10 Ekim 2002
<B>YÜKSEK </B>Seçim Kurulu 8 Ağustos'ta, seçim yasaklarını belirledi. Önemli maddelerinden biri, ‘‘hediye ve eşantiyon’’ dağıtımına ilişkindi.
Madde aynen şöyle diyordu:
‘‘Partilerin ve adayların kendilerini tanıtıcı şekilde broşür ve el ilanları dışında, herhangi bir hediye ve eşantiyon dağıtmaları, dağıttırmaları veya bunların üçüncü şahıslar, kurum ve kuruluşlar aracılığı ile dağıtılması yasaktır.’’
Adalet Bakanı Aysel Çelikel'in ilk genelgesi de YSK'nın belirlemiş olduğu siyasi çalışmaları yasaklayan bu kararlara dönüktü.
Çelikel, genelgesinde YSK'nın belirlediği yasakların hayata geçirilmesi konusunda savcılardan ‘‘hassasiyet’’ göstermelerini ve gereğini derhal yerine getirmelerini istiyordu.
NELER YOK Kİ
Listeler belirlenip adaylar ortaya çıkınca, YSK'nın belirlediği ‘‘hediye’’ dağıtımına ilişkin yasak maddesine adaylar ne kadar uydu?
Üç gündür çeşitli illerde farklı partilerden milletvekili adayları ile konuşuyoruz.
Her ne kadar kendileri, ‘‘Vallahi ben bir şey dağıtmıyorum’’ dese de rakiplerinin ‘‘siyasi rüşvetlerini’’ de sıralamaktan kaçınmadılar.
İşte, ilginç olan bazıları:
Blok oy çıkması karşılığı köyün bir türlü tamamlanamayan camisinin veya minaresinin yapımı.
Partiye kayıt olma ve adayına oy vereceği konusunda yemin etme karşılığı ilk ve orta dereceli okulda okuyan her çocuk için 30'ar milyon lira eğitim yardımı.
Cep telefonu için 50 ve 100'er kontörlük konuşma hakkı veren kartlar.
Köylerden gelen traktörlere, depo başı 10'ar litre mazot.
Kiralanan restorandan bedava yemek dağıtımı.
İlk ve orta dereceli okulda okuyan çocuklar için defter, kalem ve okul ihtiyaçlarını kapsayan kırtasiye paketleri.
‘Ramazan erzakı’ adı altında prinç, bulgur, nohut, şeker, çay, sigara, zeytinyağ, margarin, bal reçel, bisküvinin içinde bulunduğu paket.
Üzerinde ve jelatininde adayların resimlerinin bulunduğu anahtarlık, kalem, bloknot, çikolota ve şekerlemeler.
CEZASI NE
YSK'nın yasak olarak belirlediği ‘‘siyasi rüşvet dağıtımına’’ dönük savcılar bugüne kadar herhangi bir işlem yaptı mı?
Bilinen ve duyulan bir işlem söz konusu değil.
Diyelim ki bir suç duyurusu sonucu bir aday hakkında işlem yapıldı.
Alacağı ceza aynen şöyle:
‘‘Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun'a muhalefetten, 6 aydan 1 yıla kadar hapis, 1 milyondan 5 milyon liraya kadar ağır para cezası.’’
SİYASİ ETİK YASASI
Yaptırımı caydırıcı olmayınca siyasi rüşvet dağıtımı da her seçim döneminde engellenemiyor.
Oysa, 1991'den bu yana her dönem, Meclis'te siyasi rüşvet dağıtımının engellenmesi, adayların ve partilerin harcamalarına sınırlama getirilmesine ilişkin Siyasi Etik Yasası gündeme geldi.
Son iki dönemdir Bülent Akarcalı ve arkadaşlarının teklifi Anayasa Alt Komisyonu'ndan geçmesine rağmen Genel Kurul gündemine bir türlü giremedi.
Sonuçta bu seçimde de siyasi rüşvet, siyasi etiğin yine önüne geçti.
Yazının Devamını Oku 8 Ekim 2002
<B>AVRUPA</B> Birliği Komisyonu İlerleme Raporu'nu yarın açıklayacak. Detayları dün belirginleşen raporda, Türkiye'ye tam üyelik müzakerelerinin başlaması için herhangi bir tarih öngörülmüyor.
Komisyon, Türkiye'ye tam üyelik müzakere tarihine ilişkin kararı aralık ayında Kopenhag'da yapılacak AB Zirvesi'ne bırakmış gözüküyor.
Komisyon raporunda müzakere tarihine ilişkin bir öneri yer almasa da Türkiye'ye ilişkin görüşler sıralanmış durumda.
Raporda, bir yandan AB uyum yasaları konusunda gösterilen çaba ve idam cezasının kaldırılmasına atıf yapılıp övgüde bulunuluyor.
Diğer yandan, Af Örgütü'nün raporuna atıfta bulunularak işkencenin önlenmesi ve siyasete müdahale konusundaki olumsuzluklar sıralanıyor.
Raporda, Türkiye'nin artılarından çok, siyasi eksileri ön plana çıkarılıyor.
1. PAZARLIK ÖNERİSİ
Yarın açıklanacak Komisyon Raporu ile AB süreci noktalanmış olmayacak.
Son söz aralık ayında Kopenhag'da yapılacak AB Zirvesi'nde söylenecek.
Bundan dolayı, Kopenhag Zirvesi için Bürüksel ile Ankara arasındaki pazarlıklar devam ediyor.
Türkiye soğuk yaklaşsa da AB'de yapılan ve Ankara'nın önüne getirilen iki farklı müzakere planı bulunuyor.
Her ikisinin odağını da ‘‘koşullu müzakere şartı’’ oluşturuyor.
Aktarıldığına göre, kapalı kapılar ardından önerilen, ancak resmiyet kazanmayan ilk pazarlık önerisi şöyle:
- Kopenhag'da yapılacak zirvede Türkiye'ye koşullu bir tarih verelim.
- Buna göre Türkiye 2003'te Selanik'te yapılacak zirveye kadar siyasi eksiklerini gidersin. AB uyum yasalarının uygulamalarını tamamlasın.
- 2003'e kadar Türkiye bunları tamamlarsa, bu tarihte Selanik'te yapılacak zirvede, 10 aday ülkenin tam üye olarak içeriye girmesinden bir yıl önce, tam üyelik müzakerelerinin 2004'te başlayacağını açıklayalım.
- Türkiye, 2004'ten itibaren, tam üyelik müzakere sürecine girsin. Türkiye 2004'ten sonra ne kadar zamanda müzakere sürecini tamamlarsa o tarihte AB'ye tam üye olarak katılsın. Bulgaristan ve Romanya için öngörülen 2007'ye kadar Türkiye bunları tamamlarsa, onlarla birlikte tam üye olarak 2008'de içeri girebilir.
2. PAZARLIK ÖNERİSİ
İkinci öneri, her ne kadar ilkine benzese de tarihlerin akışında ve başlangıcında farklılık gösteriyor.
Son dönemde Ankara'ya iletilen bu öneri de yine Türkiye'nin tam üyelik müzakere sürecine ‘‘koşul’’ getiriyor. Öneri şöyle özetleniyor:
- Türkiye ile tam üyelik müzakereleriyle ilgili sürecin 2004'te başlayacağını açıklayalım.
- Ancak, Türkiye 2008'de Romanya ve Bulgaristan ile birlikte tam üyeliği zorlamayacağı konusunda bize taahhütte bulunsun.
- Türkiye ile tam üyelik müzakere sürecini 2011 yılında tamamlayalım ve 2012 yılında tam üye olarak alalım.
Türkiye her iki öneriye de soğuk.
Ankara, 1997'de, tam üye alınacak 10 ülkenin durumu neyse, bugün de Türkiye için aynı kıstasların geçerli olması gerektiğini vurguluyor.
AB'de işin teknik kısmından çok, siyasi ağırlığı öne çıkmış durumda.
Bunun için de Türkiye'deki siyasi liderlerin aralık ayına kadar AB ülkeleri nezdindeki temaslarının önemi kaçınılmaz bir gerçek.
Ancak, seçim bildirgelerinde yer alsa da AB konusu ANAP lideri Mesut Yılmaz dışında diğer liderlerin ilgi alanında gözükmüyor.
Yazının Devamını Oku 6 Ekim 2002
<B>SEÇİMLERE </B>28 gün kala, ortada bir kamuoyu şirketinin anketi bulunuyor. <br> O da, geçen seçim, MHP'nin yükselişini tahmin eden tek kişi olan Tarhan Erdem'in anketi.
Bunun dışında, geçmiş seçimlerde adı sanı çok duyulmuş şirketlerin biri de ortaya çıkıp ‘‘Benim anketimin sonucu da şöyle’’ demiyor.
Veya demiş olsa bile yayınlanmıyor.
Oysa geçmiş seçimler, partiler kadar anket kuruluşlarının savaşına da sahne olurdu.
Şimdi sessiz kalmalarının nedeni, anket yaptıkları kuruluşlar veya partilerin yayınlanmasını istemediğinden mi?
Yoksa, bu seçimin de 1989 mahalli seçimlere benzerliğinden mi?
1989 HAVASI
1989 yerel seçimlerinde bazı kamuoyu şirketleri, ANAP adayı Bedrettin Dalan'ın İstanbul'daki oy oranını yüzde 66'lara kadar çıkarmıştı.
Kendisine en cimri davranan kamuoyu şirketinin bile, Dalan için biçtiği oy yüzde 30'lar seviyesindeydi.
Türkiye genelinde birinci parti olarak da ANAP gösteriliyordu.
Seçim akşamı ANAP'ın o dönemdeki Genel Başkan Yardımcısı Oltan Sungurlu, sandıktan çıkan sonuçtan şoke olmuş yüz ifadesiyle şöyle diyordu:
‘‘Üzerimizden buldozer geçti...’’
Çünkü, kamuoyu yoklamalarında ANAP'ın çok gerisinde gösterilen SHP sandıktan birinci parti çıkmıştı.
SEÇİMİN HAVASI YOK
Sanki, bugün de 1989 yerel seçimlerinin havası yaşanıyor.
Anadolu'nun birçok yerindeki adaylar ve mevcut milletvekilleriyle bir haftadır konuşuyoruz.
Sözleşmiş gibi hemen hepsinin de söylediği bir cümle var:
‘‘Sanki seçim olmayacakmış gibi, vatandaşta seçim havası yok.’’
Aynı görüntü Ankara'ya da hakim.
Partilerin genel merkezlerinin kapı girişleri hariç, başkentte seçime gidildiğini gösteren bir tek belirti yok.
ANKETE TAKILANLAR
Böyle bir durumda birçok kişi de ortadaki tek anketle hareket ediyor.
Herkes, o anket üzerinden yorumlar yapıyor, koalisyonlar kuruyor.
Seçmen geleceğe dönük yatırımlarını da bu anketi baz alarak yapıyor.
Sosyolojik ve psikolojik olarak ‘‘Madem şu parti önde gidiyor, yarın iktidara geldiğinde işimi çözer’’ düşüncesiyle bir partiye yöneliyor.
Örneğin, ağırlıklı olarak küçük burjuva seçmenin teveccüh gösterdiği merkez sağdaki partiler baraj altında gözükünce, seçmeni AKP'ye kayıyor.
ERDEM DE DERTLİ
Tabii bunda, Tarhan Erdem'in hiçbir suçu yok.
Onu bu noktaya getiren, geçen seçimin sonucunu iyi tahmin etmiş olması ve güvenilir kişiliği.
Tarhan Erdem de bu durumdan hoşnut değil.
Erdem, dünkü sohbetimizde bu durumdan yakındı:
‘‘Ben bir bilen olmak istemiyorum. Diğer kamuoyu araştırmaları yayınlanmalı. Hatta daha çok araştırma yapılmalı. Bunlar yapılır ve yayınlanırsa halk rahatlayacak. Şu da, bu da olabilir diyecek.’’
Erdem'in de söylediği gibi seçmenin rahatlaması gerekiyor.
Doğruyu tahmin edememiş de olsalar, geçmiş seçimlerde birden fazla anketin yayınlanması seçmen tercihinin belirlenmesinde denge oluşturdu.
Bundan dolayı, bugün de seçmenin kafasını soktuğu tek anketli gözlükten kurtulup, tercih yelpazesini genişletmesi için başka kamuoyu yoklamalarının da yayınlanması gerekiyor.
Ancak o zaman 4 Kasım sabahı seçmen rahatlar.
Yoksa, bu seçim yakın gelecekte bir erken seçimi daha getirir.
Yazının Devamını Oku 3 Ekim 2002
<B>MECLİS'</B>in önceki gün tatil kararı almasıyla birlikte, partiler bu hafta sonundan itibaren meydanlara inecek. Anadolu'ya bir türlü yayılamayan seçimin havası da, hafta sonundan itibaren ısınacak.
Partilerin bir ay süresince izleyeceği seçim stratejilerine gelince:
ANAP'IN HEDEFİ Kamuoyu yoklamalarında baraj altında gözüken ANAP'ın lideri Mesut Yılmaz, meydanlara bu hafta sonu Antalya'dan çıkacak.
İlk mitingin Antalya'da olması özellikle tercih edilmiş.
Hem CHP Lideri Baykal'a, evinde gövde gösterisi yapılacak, hem de Antalya'dan aday gösterdiği Süleymancılar cemaatinin önde gelen ismi Ahmet Denizolgun'a, ilk mitingini bu ilde yaparak jestte bulunacak.
ANAP'ın hedefi de zaten CHP'ye giden şehirli liberal ve AKP'ye kaçan muhafazakár oylarını geri alabilmek.
Bir de ‘‘suskun’’ kararsız kitlenin oylarını toplamak.
Nitekim ANAP Genel Sekreteri Rüştü Kazım Yücelen de dün bunu gizlemedi:
‘‘1999'da MHP'ye giden oylarımızın bir bölümü bugün AKP'ye kaymış olabilir. Meydana yeni çıkıyoruz, onları da geri alırız. Ayrıca CHP, DSP, YTP benden çok mu umutlu ki oylarım orada kalsın. CHP fazla yükselmez.’’
Yücelen'e göre ANAP son üç yılda seçmen tabanına ters gelecek iş yapmadı. Aksine AB, insan hakları gibi olumlu işlere imza attı. Dolayısıyla bu seçimde 1999'da aldığı % 13.5'un üzerine koyacak.
DYP'NİN GÖZÜ AKP'DE DYP'nin gözü ise, hem kendisinden hem de MHP'den AKP'ye kaçan oylarda.
Politikası, ‘‘AKP'nin önünü CHP değil, ben keserim’’ yönünde.
DYP'li Eyüp Aşık da bunu gizlemedi:
‘‘AKP ile CHP karşı karşıya kalırsa, muhafazakár oylar AKP'ye kayar. Oysa AKP'yi aşağı çekmek ancak DYP ile olur. Trabzon'da bunu başardık.’’
DYP listesinden aday olan ATP Genel Başkanı Tuğrul Türkeş de sohbetimizde hedefini şöyle ortaya koydu:
‘‘Hedefim MHP değil, MHP'den AKP'ye giden oyları DYP'ye çekebilmek. Milliyetçi oyların adresini DYP yapabilmek.’’
DYP, listesinden giren DTP Lideri Mehmet Ali Bayar ile de AP kökenli liberal oyları DYP'ye getirmeyi amaçlıyor.
DSP: OYLAR GELİR DSP ise 1999 seçimlerinde aldığı, kamuoyu yoklamalarında CHP'ye kaçtığı görülen oyların kendisine döneceği inancında.
Seçmenin sandıkta ‘‘vefa’’ göstereceğinden kuşkuları yok.
MHP: GİDEN OYLAR PEŞİNDE Aday belirlerken yaptığı eğilim yoklamasının sıkıntısını üzerinden atabilmiş değil. Sıkıntısı bazı küskün teşkilat ve dışarda kalan milletvekilleri.
1999'da sağ seçmenden gelenlerle birlikte, kendi tabanından AKP, BBP ve GP'ye kaptırdığı oyları getirme çabasında.
‘‘Ülkücü’’ anlayışın ‘‘ümmetçi’’ yapıyla birlikte olamayacağı tezini işlerken, ‘‘Bahçeli'nin dürüst kimliğinin’’ ön plana çıkarıldığı politikayla sandıkta başarılı olacağına inancı güçlü.
CHP: KAÇIRAN DEĞİL TOPLAYAN CHP aldığı oyları kaptırma niyetinde değil.
1999'da yaptığı hataları tekrarlamama konusunda kararlı.
Genel Başkan Danışmanı Bülent Tanla dün şunları söyledi:
‘‘Kaçıran, dağıtan değil, toplayan partiyiz. Arkadan gelen değil önde giden, gündeme takılan değil gündemi belirleyen, hücumda olanız. Olumlu, ılımlı, başkasının peşine takılmadan yolumuza devam ediyoruz.’’
AKP: İKİ KANATLI YAPI AKP'de seçim propagandasını üstlenen eski ANAP'lı Erkan Mumcu'ya göre ise seçim iki kanatlı siyaset üzerine oturacak:
‘‘AKP ve CHP merkeze oturan öndeki iki parti. Meclis, 1980 öncesinde olduğu gibi sağda ve solda birer büyük, yanlarında ise en fazla iki küçük grup kurabilen partiden oluşur.’’
Öyle anlaşılıyor ki bir ay süresince meydanlar keyifli olacak.
Yazının Devamını Oku 1 Ekim 2002
<B>MECLİS'</B>te dün grup başkanvekillerinin hemen hepsinin odasında <B>‘‘seçim toto’’</B> oynanıyordu. Hepsinin de kabul ettiği tek gerçek vardı:
‘‘Bu dönem seçim iptalini isteyenlerin şansı, geçmişte aynı girişimde bulunanlardan daha yüksek.’’
AKP'NİN HESABI
Gruplardaki hava ve yaptıkları hesaplara gelince...
AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz, odasında kritik oylamanın bugün yapılmasının yolunu açacak Danışma Kurulu'nu toplantıya davet çağrısını imzalıyordu.
Kapusuz, imza işi bitince yaptığı hesabı aktarmaya başladı.
Önce seçim isteyen partilerin verebileceği fireyi sıraladı:
‘‘DYP 24, DSP 18, MHP 30, toplam 72...’’
Ardından da seçime karşı olan partilerin vereceği fireyi:
‘‘YTP'den 10, ANAP'tan 5...’’
Oylama ile ilgili öngörüsünü şöyle açıkladı:
‘‘275 seçim olsun der, 233 olmasın yönünde oy kullanır. Seçim olur.’’
DYP Grup Başkanvekili Turan Güven'in hesabı da benzerdi.
DSP Grup Başkanvekili Aydın Tümen ise ‘‘Hesaplar karışık, ne olacağı belli olmaz’’ demekle yetindi.
MHP'NİN DERDİ FİRELER
MHP grup başkanvekilleri Mehmet Şandır ile Koray Aydın küskün arkadaşlarını ikna çabasındaydı.
Şandır, oylamanın bugün yapılmasına yol açacak AKP ve DYP çağrısına ‘‘Bir gün daha bekleselerdi’’ tepkisini göstererek konuşmaya başladı.
Oylama tahminini sorduğumuzda şu ilginç yanıtı verdi:
‘‘Seçim olmasın diyenlerin, Meclis'i toplamak için gereken sayıya ulaşma şansı, bizim gibi seçim olsun diyenlerden çok daha yüksek.’’
Şandır, seçimin kaderinin bıçak sırtında olduğunu gizlemedi.
Bu sırada liste dışı kalan MHP Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli odasına girdi.
Şandır, ‘‘Müjdat oylamaya geliyorsun değil mi?’’ sorusunu yönelttiğinde aldığı yanıt şöyle oldu:
‘‘Başkanım oylamaya gelirsem seçim iptal edilsin diye oy kullanırım. Baraj altına inmişiz. Biz gidelim de yerimize AKP, Genç Parti mi gelsin?’’
Kayayerli, MHP'de seçim istemeyen milletvekili sayısının ‘‘42 ile 54 arasında’’ olduğunu söylediğinde Şandır tepki vermemeyi tercih etti.
SP'NİN HESABI
Seçimin olmasına karşı çıkan SP Grup Başkanvekili Veysel Candan'ın odasında Konya Milletvekili Lütfü Yalman'ın hesabı ise daha farklıydı:
‘‘MHP'den 25, DYP'den 25, ANAP'tan 60, DSP'den 15, YTP'den 52, SP'den 43, bağımsızlardan 10 olmak üzere 230 milletvekili seçimin iptalini ister.
MHP'den 70, DYP'den 55, ANAP'tan 5, DSP'den 15, AKP'den 57, CHP'den 3, YTP'den 5, bağımsızlardan 5, YP'den 3 milletvekili de seçim olsun diye oy kullanır, toplamı 218 olur. 3 Kasım seçimi iptal olur.’’
ANAP'ta grup başkanvekilleri de dahil dün hiç kimse Meclis'te yoktu. Milletvekilleri ise ‘‘Bu seçim iptal olur’’ tahminini yapıyordu.
Yoğun çalışmanın olduğu YTP'de Genel Sekreter Yardımcısı Hasan Gemici, ‘‘Seçim iptal edilir’’ deyip ekledi:
‘‘2-3 ay ertelenir, Siyasi Partiler ve Seçim yasaları çıkar. Meclis ayağındaki bir dikeni daha çıkarır. Halkın istediği gibi seçim olur.’’
Meclis'in tecrübeli milletvekillerinin tahmini de parti temsilcileri gibi birbirinden farklıydı.
Durum böyle olunca Ankara'da dün üst düzey bürokratlar, işadamları dahil birçok kişi ‘‘kazağına, takım elbisesine’’ seçim iddiasına giriyordu.
Yazının Devamını Oku 29 Eylül 2002
<B>ULUSLARARASI </B>Denizcilik Örgütü'nün (IMO) 1948'de temellerinin atıldığı günden bu yana Türkiye, en aktif üyelerinden biri olarak tanınır. Birleşmiş Milletler'e bağlı uzmanlık kuruluşu olan IMO, Türkiye'nin bu aktifliğinden kaynaklansa gerek, deniz haritaları tanımlanırken çevremizdeki denizlere ilk üç rakamı verdi.
Karadeniz'i tanımlayan haritalar 1, Ege ve Marmara 2, Doğu Akdeniz'i tanımlayanlar da 3 ile başlar.
Deniz filosu Malta, Panama, Liberya, Yananistan kadar zengin olmamasına rağmen Türkiye, IMO'nun en üst organı Konsey üyeliğine iki kez seçildi.
Halen de Konsey üyeliği devam ediyor.
Ayrıca, Gemi Adamları Eğitim ve Kayıt Tutma (STW) Komitesi Başkanlığı'nı da bir Türk yapıyor.
Türkiye'nin bu seviyeye gelmesinde başta Dışişleri Bakanlığı olmak üzere, Denizcilik Müsteşarlığı ve Deniz Ticaret Odaları'nın payı büyük.
SİZDEN OLSUN
Türkiye'nin profilindeki yükseklik, salı günü IMO'da bir teveccühle daha karşılaşmasına neden oldu. Tehlikeli Maddeler ve Konteyner Alt Komitesi'nin (Dengerous Goods and Containers) perşembe günü yapılan 7'nci dönem toplantısında, Komite Başkan Yardımcılığı görevine Kaptan Ayhan Çekiç'in getirilmesi kararlaştırıldı.
Kaptan Çekiç, Deniz Ulaştırma Genel Müdür Yardımcılığı ve Türkiye'nin Londra Büyükelçiliği'nde IMO ilişkilerinden sorumlu uzmanlık görevlerinde bulundu. Bu yıl Türkiye'ye döndüğünde, Denizcilik Müsteşarlığı Çanakkale Şube Müdürlüğü kadrosuna tayin edildi.
Kaptan Çekiç de kızağa alınmasına içerleyip emekliye ayrıldı ve İTÜ Denizcilik Fakültesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı.
Kaptan Çekiç'in Komite Başkan Yardımcılığı'na gelmesi önerisinde bulunan kişinin kimliğine gelince:
IMO Genel Sekreter Yardımcısı, Yunanlı Mitropoulos...
Hatta Mitropoulos, Kaptan Çekiç'i Yunanistan'ın aday göstereceğini, AB ülkelerinin desteğini de aldıklarını, ‘‘seçilmemesi gibi bir durumun olamayacağını’’ Türkiye'nin Londra Büyükelçiliği'ne iletti.
Büyükelçilik de Çekiç'in bu göreve getirilmesini uygun bulduğunu Ankara'ya bildirdi. Dışişleri'nin görüşü de olumlu oldu.
Ancak bu karara görüş bildirmesi gereken bir makam daha vardı.
491 sayılı Kanun Hükmünde Kararname gereği IMO Koordinatörü olan Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı'nın ‘‘Kaptan Çekiç bu görev için aday gösterilebilir’’ demesi gerekiyordu.
Dışişleri, 26 Eylül Perşembe günü Denizcilik Müsteşarlığı'nın ilgili tüm birimlerini alarm durumuna getirip onay istedi.
Ancak bir tek makamdan dahi yanıt alınamadı.
Sonuçta seçim yapıldı.
Türkiye'nin boğazlar ve Karadeniz dolayısıyla önem verdiği Tehlikeli Maddeler ve Konteynerler ile ilgili Başkan Yardımcılığı'na ismi bildirilmediği için bir Türk seçilemedi.
TÜRKİYE KAYBETTİ
Bunun nedenini Denizcilik Müsteşarlığı Deniz Ulaştırma Genel Müdürlüğü'ne sorduğumuzda verilen yanıt aynen şöyle oldu:
‘‘Çekiç, 4.5 yıl Londra'da görev yaptı, Türk denizciliğine hiç katkı yapmadı, kişisel dostluklarını geliştirdi. Adıyla önerilmesi de nezaket kurallarına aykırı. Kendisi de nezdimizde güvenilir değil.’’
Denizcilik Müsteşarlığı kendi gerekçelerinde haklı olabilir. Gerçek ise Türkiye'nin çok önem verdiği bir konuyla ilgili Komite'de Başkan Yardımcılığı'nı kaybedip, profil düşürmüş olmasıdır.
Yazının Devamını Oku 26 Eylül 2002
<B>SEÇİMİN </B>iptaline dönük çabada ANAP'ın katkısı ne? Bu soruyu dün ANAP Lideri Mesut Yılmaz'a yönelttik.
Yılmaz, ‘‘Biz parti olarak bu işin ne önündeyiz ne de arkasındayız’’ diye söze başlayıp ekledi:
‘‘Ben bu harekete önyargılı şekilde bir küskünler hareketi olarak bakmıyorum. Biz nötr vaziyetteyiz.’’
Hemen ardından şu soruyu yönelttik:
‘‘1 Ekim'de Meclis açıldığında 3 Kasım'a kadar tatil kararı mı, yoksa çalışması yönünde bir karar mı çıkar?’’
Yılmaz, sorumuza önce tek cümleyle yanıt verme gereği duydu:
‘‘Meclis'ten tatil kararı çıkmaz.’’
Bu durumda ANAP olarak veya milletvekili Yılmaz olarak kendisinin oyunun rengi ne olacaktı. Yılmaz, bu soruya da doğrudan yanıt vermek yerine, dolaylı olarak şöyle dedi:
‘‘Eğer ki Meclis'in gündeminde bir şey varsa ve karara bağlanması gerekiyorsa bu konu görüşülmelidir. Seçimler birkaç ay ertelenirse bir şey olmaz. Zaten bunu öteden beri bizzat ben söylüyorum.’’
NİHAİ AMACI GÖRMELİYİZ
Yılmaz'a bu aşamada yönelttiğimiz soru şöyle oldu:
‘‘Seçimlerde baraj altında kalmaktan çekinmeseydiniz, arkadaşlarınız seçimin iptali önerisine imza koyar mıydı?’’
Önce, ‘‘Öyle bir şey yok’’ diye söze başladı.
Seçimin iptal edilmesi önerisine imza koyan 122 milletvekilinden sadece 23'ünün ANAP milletvekili olduğunu anımsattı ve devam etti:
‘‘Bizden imza veren 23 milletvekilinin yarısı liste dışı kalmış arkadaşlar. Biz arkadaşlarımıza şöyle veya böyle yapın, şu yönde oy kullanın diye bir şey demedik. Bütün bunlar benim dışımda gelişen hareketler. Bu hareketin nihai amacını görmeden de biz bir şey demeyiz. Söylediğim gibi önyargılı davranmayız.’’
Seçimin iptal edilmesi durumunda mevcut hükümetin devam edip etmeyeceği konusunda da Yılmaz şöyle dedi:
‘‘Bu hükümetle devamı engelleyecek olan AB yasalarının uygulamasıdır. Eğer ki, AB yasalarının uygulamasında bir sıkıntı çıkarsa o zaman durum farklı olur. O takdirde yeni hükümet arayışı gündeme gelirse bir şeyler olabilir. Ama biz bu hareketin önünde veya arkasında değiliz. Küskünler olarak bakmıyoruz. Önyargılı da değiliz...’’
ANAP'TA FARKLI GÖRÜŞ
Yılmaz, seçimin iptaline koalisyon ortakları veya AKP, DYP gibi kesinlikle karşı çıkmadı. Hatta, iptalinin olma ihtimalini kayda geçirdi.
Buna karşın, ANAP'ta seçimin ‘‘kesinlikle yapılması gerektiğini’’ söyleyenler de var. Bunlardan biri de Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler.
Keçeciler, ‘‘Bu seçimin kesinlikle yapılması için uğraş vermeliyiz, yoksa kötü sonuç doğrurur’’ görüşünde.
Yılmaz'a bu durumu da anımsattık. Arkadaşlarının çoğunluğunun seçimin ertelenmesine karşı olduğunu bildiğini söyleyip ekledi:
‘‘Medya kuruluşlarından TÜSİAD'a kadar herkes 3 Kasım'dan sonrasını, 4 Kasım'ı doğru algılamıyor. 3-4 ay sonra seçim olabilir. Bunun Türkiye'ye vereceği zarar, 4 Kasım'da ortaya çıkacak tablodan daha kötü olmaz.’’
Yılmaz, baraj kaygısı yaşamadığını da kayda geçirerek, ‘‘endişesini’’ şöyle dile getirdi:
‘‘Seçmen iradesinin yüzde 50'den fazlası Meclis'e yansımazsa ne olur? Bunun olması ihtimalinin yüksekliği de bugün görülüyor.’’
Öyle anlaşılıyor ki, Yılmaz, ANAP olarak seçimin ertelenmesine açık destek vermese de, bunun gerçekleşmesinden rahatsız da olmayacak.
Yazının Devamını Oku 24 Eylül 2002
<B>SEÇİMİN</B> iptalini isteyen milletvekilleri, dün öğleden sonrasına kadar Meclis'in olağanüstü toplanması için başvuruda bulunmaktan vazgeçmişti. İmza toplayan veya harekete destek veren milletvekillerinin hemen hepsinin dün saat 17.00'ye kadar görüşü aynı noktadaydı:
‘‘Meclis'in 1 Ekim'deki normal açılışını beklemek en uygunu...’’
Yarım saat içinde bu düşünce ters-yüz oldu.
Meclis'in 26 Eylül Perşembe günü olağanüstü toplanması için gerekli 110 imzayı aşıp 124 imza ile başvurularını yaptılar.
MESAJI MI VAR?
Peki yarım saat içinde ne oldu?
Seçimin iptali ile ilgili girişimin içinde olan YTP Grup Başkanvekili Gaffar Yakın'a bu soruyu yönelttiğimizde şu yanıtı verdi:
‘‘Şu kadarını söyleyebilirim, bizim hareketimize Meclis'te destek vermeyen parti yok gibi. Herkes 'aman biz işin içinde gözükmeyelim, siz başarın da biz de yan cebimize koyalım' diyor.’’
Yakın'ın son cümlesi ise daha dikkat çekici:
‘‘Televizyonlara çıkıp seçimin olması gerektiğini söyleyenlerin, bizimle yaptığı konuşmalarda neler söylediklerini de ben biliyorum.’’
YTP Grup Başkanvekili, ‘‘Son dakikada bir partiden destek mesajı mı geldi?’’ sorusuna yanıtı da şöyle oldu:
‘‘Şu kadarını söyleyeyim, bu hareket yüzde yüz başarıya ulaşır.’’
Seçimin iptali için çaba gösteren SP'nin Grup Başkanvekili Mehmet Bekaroğlu'nun benzer soruya yanıtı da Yakın'dan farklı olmadı:
‘‘Bazı temaslarımız oldu. Ancak bunları açıklayamam...’’
Yarım saat içinde karar değişikliğinin gerisinde AKP Lideri Tayyip Erdoğan'ın milletvekilliğini engelleyen YSK kararı ile ilgili yürütmeyi durdurma talebine AİHM'den ret kararı çıkmasının bir payı oldu mu?
AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz, ‘‘Kesinlikle hayır. Biz yolumuza devam ediyoruz, bu seçim olacak’’ dedi.
ANAP VE YTP
Olağanüstü toplantı çağrısında partilerin kurumsal desteği gözükmüyor.
Ancak, SP, YTP, ANAP gruplarının yarısı, DYP'den de 12 milletvekili önergeye imza koymuş durumda.
MHP, AKP, DSP ve DYP'nin seçimin iptaline karşı olduğu biliniyor.
ANAP ve YTP liderleri ‘‘kurumsal olarak biz bu işin içinde yokuz’’ diyor.
Hatta iddiaya göre, grup başkanvekillerinin Meclis'teki makamında olağanüstü başvuru işini organize ettiği YTP Lideri İsmail Cem'in de gelişmeden haberi olmamış.
ANAP'ta da YTP gibi seçimin iptali konusunda iki farklı görüş çarpışıyor.
ŞİMDİ NE OLACAK?
Bu durumda seçimin iptali başvurusunun hedefine ulaşması, liste dışı kalan veya seçilemeyecek yerde olan 300'ü aşkın milletvekilinden kaçının harekete destek vereceğine bağlı.
1987'den bu yana seçimin iptaline ilişkin yapılan girişimlerle kıyaslandığında, dünkü başvurunun başarıya ulaşma şansı daha yüksek.
Her ne kadar Meclis'te biri hariç bütün partiler baraj sınırında olsa da seçimi yaptırmak isteyen kanat da bir o kadar dinamik.
Dolayısıyla, seçimin kaderinin ne olacağı Meclis'in yeni yasama dönemine başlayacağı 1 Ekim'e kadar belirsizliğini koruyacağa benziyor.
Yazının Devamını Oku