Paylaş
Deprem sonrasının teftişlerinde böyle rezaletlerin de ortaya çıkacağını tahmin etmek zor değildi:
Yardım için toplanan paralara normalden daha düşük tasarruf faizi uygulayan bankalar.
Bazı kişi ve şirketlerce ‘‘yardım’’ diye türlü reklam yollarıyla kamuoyuna duyurulan paraların açıklanan banka hesaplarına yatırılmamış olması.
Dış ülkelerdeki vatandaşlardan toplanan deprem yardımlarının bilinmeyen ellere ve bu arada çeşitli irtica kuruluşlarına aktarılması.
Daha bir yığın rezalet ki, insanların bir kısmını insanlıktan tiksindirmeye yeter de artar bile. Ama, çürümüşlüğü gözle görülürcesine somutlaşmış bir düzende bunların olması sürpriz midir? Sürpiz olan, rezaletlerin hiç olmazsa ortaya çıkarılması ve soruşturma konusu yapılmasıdır.
Depremzedelerin davranışlarında da şaşırtıcı bir yan yoktur:
En az iki haftalık yiyecek ve su stoku yapılmış çadırlar bulunmuşsa, afet kurbanlarının, dağıtımdaki aksamalar ve yardımları haksız kazanç fırsatına dönüştürmüş paragöz insanlar karşısında, hiç değilse kısa vadeli geleceklerini güvence altına alma telaşına kapılmış olmalarını ayıplayabilir misiniz?
Deprem zararlarının saptanmasında itirazdan geçilmiyor ve herkes olur olmaz her takdire karşı çıkıyorsa, kaç yıldır kamu yönetimdeki düzensizliğe, başıboşluğa, siyasal nüfuz ve kayırma oyunlarına tanık olmuş bir halkın bu güvensizliğini haksız bulabilir misiniz?
Siyasal, ekonomik ve sosyal düzendeki bozukluğun büsbütün su yüzüne çıktığı böyle felaket günlerinde din duygularını kullanmaya yönelik tarikatçılık çabalarının artması da doğaldır. Ortalığa çıkan yayınlar bu eğilimi açıkça göstermekte.
Nitekim, İttihad İlmi Araştırma Heyeti'nce hazırlanan ‘‘Risale-i Nur Külliyatında Deprem ve Hikmetleri’’ adlı risale, ‘‘Zelzele musibetini düşünürken mutlaka iki yönlü düşünmek gerekmektedir’’ diyerek depremin ‘‘maddi ve zahiri veçhesi’’ ile ‘‘manevi ve hakiki sebepleri’’ni birbirinden ayırdıktan sonra, asıl konuya giriyor: Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'ne göre, deprem ‘‘kıyametin zelzele-i kübrası’’nı hatırlatır; onun habercisidir; böylelikle, ‘‘ehl-i iman’’ın bile hataları ahiretten önce bu dünyada ‘‘kısmen’’ cezalandırılmış olmaktadır. Risale, ayrıca, ‘‘hatasız masumların da bu musibetten pay almaları’’ndaki hikmeti açıklayan satırlar içeriyor.
Bunlara inanan da var, gülüp geçen de. Ama, kızmak zordur.
Hele, bozuk düzeni bu çeşit düşüncelerin bereketli tarlası olmaktan kurtaracak, toplumdaki çürüyüşü durduracak ve bugünün insanlarına tekrar coşkulu bir yön duygusu verecek ciddi cumhuriyeti yaratamamışsanız.
Yıllardır alttan alta süren karşı-devrimci depremlerin sinsi yıkımlarından ve yanlış kurtarma girişimlerinden sonra asıl yeniden kurulması gereken odur.
Paylaş