Paylaş
Bugün seçim var. Aylardır devam eden heyecan akşama doğru bitecek, sonra sandıklar açılacak, derken yeni hükümeti kimin kuracağının tartışması başlayacak, günler boyu yeni başbakanı ve yeni hükümeti konuşacağız.
Gündemimizi birkaç hafta boyunca işgal edeceğe benzeyen bu yeni başbakan ve hükümet tartışması, bana asırlar öncesinden kalma çok önemli bir kitabı hatırlattı: Keykávus isimli bir hükümdarın devlet adamlarına öğütler vermek için kaleme aldığı ‘‘Kabusname’’yi...
Keykávus, tam adıyla ve unvanıyla Emîr Unsurü'l-Maáli Keykávus bin İskender bin Kabus bin Veşmgîr bundan 900 sene önce yaşadı. Mesleği hükümdarlıktı ve ‘‘Ziyaroğulları Devleti’’ diye bilinen ufacık bir memleketin başındaydı. İran taraflarında hüküm süren Ziyaroğulları'ndan bugünlere önemli hiçbir şeyin kalmamasına ve bu küçük hükümdarlığın tarihlerde sadece birkaç satırla yer almasına rağmen Keykávus hiç unutulmadı. İsmi siyaset bilimciler tarafından her zaman saygıyla zikredildi ve ‘‘Doğu dünyasının Makyaveli’’ olarak bilindi.
Unutulmaması, verdiği eserler sayesindeydi. Zamanının büyük álimlerinden sayılıyordu, çok sayıda kitap yazmıştı ve oğlu Giylánşáh için kaleme aldığı ‘‘Kabusname’’ bunların en önemlisiydi. Kitapta oğluna nasihatlerde bulunuyor; iyi bir devlet adamının nasıl olması gerektiğini anlatıyor, memleket idaresinden satranca; yemek yeme usullerinden hamama gitmeye, yıldızlardan geleceği okumaya, kılıç kullanmaya, rüşvet yeme usullerine ve tıbba kadar akla gelen her konuda dersler veriyordu. Bugün bile dillerde olan ‘‘Yazın avratlara, kışın da oğlanlara meylet ki vücutça sağlam olasın. Zira avrat teni soğuktur, kışın iki soğuk dokunur; oğlan teni ise sıcaktır, yazın iki sıcak kurutur’’ sözü bu kitapta geçiyordu.
Keykávus'un Kabusname'si Farsça'ydı ve Türkçe'ye defalarca tercüme edilmişti. Bu tercümelerden en önemlisini 1400'lü senelerin başında Mercimek Ahmed yapmış, Türk Edebiyatı'nın son alimlerinden Orhan Şaik Gökyay da 500 yıl öncesinin bu metnini 1940'larda elden geçirip yeniden yayınlamıştı.
44 bölümden meydana gelen Mercimek Ahmed tercümesinin 40. bölümü ‘‘Vezirlik resmin beyán eder’’, yani ‘‘Vezirliğin nasıl yapılacağını anlatır’’ başlığını taşıyordu. Keykávus bu bölümde zamanının başvezirlerine yani başbakanlarına öğütler veriyor, iyi bir devlet adamının nasıl olması gerektiğini anlatıyor, sonra çok önemli bir konuya temas ediyor ve ısrarla ‘‘Yerini korumak istiyorsan fazla yeme, mutlaka yiyeceksen avuçla değil parmak ucuyla ye ki sonra boğazında kalmasın’’ diyordu.
Yan sütunda, Keykávus'un başvezirlere yani o zamanların başbakanlarına verdiği nasihatlerden bazıları yeralıyor. Dokuz asır öncesinin hükümdarının öğütlerini okurken metinde geçen ‘‘padişah’’ ve ‘‘hükümdar’’ sözlerinin yerine ‘‘devlet’’ kavramını koyarsanız Keykávus'un söylediklerini bugüne uyarlamış olursunuz.
Keykávus, bundan 900 sene önce yaşadı, tarihlere devlet adamlarına öğütler veren ‘‘Kabusname’’ isimli eseriyle geçti ve ‘‘Doğu’nun Makyaveli’’ olarak bilindi. İşte, Keykávus’un o zamanın başvezirlerine yani başbakanlarına verdiği öğütlerden biri: ‘’Ey oğul! Yiyeceksen avuçla değil parmak ucuyla ye ki boğazında kalmasın’’
Rüşvetin altın kuralları
‘‘...Ey oğul! Vezir olursan gayet hesaplı davran, padişahın malını-mülkünü idare ederken hataya düşme ve mala fazla tamah edip padişahı ziyana uğratma. ‘‘Hissem çok olsun’’ deyip bazı işler yapma ki hisseden mahrum kalmayasın.
Fazlaya tamah edip de birkaç kişiye nasip olacak nesnelere tek başına göz koyarsan hepsinden birden mahrum kalacağını sakın unutma! Dolayısıyla sakın haaa ‘‘Herşey benim olsun’’ demeye kalkma, zira tamamını sana vermezler. Eğer verirlerse de öyle yüksek makamların yiyicilerinin çok olacağını; sana herşeyi yedirmeyeceklerini asla aklından çıkartma! Eğer mutlaka yiyeceksen avuçla değil parmak ucuyla ye ki sonradan boğazında kalmasın!
Padişahın yakın çevresindekilerin hediye almalarını önlemek için aşırı yasaklar koyarsan seni padişahtan soğuturlar. Çalı-çırpıyı ateşten sakınmak kebabı nasıl ham bırakırsa, iki kuruş yemesine izin vermediklerin de sana tek kuruş yedirmezler. Başkalarının yemesine müsaade etmeden sen tek başına yemeye kalkarsan, mahrum bıraktıkların boş durmaz ve yediğin her lokmayı kustururlar.
Kazancın zenginlikte olduğunu unutma ve padişahın malını arttırmak istersen memleketin viran yerlerini imar et, oralara hizmet götür. ‘‘Padişaha belki de bir faydası olur’’ deyip ufak mebláğların üzerine düşme. Zira diş arasından çıkan etle karın doymaz ve öyle işlerin ziyanı kárından fazla olur.
...Ey oğul! Sen sen ol, birbirinden farklı emirler sakın verme; etrafa iki ayrı yazılı emir gönderme. Emirlerin senin sağlığında birbirini tutmayıp bir olmaz, söylediklerine halkın bir kısmı uyar ve bir kısmı uymazsa ölümünden sonra dünya üzerinde emirlerinin hükmü hiç mi hiç kalmaz. Sözün kısası; padişahların ve vezirlerin sözleriyle buyruklarının bir olması gerekir.
İşte böyle ey oğul! Vezirliğe getirildiğin zaman başarılı olmak istiyorsan bu söylediklerime uymalısın!..’’
Ölüdeniz tomarları yayınlanalı yıllar oldu
Ölüdeniz tomarları yayınlandı
Geçen haftaki Kumran tomarlarından bahseden yazımla ilgili olarak çok sayıda mektup, elektronik mektup ve faks geldi. Herkes tomarlarda nelerin yazılı olduğunu, ve metinlerin yayınlanıp yayınmalanmadığını soruyordu.
Bazı araştırmacılar ise daha önce yaptıkları ve Kumran tomarlarının bahsinin geçtiği çalışmalarını gönderdiler. Kumran'ı merak edenlerin ortak noktaları tomarların bugüne kadar kasten yayınlanmadığını, içlerinde yazılı olanların gizli tutulduğunu zannetmeleriydi.
İşte, hafta boyunca gelen bütün bu soruların cevabı: ‘‘Ölüdeniz Tomarları’’, ‘‘Kumran Yazıları’’ yahut ‘‘Kumran Tomarları’’ denilen iki bin küsur senelik belgelerin tamamı yıllar önce yayınlanmıştır. Vatikan ve Musevi dünyasının din; liderleri Kumran tomarlarında yazılı olanların bilinmesine senelerce karşı çıkmışlar ama bilim dünyasının ısrarları ağır basmış ve metinler kitap haline getirilmiştir. Bu konuda çok sayıda yayın vardır ve Geza Vermes'in 1962'den buyana defalarca basılan ‘‘The Dead Sea Scrolls in English’’ isimli kitabı bunların en önemlisidir. Tomarlara merak duyanlar Michael Wise, Martin Abegg JR ve Edward Cook'un 1996'da ortaklaşa çıkarttığı ‘‘The Dead Sea Scrolls. A New Translation’’ başlıklı kitabı da okuyabilirler.
İşin benim garibime giden tarafıysa şu: Bizde birileri oturup dinler tarihi üzerine kitap çıkartıyor, Kumran tomarlarından bahsetmeleri gerektiğinde de hiçbir araştırma zahmetine katlanmıyor, seneler önce çıkmış eserleri bile bir kalemde silip ‘‘Tomarlar yayınlanmamıştır’’ buyuruyorlar. Bu işi yapanlar da koskoca profesörler!
Paylaş