Kemal Unakıtan’a 900 yıllık ‘Asker para isteyince vereceksin’ öğüdü
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın askerin istediği ücret zammını ‘Bütçe disiplinini bozamayız’ deyip reddetmesine asırlar öncesinden sıkı bir tekzip geldi.
İran taraflarında bundan 900 yıl önce várolan Ziyaroğulları Devleti’nin hükümdarı Keykávus, devlet adamlarına öğütler veren ‘Kabusname’ isimli eserinde Kemal Unakıtan’a sesleniyor ve ‘Askere her zaman iyilik et, hediyeler ver, daha başka iyilikler beklemelerini sağla ve gönüllerinin sana ısınması için kendini onlara karşı daima sıcak göster. Sadece askerin değil, asker yakınlarının da rahatını ve refahını düşünmen gerekir’ diye yazıyor, sonra askerlerin ve ailelerinin maddi bakımdan sıkıntı içerisinde olmalarının getireceği ‘tehlikeleri’ anlatıyor.
GENELKURMAY İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Başbakanlık’a bir mektup gönderip subaylarla astsubayların aylıklarına yüzde 18 oranında zam yapılmasını istedi ama Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ‘Bütçe disiplinini bozmayacağını’ söyleyip ‘2005’e kadar kimse bizden maaş artışı beklemesin’ dedi.
Unakıtan’ın askerin talebini reddeden açıklamasına en doyurucu tekzip, bundan dokuz asır öncesinden geliyor. İran taraflarında bundan 900 yıl önce kurulan ‘Ziyaroğulları’ devletinin hükümdarı olan ve siyaset biliminin önde gelen ilk eserlerinden sayılan ‘Kabusname’ isimli kitabın yazarı Keykávus,‘Askere her zaman iyilik et, hediyeler ver, daha başka iyilikler beklemelerini sağla ve gönüllerinin sana ısınması için kendini onlara karşı daima sıcak göster’ diyor. Sonra, ‘Devlet adamlarının sadece askerin değil, asker yakınlarının da rahatını ve refahını düşünmesi gerekir’ diye yazıyor, askerlerin ve ailelerinin maddi bakımdan sıkıntı içerisinde olmalarının getireceği ‘tehlikeleri’ anlatıyor.
ÖĞÜTLER KİTABI
‘Kabusname’nin niçin yazıldığını ve nasıl bir kitap olduğunu merak edenler için kısaca söyleyeyim: Eski devirlerde, devlet adamları için devleti ne şekilde idare etmeleri konusunda öğütler veren kitaplar kaleme almak ádettendi. Bu eserlere ‘nasihatname’ denir ve içlerinde memleket idaresinin ayrıntılarından satranca; yemek yeme usullerinden yıkanmaya, içki ádábından yıldızlardan geleceği okumaya, kılıç kullanmaya ve tıbba kadar akla gelen her konuda tavsiyeler bulunurdu.
Bu ‘nasihatnameler’in en tanınmışı da, ‘Ziyaroğulları’ devletinin hükümdarı olan Keykávus’un, yani tam adıyla ‘Emór Unsurü’l-Maáli Keykávus bin İskender bin Kabus bin Veşmgór’in, oğlu Giylánşáh için kaleme aldığı ‘Kabusname’ isimli eserdi ve Farsça olan Kabusname, Türkçe’ye defalarca tercüme edilmişti. Bu tercümelerden en önemlisini 1400’lü senelerin başında Mercimek Ahmed yapmış ve Türk Edebiyatı’nın son álimlerinden Orhan Şaik Gökyay 500 yıl öncesinin bu metnini 1940’larda elden geçirip yeniden yayınlamıştı.
İşte, Keykávus’un ‘Kabusname’sinde devlet büyüklerinin askere karşı nasıl davranmaları gerektiği konusunu anlattığı 42. faslının kısa bir bölümü... Ben, ‘Devlet adamları askerle iyi geçinmeli ve onları memnun etmelidir’ diyen Keykávus’un öğütlerini yayınlamakla yetiniyorum, öğütlere uyup uymama kararını vermek ise Kemal Unakıtan’a kalıyor.
İktidarda kalabilmenin yolu askeri memnun etmekten geçer
‘...EY oğul! Verdiğim bütün bu öğütlerden sonra askeri ve halkı hoş tutma konusunda sakın bir kusur işleme, zira askere ve halka karşı hata edersen, düşmanlarına iyilik etmiş olursun. Dolayısıyla, adaletli davran.
Askerin başındakileri her zaman yemeğe ve içkiye davet et, gelsinler. Onlara iyilikler yap, hediyeler ver ve senden daha başka iyilikler beklemelerini sağla. Askerin gönlünün sana ısınması için kendini onlara karşı daima sıcak göster.
Şunu unutma: Eğer askere karşı bu dediğim şekilde, yani gönülden iyiliklerde bulunmazsan, sana düşman kesilirler ve canlarını senin yolunda vermezler.
...Devlet büyüğü olmak, sadece askerin değil, onların yakınlarının da rahatını ve refahını düşünmeyi gerektirir. Devletin başında bulunmanın getireceği serhoşluğa kapılmamaya da dikkat et, yani ‘Benim böyle bir devletim olduktan sonra artık ne derdim olacak ki?’ deyip sakın mağrurluk etme. Böyle düşüncelere kapılmak, gaflete düşmek demektir.
Bir devletin başında bulunan kişinin altı konuda son derece dikkatli olması gerekir ve saltanat, bu altı maddenin yerine getirilmesiyle sağlamlaşır. Bu özellikleri huy edin ve edinmemek gibi bir kusur işleme.
Ey oğul, etrafındaki diğer devletlerin başındaki kişilerin ne yapıp ettiklerinden haberdar olman gerektiğini de iyi bil. Dolayısıyla, elinin altındaki askerin ve halkın ne yapıp ettiklerinden de haberdar olman şarttır, zira kendi memleketinde olup bitenleri bilmiyorsan, diğer memleketlerde neler olduğunu bilmen mümkün değildir’
Parasızlık çeken asker sıkıntısını şiire dökerdi
GEÇİM şartlarının düzeltilmesi için Başbakanlık’a müracaat edip maaş zammı isteyen askerimiz, refaha aslında hiçbir zaman tam olarak ermemişti. Asker kesimi hemen her zaman maddi sıkıntı çekmiş, bu sıkıntı geçmişte şiirlere kadar aksetmiş ve parasızlık, saraya hitaben yazılmış olan ‘şikáyetname’lerde ayrıntılarıyla dile getirilmişti.
Aşağıda, 18. asırda yaşamış bir levende ait olan ve şimdi Cezayir Milli Kütüphanesi’nde saklanan bir elyazmasında bulunan iki uzun ‘şikáyetname’nin bazı kıt’aları yeralıyor. Bir kopyasını 1991 darbesini takip etmek için gittiğim Cezayir’de binbir güçlükle alabildiğim bu elyazmasında şikáyetlerle dolu mısraların yanısıra aşk şiirleri, İstanbul hasretini anlatan satırlar ve barut imali yahut cild hastalıklarının tedavisi gibi o devrin askerini çok yakından ilgilendiren konularla ilgili notlar da bulunuyor.
İlk şiir, Cezayir’deki levendlerden olan Sadık adındaki bir halk şairine ait. Sadık, zamanın padişahına hitaben yazdığı ama vezni son derece bozuk olan şikáyet şiirinde ‘Danacı’ adını verdikleri Cezayir Paşası’nın rahatının yerinde olmasına rağmen askerin parasızlık çektiğini ve geçinebilmek için esnaf olduğunu söylüyor:
‘Gör şu felek bize n’eyledi / Danacı veziri zebun (güçsüz) eyledi / Yedi bin dana salyáne eyledi (ücret olarak yılda yedi bin dana aldı) / Kalmadı danamız bil padişahım.
Bir yanı Babadağı bir yanı İster / Yárabbi bize bunun vüs’atin (genişliğini) göster / Sabah kahvaltısına dört dana ister / Áciz kaldık elinden bil padişahım.
Kudretle yaratmış onu Bári’si (Allah’ı) / Gelmemiş cihana bunun sánisi (ikincisi) / Sabah kahvaltısında dana yahnisi / İki okka kimyonla bil padişahım.
Bölük sipahileri otluk satar / Ordu-yu Humayun meydana bakar / Paşalılar (Paşa’nın adamları) çadırda yahni kapar / Yahni kapmaktır kárımız (işimiz) bil padişahım.
.....
Poşunun saçağı topuğun döver / Oturmuş kahvede kendini över / Taburu görünce dağları giyer / Askerin ormandadır bil padişahım.
Orduyu kurmuşlar bir döner dolap / Námımız işitti Şam ile Halep / Kulların çağrışır şerbetle sahlep / Askerin pestilcidir bil padişahım.
Başına sarınır Bağdat poşusunu / Sırtına yüklenmiş sipahiler çarşısını / Elinde gezdirir biber turşusunu / Askerin yoğurtçudur bil padişahım.
Esir eyledik askerin gencini / Bize atar misket ile zinciri / Kulların çağrışır taban inciri / Kulların bakkaldır bil padişahım.
Okundu ezan gelmedi imam / Tevárihler (tarihler) yazar vakitler tamam / Orduda yapmışlar keçeden hamam / Askerin telláktır bil padişahım.
Bunu böyle söyleyen Sadık kulundur / Dilersen affeyle dilersen öldür / İnanmazsan orduya bir çaşıt (casus) gönder / Sözüm yalan değildir bil padişahım’
17. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan ve adını bilmediğimiz bir başka asker şair ise, veznini tutturamadığı şiirinde ‘Askerin cebinde artık bir kahve parasının bile olmadığını’ söyleyip ‘Mahşer yerinden kovulmuş şeytana döndük’ diyor:
‘Cezayir askerinden haber sorarsan / Dağ başında kalmış dumana döner / Şaşırmış kendini neylesin bilmez / Ehli göçmüş ıssız vatana döner.
Yarım kaput bulunmaz eğnine alsın (üzerine giysin) / Dolaşır pazarı bilmez nereye varsın / Altı akçe yoktur kahveye girsin / Yıkılır kalpleri virána döner.