘‘şecaat'' sahibidir ve şecaat, İslam faziletinin temel unsurlarındandır. Türkler sebatkârdır. İslamda sebat, fazilettir. Türkler'de ‘‘töre konuşunca hakan susar'' sözleri temel prensiplerdendir. İslam'da ‘‘meşveret'' fazilettir. Türkler İslam'ın asırlarca bayraktarlığını yapmış ve ve et-kemik misaliİslam dini ile kaynaşmışlardır. Türk'ün ruhu İslamiyette idi ve bugün de Türk'ün ruhu İslam'ın ruhudur. (sah:55)
Çıkın sokağa ve dükkânların, otellerin, eğlence yerlerinin isimlerine bakan, hepsi yabancı. Kimisi batıyı taklit eder, kimisi maziyi. Yaşayan yok, liyakat ve ehliyeti gerçekten taşıyan yok, ‘‘bizi bu hale koyan kim? Bizi çırçıplak soyan kim?'' Sakalınız çenber ise gericisiniz, keçi sakalı bırakmış iseniz ilericisiniz! Bu şerefsiz fikrin yaratıcısı kim? Bu haysiyetsiz anlayışı ülkemize yayan kim? Bu hesap başlamıştır efendiler! Gerçek milliyetçiler, gerçek liderler, gerçek kalem ve fikir adamları mutlaka ve mutlaka bu kabusu yırtacaklardır! (sah:56)
Boğaziçi'nden İstanbul'a bakınız! O büyük ve ebedi eserleri meydana getiren kimlerdi? Hele gemileri karadan yürütenler!.. ‘‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh u salâh'' demiş şairimiz. Türkler bunu bildikleri için daima ordularını dik ve dinamik tutmuşlardır. Hz. Peygamber efendimizin ‘‘Allah'ın Ordusu'' dediği orduyu kimler kurmuştur? (sah: 51)
Bazı milliyetsizlerin ve soysuzların iddialarının aksine, ‘‘millet'' de, soy'' da vardır. (sah:219)
Türkçe'yi Arapça ve Frasça kelimelerden temizleyelim derken, Dil Kurumu bu sefer Fransızca, uydurma, soyu-sopu olmayan kelimeleri Türkçe'ye sokuyor. Dili saflaştırma şeklinde kalmamış, meseleye Frenkleştirme özentisi denebilecek zararlı bir cereyana karışmış. (sah:263)
İsim özürlü Hizbullah haberi
Hizbullah, mâlum, Lübnan'da faaliyet gösteren silâhlı bir gruptur... İran'dan destek alır... Amacı, Güney Lübnan'daki İsrail işgaline son verip o bölgede dini temelli bir yönetim kurmaktır...
Örgütün birçok lideri vardır... Askeri işlere birisi bakar, siyasi yayılmanın lideri bir başkasıdır, örgütün hakim olduğu bölgelerin ekonomisi de bir diğerinden sorulur... Ama bunların hepsinin üstünde bir ‘‘dini lider'' vardır: Ayetullah Şeyh Muhammed Hüseyin Fadlallah... Beyrut'ta yaşar, Hizbullah'ın Güney Lübnan'daki İsrail işgal birliklerini hedef alan eylemlerinin fetvasını oradan verir...
Şeyh Fadlallah, İsrail'e sorarsanız, ‘‘dünyanın önde gelen teroristlerinden'' biridir... İslam dünyasının aşırı uçları, onun büyük bir ‘‘din bilgini'' olduğunu söylerler... Lübnan'daki Avrupalı gazeteciler ise, "batılı bir felsefe profesörüne" benzetirler onu: ‘‘Siyah sarığını çıkartsa, karşınızda konuşmasıyla, beyaz sakalıyla ve açık renk gözleriyle Alman üniversitelerinden birinin felsefe profesörü duruyor zannedersiniz'' derler...
Fadlallah bahsini durup dururken bakın, niçin açtım:
Türkiye'nin büyük dergilerinden birinde, iki haftadan beri Fadlallah'la yapılmış bir mülâkat yayınlanıyor... Şeyh önemli sözler ediyor, meselâ ‘‘Türkiye Cezayir falan olmaz'' diyor ama ‘‘bir ayaklanma çıkacağını'' söylüyor...
İşin garibi, mülâkatı yayınlayan dergi, Fadlallah'ın ismini iki haftadır hğp yanlış yazıyor: ‘‘Fadlallah'' değil, ‘‘Fadallah'' diye bahsediyor Hizbullah'ın dini liderinden... Sadece o dergi değil, gazetelerle TV'ler de tekrarlıyorlar aynı hatayı... Şeyh'le yapılan rapörtaj iktibas edilip gazetelerin sayfalarında, TV'lerin de haber bültenlerinde yer alıyor ve bir ‘‘Fadallah''dır gidiyor...
Mülâkatını yayınladıkları kişinin adını bilmeyip de haftalardır ısrarla yanlış yazanlar için anlatayım: Fadlallah kelimesindeki ‘‘d'' sesi, Arapça'da ‘‘kalın d'' harfinin karşılığı olan ‘‘dad''la yazılır. ‘‘Dad'' harfini biz ‘‘z'' diye telâffuz ederiz. Dolayısıyla Lübnan'ın ‘‘Fadlallah''ı bizde ‘‘Fazlullah'' olmuştur ve kısaltılmışı da ‘‘Fazıl''dır...
‘‘Fazlullah'' ve ‘‘Fazıl'' nerede, ‘‘Fadallah'' nerede...
Paylaş