Paylaş
Olaylar Kıbrıs Türklerine Rum baskısının çoğaldığı haberleri ile 6 Eylül akşamı yapılan yağma ve saldırılarla başladı. Müslüman olmayan vatandaşlarımızın toplu olarak yaşadıkları Kumkapı, Samatya, Yedikule ve Beyoğlu gibi semtlerde önce Rumların, sonra da Ermeni ve Yahudilerinde işyerleri ve dükkânlarına saldırı ve yağmalamalarla doruk noktasına ulaştı.
Özellikle Rum azınlığın ev, işyeri ve ibadet yerlerine yönelik olarak devam eden saldırılar sırasında polis ve güvenlik güçleri engel olmayınca da 7 Eylül sabahına kadar süren olaylarda aralarında kilise ve havraların da bulunduğu 5.000'den fazla bina tahrip edildi, milyonlarca dolarlık mal yağmalanarak sokaklara saçıldı. Yağmacılar dini mekânlara da saldırırken Kiliselerin içindeki kutsal resimler, haçlar ve ikonalarla eşyaları tahrip ettiler.
Olaylarda İstanbul'da bulunan 73 Rum Ortodoks kilisesi ateşe verildi, 4.214 ev, 1.004 işyeri, 1 sinagog, 2 manastır ve 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5.317 mekân saldırıya maruz kaldı. Yağma olaylarının sadece Rumlara karşı yapılmadığı, tahrip edilen işyerlerinin yüzde 59'unun Rumlara, yüzde 17'sinin Ermenilere, yüzde 12'sinin ise Yahudilere hatta aralarında beyaz Rusların bile olduğu azınlıklara ait yerlerin olması bunun planlı bir hareket olduğunu gösteriyordu.
Önce, 6 Eylül 1955 günü saat 13.00 haberlerinde TRT Radyosu, ardından Anadolu Ajansı ‘Atatürk'ün Selanik'teki evinde bir bomba patladı’ haberini verdi. Mithat Perin'in sahibi, Gökşin Sipahioğlu'nun Yazı İşleri Müdürü olduğu 'İstanbul Ekspres' gazetesi de bu haberi ikinci baskı yaparak “Atamızın evi bomba ile hasara uğradı” manşetiyle duyurdu. Günlük Tirajı 20.000 civarında olan gazetenin o gün halkı galeyana getirmek için "Kıbrıs Türk’tür Derneği" üyelerince bütün İstanbul'da dağıtılmak üzere 290.000 adet bastığı iddia edildi.
İşte o gazetenin ilk ağızdan hikâyesi
Yıllarca tartışmalara neden olan bu iddiayı, 6 Ekim 2011 de Paris'te yaşamını yitiren gazete fotoğrafçılığının önde gelen isimlerinden ve dünyanın en ünlü ajanslarından Sipa Press'in kurucusu Gökşin Sipahioğlu ile Mayıs 2000 de Hürriyet gazetesi için yaptığım özel röportajda konuştum. Sipahioğlu’nun ilk reaksiyonu "İftira ediyorlar yalan yazıyorlar" şeklinde oldu.
Sonra ‘Bir dakika’ dedi ve şunları söyledi ‘‘Bu asılsız ve dayanaksız haberler gerçekten beni son derece üzdü. 6-7 Eylül olaylarıyla ilgili bana isnat edilen suçlamalar asılsız olduğu gibi gülünçtür de. Daha şaşırtıcı olan ise kitleleri vahşete sürükleyen İstanbul Ekspres gazetesinin ikinci baskı yayınıdır' iddiası. O zamanlar İstanbul Ekspres'in Yazı işleri Müdürü bendim ve ikinci baskıyı da ben yaptım. İkinci baskı yapmaya karar verdiğim haber, ilk önce radyodan, sonra da Anadolu Ajansı'ndan bize ulaştı. Haberde, Selanik'te, Ata'nın evinde, bomba patladığı belirtiliyordu. Bende haberi görünce, hemen ikinci baskı yapma kararı verdim ve arkadaşlara büyük bir Atatürk resmi bulmalarını söyledim. Manşet kalıpları rahmetli Hakkı Usta ve gazetenin o dönemdeki İdare Müdürü Oğuz Şeren tarafından hazırlandı. Kâğıt sıkıntımız olduğu için hemen gazetemizin sahibi Mithat Perin'e ikinci baskı yapacağımızı haber verip, işe giriştik. Acilen resim bulundu ve üç sütuna koydum, haberler yazıldı. Tabii o zamanlar en önemli şey klişeydi ve klişeleri dışarıda yaptırıyorduk. Bu yüzden, acil olaylarda, ben bile Cağaloğlu'na gidip klişeleri alırdım. Daha çabuk kuruması için bazen güneşe tutardık. O gün de Atatürk'ün resmini yaptık ve olayı manşetten büyük puntolarla 'Atamızın evi bomba ile hasara uğradı' başlığıyla vererek birinci sayfayı hazırladık.
Tam baskıya girecekken Yunan Hükümeti'nden bir açıklama geldi. Açıklamayı 'Yunan resmi tebliği' başlığı ve 'Atina: Bu işi yapan, hakiki bir Yunanlı değildir' spotuyla verdik. Altına da, 'Aziz Ata'nın hatırasına girişilen bu sefil tecavüzden sonra, dostumuz Yunan Hükümeti'nin İçişleri Vekili bir tebliğ yayınlamıştır' diye yazıp sayfanın ortasına koyduk. Ardından Atina Büyükelçiliğimizi de arayıp, 15.30'da haberi teyit ederek, bu açıklamayı da birinci sayfadan spotla verdikten sonra baskıya geçtik. Biz, acaba, 'Dostumuz Yunan Hükümeti' diyerek mi provokasyon yaptık? Gülünç olan budur.
Peki, ‘‘Atatürk'ün evine ait fotoğrafın 4 Eylül'de çekildiği ve Selanik Başkonsolosu'nun eşi tarafından Türkiye'ye getirilerek 5 Eylül günü, İstanbul Ekspres'in Yazı işleri Müdürü Gökşin Sipahioğlu'na teslim edildiği’’ iddiası var. Yani olay çıkması için önceden hazırlandığınız ve gazeteyi daha önce bastığınız iddia ediliyor. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Ve 6 Eylül 1955 gününün İstanbul Ekspres gazetesi
Bu sorum üzerine Sipahioğlu, o gün 45 yıldır (şimdi 60 yıl oldu) bozulmasın diye iki cam arasına sıkıştırıp çerçeveleyerek itina ile sakladığı, 6 Eylül 1955 günkü, ikinci baskı gazeteyi getirip gösterdi ve ‘‘Bu gazetenin birinci sayfasında görüldüğü gibi, Ata'nın evinin resmi değil, bizzat kendi portresi var. Gazetenin diğer sayfalarında da spor dışında zaten fotoğraf yok. Peki, nerede başkonsolosun eşinin olaylardan önce getirip bana verdiği iddia edilen fotoğraf? Yani bir yalan yazarken bari arşivlerdeki gazeteye baksalardı.’’
Gazetenin bir gün önce, provokasyon amacıyla, 290 bin adet basıldığı ve 6 Eylül akşamı, iki saat içinde göstericiler tarafından kapışıldığı iddia ediliyor, tirajınız ne kadardı?
Gökşin Sipahioğlu, bu sorumuzu tebessüm ederek cevaplıyor “Bize yöneltilen iddialarda, gazetenin bir gün önce basıldığı söyleniyor, öyle olsaydı, bir gün sonra, saat 14.00'e doğru yapılan Yunan Hükümeti'nin açıklamasını, ardından da 15.30'da Atina Sefaretimizden telefonla aldığımız haberi nasıl sayfaya koyabilirdik? Tamamen uydurma bir iddia. İstanbul Ekspres'in o zamanki 40 yıllık Alman rotatifi ile saatte en fazla 7 ile 8 bin gazete basılabilirdi. Dolayısıyla İstanbul Ekspres'in baskı sayısı en önemli olaylarda bile 20 bini geçmez, geçemezdi. Bu iddiayı ileri süren gazetenin verdiği rakam en çılgın hayallerin bile ötesinde. 290 binlik baskıya yetecek ne gazete kâğıdı, ne bu kadar kağıdı güpegündüz Babıali'ye taşıyacak kamyon, ne İstanbul Ekspres'in mütevazı binasında bu kadar kağıdı depolayacak yer, ne de bu kadar gazeteyi satacak müvezzi vardı. İkinci baskıyı 3 saat sonra verme becerimizden söz ediliyor. Aslında bunu her zaman 1,5-2 saat gibi bir sürede yapardık. Çünkü baskının daha uzun zaman alması gazetenin satışa çıkmasının gecikmesi, yani elde kalması demekti. O gün, üç saat sürdüyse Yunan Hükümeti'nin bildirisine yer verdiğimiz ve Atina'yı telefonla aradığımız içindir. 6-7 Eylül olaylarıyla tek ilişkim sadece bu ikinci baskıyı çıkarmaktır. Bu gün de bir gazetenin başında olsam ve buna benzer bir olayla karşılaşsam aynı şeyi yapacağımdan kimsenin kuşkusu olmasın.’’
Bu ikinci baskı nedeniyle bir de mahkemelik oldunuz, mahkemede neler oldu? Kendinizi nasıl savundunuz? Sonuç ne oldu?
Beraat ettik, ne olacaktı, yaptığımız her şey gazete kâğıdı üzerinde belgeli. Olaylar başladıktan sonra, ben Yazı işleri ekibiyle 72 saat gazeteden çıkmadan haberleri yetiştirdik. Daha sonra hakkımızda dava açıldı ve mahkemeye çıktık. Hatırladığım kadarıyla mahkemede benimle birlikte bazı talebe cemiyetlerinin idarecileri de sanıklar arasında bulunuyordu. Kıbrıs Türk Cemiyeti kurucularından Nezih Demirkent ve Orhan Birgit de mahkemedeydi. Sorgu sırasında arkamda bir genç vardı. Hakimin sorusuna 'Ben bir şey görmedim, orada değildim' cevabını verirken, ben ayağa kalkarak 'Hakim Bey, yalan söylüyor' dedim. Zira gazetemiz için fotoğraf çeken arkadaşlar, bana onu göstererek 'Kilise'yi yakın' diyenin o olduğunu söylediler, dedim. Sanıyorum o genç bir öğrenci lideriydi. 6-7 Eylül olaylarının birdenbire büyüyüp çığırından çıkmasının nedeni asker ve polisin harekete geçmekte 24 saat gecikmiş olmasıdır. Zamanında bir müdahale tarihimizin bu karanlık sayfasını önlerdi. Bu artık herkesçe kabul edilmiş bir gerçektir. İddialar arasında, 6 Eylül'ü MİT'in tertip ettiğini belirttiğim ve bu 'Tek cümlelik itirafın' dışında soruların hiçbirine yanıt vermediğim ileri sürülüyor. Tertip söylentileri olaylardan kısa bir süre sonra yayıldı. 6-7 Eylül döneminin İstanbul Valisi ve 1960'larda İsviçre Büyükelçimiz olan Fahrettin Kerim Gökay bana Bern'de verdiği bir mülakatta da bunu doğrulamıştı.
Evet… O gazetenin hikâyesi rahmetli Gökşin Sipahioğlu’nun açıklamalarıyla böyle. Şöyle olmuş ya da böyle olmuş bunlar 6 Eylül’ü 7 Eylül’e bağlayan gece yaşanan olaylarının Türkiye’nin tarihine bir utanç gecesi olarak kalmasını değiştirmeyecek…
Paylaş