Paylaş
Sabahın erken saatinde otelin lobisinde sohbet ediyoruz. Fikret Bila, yüzü asık bir şekilde iki gündür söylediği cümleyi tekrar ediyor:
‘‘Sıkıldım. Biz buraya niye geldik? Bir tek haber yok...’’
Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen de sohbetimize katılıyor; ‘‘Burası çok önemli. Gelmekle çok iyi ettik’’ diyor...
Ancak Fikret Bila yine aynı sıkıntısını dile getiriyor:
‘‘Sayın bakan geldik de, iyi bir haber yok...’’
* * *
Manastır'a gitmek için otelin önüne çıkıp, Yılmaz'ı iki gündür takip ettiğimiz minibüsün arkasına çantalarımızı bırakıyoruz. Tam bu sırada Başbakanlık korumalarından biri, geziye katılan bakanların Sedat Ergin, Fatih Çekirge ve Fikret Bila'yı otomobillerine davet ettiklerini iletiyor.
Onlar önden gidiyor. THY Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Gök, Akşam Gazetesi Ankara Temsilcisi Emin Pazarcı ile bir başka otomobile binip, birkaç dakika içinde biz de arkalarından hareket ediyoruz.
Makedonya kökenli olan Gök, büyük bir keyifle açtığı harita üzerinden bilgi veriyor. Ardından Yahya Kemal Bayatlı'nın, ‘‘O Üsküp ki Şardağı'nda devamıdır Bursa'nın’’ dizelerini okuyor.
Manastır'a yakınlaştığımızda ilerde otomobillerin durduğunu, insanların koşuşturduğunu görüyoruz. İki araba birbirine yapışmış bir şekilde duruyor. Şoför, bozuk bir İngilizce ile otomobillerden birinin Başbakan'ın konvoyuna ait olduğunu söylüyor ve çekingen bir tavırla ekliyor:
‘‘Bakanlardan birini taşıyordu...’’
Demir yığını haline gelmiş kırmızı Skoda otomobilden bir kadınla erkeğin cesedini çıkarmak için büyük uğraş veriliyor. Tanıyanlar karı-koca olduklarını söylüyor. Çocuklarını, yeni açtıkları dükkâna bırakıp CD ve kaset almak için Üsküp'e gidiyorlarmış.
Şoförümüzün konvoya ait olduğunu söylediği otomobilin içi ise boş... Kimse otomobilde kimin olduğunu bilmiyor.
Endişeleniyoruz, hemen cep telefonlarına sarılıyoruz.
Sedat Ergin, kötü haberi ulaştırıyor.
AA Genel Müdürü Mehmet Güler ile hastaneye girdiğimizde tomografi çekimi için bir kat aşağı indirilmek üzere sedyenin üzerine yatırılmış olan Fikret ile asansör kapısında karşılaşıyoruz. Daha iki saat önce birlikte olduğumuz Fikret'in yüzü paramparça...
Yanında Sedat Ergin ve Fatih Çekirge yürüyor...
Elimdeki fotoğraf makinesini kaldırıp bir kare çekmek istiyorum.
Parmağım deklanşörün tonlarca ağırlığına hükmedemiyor. Zorlanıp basılı tutuyorum, makine iki kare çekip duruyor.
Fikret, asansörün kapısında vizörden uzaklaşıyor.
Başbakan Mesut Yılmaz kazadan sonra bir dakika olsun hastaneden ayrılmak istemiyor. Kısa bir süre dinlenmek için otele çıkıyor. Ancak fazla duramıyor, tekrar hastaneye dönüyor.
Doktorlar dört saat süren ameliyattan sonra sevindirici haberi veriyor:
‘‘Beyin fonksiyonu yerine geldi... Ama her şey için erken...’’
Hepimiz seviniyoruz, ancak ardından üzücü haber geliyor.
Fikret'in yıllardır uğruna nurunu döktüğü sol gözü, haber peşinde yok oluyor.
* * *
Ohri Havalimanı'nda, çocuklarımızın okulundaki toplantılarda karşılaştığımız Mehtap Bila ile göz göze geliyoruz. ‘‘Merak etme durumu iyiye gidiyor’’ demek istiyorum, boğazım düğümleniyor.
Gece uçağımız Türkiye'ye hareket ettiğinde, Makedonya'ya giderken yan yana oturduğumuz Fikret'in koltuğunu boş bırakıyoruz. Sabaha karşı Ankara'ya indiğimizde Manastır'da kalan arkadaşımız Selçuk Şenyüz, Fikret'in durumunun iyiye gittiğini söylüyor. Fikret dün özel bir uçakla İstanbul'a getiriliyor. Hepimiz, Fikret'in bir an önce iyileşip aramıza dönmesi dileğini tutuyoruz.
Paylaş