Paylaş
Ritz-Carlton İstanbul’da düzenlenen, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un da katılımıyla bizi onurlandırdığı, sektöre verdiği desteği gösterdiği gecede sonuçlar açıklandı, 4 ve 5 İnci alan restoranlara plaketleri sunuldu.
Bu yıl dördüncüsünü gerçekleştirdiğimiz törenin en önemli yanı; restoran sahiplerinin, işletmecilerinin, şeflerinin 2 yıl sonra tekrar bir araya gelmesiydi.
O gece şeflerin, restoranların rakip değil, dost ve arkadaş olduklarına, birbirlerini içtenlikle kutladıklarına, alkışlarının hiç kesilmediğine şahit olduk.
Tam anlamıyla sektöre bir saygı duruşu olan bu coşkulu buluşma Atölye Restoran, Kavaklıdere ve Mercan’ın katkılarıyla daha da lezzetlendi.
Bu yıl rehbere dahil olan Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin ile Vali Davut Gül’ün de geceye katılarak 4 İnci alan restoranlarını yalnız bırakmamaları gurur vericiydi.
Bir kentin gastronomisiyle UNESCO’nun yaratıcı şehirler ağına girmesi, sürdürülebilir olması her anlamda emek istiyor.
Dileğimiz 1 yıl sonra daha da büyüyerek, aramıza daha da çok şehri ve restoranı katarak tekrar bir araya gelmek...
Yeniden Il Cortile
Galata Kulesi’nin eteklerinde bölgenin en önemli tarihi yapılarından, bir zamanların ünlü Ecole St. Pierre’i geçtiğimiz yılın sonlarına doğru uzun bir restorasyon sürecinden sonra otel olarak açılmıştı.
Restorasyonu, tasarımı ve ekibiyle pozitif enerji veren otelin Galata semtine büyük bir artı değer katacağını düşünmüş ve yazmıştım.
Ancak restoranı için aynı şeyleri hissetmediğim, hatta açık mutfaktaki kaostan rahatsız olduğum, yemekleri beğenmediğim için yazmamayı tercih etmiştim. Ancak geçtiğimiz hafta sonu arkadaşlarımla bir kez daha gittiğimde çok daha farklı bir yer buldum. 5 ay öncesine göre restoran yönetimi başta olmak üzere birçok şey yerli yerine oturmuş. Servis görevlileri konuklara nasıl davranacağını, tabakları nasıl servis edeceğini, masa numaralarını öğrenmiş.
Sanıyorum bu değişimde restoranın müdürlüğünü üstlenen Yusuf Can’ın da payı büyük. Sunumundan lezzetine yemekler de çok daha başarılıydı.
Çıtır kalamar tava, ahtapot karpaçyo, Bergama tulum peyniriyle yorumladıkları arancini, ragu soslu papardelle, bir cins mantı olan pansotti ve dört mantarlı pizzayı paslaşarak keyifle yedik. Fiyat kalite dengesi de makul sayılır...
Evvel Zaman İçinde
Sanat dünyasının en önemli etkinliklerinden biri Venedik Bienali’dir. 59. Uluslararası Sanat Sergisi bu yıl 23 Nisan-27 Kasım tarihleri arasında düzenleniyor.
Arsenale’deki Türkiye Pavyonu bu kez Füsun Onur’un bienale özel hazırladığı “Evvel Zaman İçinde...” başlıklı çalışmasına ev sahipliği yapıyor.
Dışişleri Bakanlığı himayesinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı katkılarıyla gerçekleştirilen serginin küratörlüğünü İstanbul Bienali ve İKSV Güncel Sanat Projeleri Direktörü Bige Örer üstlenmiş.
Füsun Onur, minyatür bir masal dünyası kurguladığı sergide insanların yol açtığı ve gezegenin geleceğini tehdit eden insan odaklı yönetim anlayışına karşı birleşerek mücadele eden bir grup fareyle kedinin öyküsünü anlatmış.
Onur’un 2 yıl boyunca bir müzik parçası besteler gibi metal telleri eğip bükerek yaptığı figürleri dans ediyor, müzik yapıyor, seyahat ediyor, âşık oluyor.
Bu sıra dışı, masalsı bir dünya yaratan serginin tasarımını Yelta Köm üstlenmiş. Bienal’in en ilginç sergilerinden olacağına hiç kuşkum yok, merakla bekliyoruz...
Ruslara karşı nefret söylemi
İncili Gastronomi Gecesi’nin ertesi günü 8 Mart’ta Washington Post ve New York Times’ta çıkan iki ilginç daha doğrusu üzücü haber beni gerçek dünyaya döndürdü.
İkisi de Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının ardından Avrupa ülkelerinde ve ABD’de yaşayan Rus göçmenlere gösterilen tepkiler hakkındaydı.
Rus şef Alexei Zimin’in Londra’daki restoranının gelirinin bir bölümünü Ukraynalı mülteciler için kullanılmak üzere Kızıl Haç’a bağışlaması, Instagram hesabında “Savaşı durdurun, askerlerimizi eve döndürün” mesajı vermesi restoranının posta kutusuna “Ruslar katildir, sen Putin’in Rus’usun” diyen mesajlar bırakılmasını engellememiş.
Rus düşmanlığından payını alan sadece şef Zimin değil. Londra’daki birçok Rus restoranına günde 40-50 nefret mesajı gidiyormuş. New York’taki önde gelen Rus restoranları da savaşın etkilerinden nasibini alıyormuş.
Bunlardan biri Rus restoranı Sveta. İşin ilginç yanı 64 yaşındaki Sveta Sauchitz 25 yıl önce Ukrayna’dan göç etmiş bir Ukraynalı, ancak mekanı Rus restoranı olarak biliniyor.
Tepkiler alan, ırkçı söylemlerle tehdit edilen bir diğer restoran da Russian Samovar. Sahibi Von Shats Rus ama eşi Ukraynalı.
Belli ki siyasi düzeyde alınan yaptırım kararları toplumda da yansımasını bulmuş. Avrupa’nın pek çok yerinde Rusya’nın savaşı Ruslara karşı savaşa dönüşmüş.
1968 Sovyet işgalinin travmasını hâlâ üstünden atamamış olan bir Çek profesörün Rus öğrencilere ders vermeyeceğini, sınava almayacağını sosyal medya hesaplarından ilan etmesi de var örnekler arasında.
Belçika’da yaşayan bir arkadaşımızın kardeşinin eşi Rus olduğu için çocuklarının kaydının okuduğu okuldan silinmesi de.
İtalya’da Rus fotoğrafçının sergisinin iptal edilmesini, Londra’da, New York’ta, Prag’da kimi restoranların kapısına “Rus işgalcilere yemek vermiyoruz” yazılmasını da sayısız vakaya eklemek gerek.
Ukrayna’da insanların çektiği acılara karşı tabii ki tepki gösterelim, Suriye’yi, Yemen’i, savaşların yaşandığı başka yerleri de unutmayalım.
Ama köktenci olmayalım, Rusya için Ruslara ya da başkalarına karşı nefret söylemi geliştirmeyelim.
Hükümetlerin, Putin’i ve oligarkları yaptırımlarla cezalandırması belki anlaşılabilir, fakat bu hareketin sanatçılara, sporculara, şeflere yansıması, ırkçı bir nefrete dönüşmesi kabul edilmez.
Putin’i, Rusya’nın saldırgan politikasını kınamanın yolu göçmenleri aşağılama, ırkçı yaklaşımlar olmamalı...
Paylaş