Paylaş
Aksona Mehmet'in birinci dileği, dilek değil, sanki Deniz Kuvvetleri Seyir ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı'na sunulmuş bir dilekçe: İstiyor ki, Bodrum açıklarındaki iki sığlık, göçüp gitmiş iki süngercinin, Gâvur Ali ile Deli İbram'ın adlarıyla anılsın.
Teknesiyle, birbirine çok yakın olan o iki sığlığı eliyle koymuş gibi buluyor. Şamandıralı ‘‘taş’’ın hizasına gelip doğuya yönelerek Karaada'nın çamur mağarası yakınındaki beyaz yapı ile Bodrum'un batısındaki bir evi kerteriz aldı mı, şıp diye sığlıkların üstünde: Azalan lacivert derinlikte beş metre yakına kadar yükselen denizaltı düzlüklerini rahatça görüyorsunuz. Aksona, ad yazılı levhaları oralara çakmış bile.
Sığlıklar haritalarda zaten gösterilmekte. Ama, sadece derinlik olarak: Hatta, eski Admiralty haritalarından birinde, 2.5 kulaç derinliğin yanına ‘‘sighli’’ diye yazmışlar. Herhalde, buralı gemicilerin ‘‘sığlık’’ sözünü ‘‘has isim’’ sanarak!
Oysa Aksona Mehmet, bizimkilerden başlayarak bütün deniz haritalarında sığlıklara doğrudürüst adlar verilsin, o insanların anısı yaşatılsın istiyor.
Manş'ta, Baltık'ta, okyanuslarda yapıldığı gibi.
Rowley Sığlığı, Maud Sığlığı deniyor da, niçin G*avur Ali ve Deli İbram sığlıkları denmesin?
Marmaris'e kadarki o kıyının köylerinden çok denizci çıkar da, Bodrum'un doğusundaki Çiftlik Köyü pek onlardan sayılmaz. Ama, Aksona Mehmet oralı.
Onbeş yaşında süngerciliğe başlamış. Eskilerden öğrendikleri, onun için geçim yolu olmaktan çıkmış, nerdeyse bir spora, tutkuya, hatta uluslararası iddiaya dönüşmüş. Sualtında geçirdiği saatlerin toplamı 15 bini aşıyor ve altı dünya şampiyonluğu var. ‘‘Ama, hiçbir ödül deniz dibindeki anlatılmaz güzelliğin insana verdiği coşkunun yerini tutamaz’’ diyor.
Sanki konuşan Halikarnas Balıkçısı'dır: İri süngerlerin, efsunlu yosun ormanlarının, bir türlü tutulmayan uzun saçlı deniz kızlarının dünyası...
Okumamışlığı, Aksona Mehmet'in şairleşmesine, sualtı dergilerinde sürekli yazarlığa geçmesine, yaşadıklarından adeta bir Kaptan Cousteau bilimselliğiyle söz etmesine engel olmamış.
Ama hep Bodrum ağzıyla.
Bütün bunlar dönüp dolaşıp Aksona Mehmet'in ikinci dileğinde yoğunlaşıyor: Akdeniz'i dağıtmak!
Varlıklı turistlere dalgıçlık öğretişin kazancıyla ve şimdiki tirandilin satışıyla daha büyük tekne yapılacak, İtalyan vizesi alınacak ve ondan sonra palamarlar çözülüp Akdeniz'in uzak sularına gidilecek.
O zaman, heeeyt, kimse tutmasın Aksona Mehmet'i!
‘‘Dağıtmak’’ dediği bu.
Saros Körfezi'nden Rodos'a kadarki sularda rastladığı Yunanlı gemicilerin ‘‘Geçenlerde Tunus açıklarındayken...’’ diye başlayan hikâyeleri ağırına gitmiş, kanına dokunmuş. ‘‘Bir çıkayım şu açıklara da, görsünler!’’ diyor.
Daha çok sayıda Türk, tozlu bozkırların otobüs yollarında telef olmak yerine uzak maviliklerin bereketli çağrısına kulak verdiği gün, derya kıyısında derya nimeti bilmeyen bu halkın yazgısı da değişmiş olacak.
Çünkü, tarih, denizi kullanmadan hak sahibi olan devlet, denizden yararlanmaksızın büyüyen ekonomi, denize açılmadan uygarlığa açılan toplum görmemiştir.
Paylaş