Hürriyet bu manşeti tam 23 yıl önce, 21 Aralık 1992 de Yugoslavya'nın dağılması sürecinde vize verilmediği için Kosova’ya kaçak yollarla girip yaptığım Röportajın başlığı olarak vermişti. O günlerde Sırplar tarafından özerkliği kaldırılan ve Referandumla kabul edilen bağımsızlığı tanınmayan Kosova’nın Cumhurbaşkanı İbrahim Rugova ile görüştüğümde batıya ve dünyaya Hürriyet aracılığıyla imdat çağrısı yapmıştı. Bunu aslında bağımsızlık için mücadele verirken Sırp askerleri ile çetecilerinin katliamlarına karşı duran Kosova halkının da çağrısı olduğu için manşete taşımıştık.
Röportajda, Sırp tanklarının Kosova’yı sardığı, nüfusun sadece yüzde 8’ini oluşturan sivil Sırplara Yugoslavya ordusundan silah ve mühimmat dağıtıldığı ve her an katliam yapılabileceğine dikkat çekmiştik. Haberlerde de tüm kurumlarda Türk asıllılarla Arnavutlara işten el çektirildiği, okul, fabrika, hastane, Türkçe yayın yapan radyo ve televizyonların kapatıldığı, 430 bin öğrencinin evlerde eğitim görmek zorunda kaldığına yer vermiştik.
KOSOVA’YI TERKEDİYORLAR
Kosovalıların o günlerde bağımsızlık için neler çektiklerini hatırladığım ve bugün olanlara şaşırdığım için üzülerek yine yazımın başlığını “S.O.S Kosova” olarak koydum. Bu başlığı bu kez savaş, çatışma ya da katliamla ilgili değil ülkeyi terk eden Kosovalılara dikkat çekmek için koyuyorum.
Evet, yanlış okumadınız ‘Kosova’yı terk edenler’ için bu çağrıyı yineledim, çünkü bağımsızlıklarını kanlarıyla ödeyen Kosovalılar işsizliğin yüzde 40’ı bulduğu ve ülkedeki ağır ekonomik şartlar altında ezildikleri için gruplar halinde ülkeyi terk ediyor. Kosova’da Garlar, Havalimanı ve sınırlara giden karayolları, kapağı AB ülkelerine atmak için yollara düşen binlerce Kosovalı ile dolu. Batı rüyası ile yola çıkanlar önce Macaristan’a ulaşıyor oradan da en yakın AB ülkesine girmeye çalışıyor.
AB ‘OTURMA VE SIĞINMA HAKKI VERİLMEYECEK’
FRANSA’da 1960 yılından bu yana geçen 55 yılda gerçekleştirilen terör saldırılarında operasyonlarda öldürülen teröristler dışında 105 kişi hayatını kaybetti. İlk saldırı Cezayir Gizli Ordusu-OAS’ın Strasburg-Paris treninin raylarına koyduğu bombanın Vitry-le-François kesiminde patlamasıyla başladı. Patlamada tren raydan çıktı, 28 kişi öldü.
Fransa 1978 den sonra Filistinli militanların, Uluslararası terörist Çakal Carlos’un, Ermeni Terör Örgütü Asala’nın, İran yanlısı Fuad Ali Saleh grubunun, Cezayir ‘Silahlı İslami Grup-GIA’nın ve son olarak ta El Kaide ve IŞİD’in saldırılarına hedef oldu. Fransa güvenlik birimleri bu saldırıları yapan teröristlerin büyük çoğunluğunu sıkıştırdıkları yerlerde yapılan operasyonlarla öldürdü.
İşte 55 yılda Fransa’da yapılan terör saldırıları
20 Mayıs 1978
Kendilerini 'Güney Lübnan'ın çocukları' diye tanıtan Filistinli militanlar Paris Orly havalimanında Tel-Aviv uçağına binecek yolculara ateş açtı. Bilanço 3 Filistinli militan, iki polis ve üç yolcu toplam 8 kişi yaşamını yitirdi.
3 Ekim 1980
Dün Paris’te, Charlie Hebdo katliamıyla başlayan ve 17 kişinin ölümüne neden olan terör saldırıları Fransa tarihinin en büyük yürüyüşüyle protesto edildi. Terörle mücadele sicili iyi ve kötü olan 50 ye yakın ülkenin devlet ve hükümet başkanları terörü lanetlemek için kol kola girerek ‘Cumhuriyet yürüyüşü ’nü başlattı. Katılım, Paris’te 1,5 milyonu, Fransa genelinde ise 3,7 milyonu aştı.
Peki, neden yazıya ‘Çakma Müslüman’ teröristler başlığını attım?
Çünkü Paris’teki katliamları İslam dini adına yaptıklarını iddia eden teröristlerin konuşmalarından bu kutsal dinle ilgili bilgilerinin yaşadıkları banliyölerde ve girdikleri hapishanelerde öğrendikleri kulaktan dolma sloganlar dışında olmadığı ortaya çıktı.
İsterseniz olayların başına dönüp ne olduğuna yeniden bir göz atalım.
Karikatür dünyasının ‘Kara Gün’ü…
Evet… 7 Ocak 2015 Basın ve Karikatür dünyasının ‘Kara Gün’ü olarak tarihe geçecek.
Dün bütün gün İnternet siteleri ve Televizyonmlarda Paris’te ellerinde otomatik silahlar bulunan siyah maskeli ve siyah komando giysili 3 teröristin mizah dergisi Charlie Hebdo binasına 12 kişinin yaşamını yitirdiği silahlı bir saldırı gerçekleştirdiğini film gibi izledik. Habere bugünde tüm dünya basını geniş yer verdi. Saldırıda 4’ü ağır 10 kişi yaralanırken ölenler arasında Charlie Hebdo'nun ünlü karikatüristleri, Genel Yayın Yönetmeni Stephane Charbonnier (Charb), Jean Cabut (Cabu), Georges Wolinski (Wolinski) , Bernard Verlhac (Tignous) ve Bernard Maris’in ‘Oncle Bernard’ olduğunu öğrendik. Saldırganların geldikleri siyah araca koşarken havaya ateş edip‘Peygamberin intikamını aldık’ ve ‘Allahüekber’ diye bağırırken yaralanıp yere düşen polisin kafasına mermi sıkarak araçta onları bekleyen 3’cü militanla kaçtıklarını dehşetle izledik.
Peki, Kimdir bu Marianne?
Marianne Fransa Cumhuriyeti'nin en ünlü sembollerinden biridir. Heykeli "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" sloganı ile Fransız Devrimi'ni temsil eden ülkenin ulusal simgesidir.
Marianne heykeli büstüne bu güne kadar Fransa’nın ünlü sanatçıları Brigitte Bardot, Michèle Morgan, Mireille Mathieu, Catherine Deneuve, Inès de la Fressange, Laetitia Casta, Evelyne Thomas ve Sophie Marceau model oldu, yüzleri heykelle ölümsüzleşti.
Marianne
Neden bu soruyu sorarak yazıya başladığımı anlatayım. Bir süre önce İtalyan Corriere della Sera gazetesi Fransa’nın tanınmış gazetecilerinden Eric Zemmour’la bir söyleşi yaptı. Bu söyleşi her zaman olduğu gibi yine yabancı düşmanlığı ve ırkçılık içeren açıklamalar barındırıyordu. Peki, kimdir bu Zemmour?
Fransa’da Le Pen’in ırkçı partisi ‘Ulusal Cephe’den daha fazla yabancı aleyhtarlığı içeren söylemleri ve ırkçı yorumlarıyla tanındığı halde ülkenin en önemli medya kuruluşlarında yazı yazan, programlar yapan sivri dilli bir gazeteci.
Cezayir’in bağımsızlık savaşında Berber kökenli ailesi Fransa tarafını tuttuğu için halkın tepkisinden korkarak Fransa’ya gelip yerleştiği halde Zemmour, Cezayirli olduğunu kabul etmiyor ve kendini ‘Ben Berber kökenli Yahudi’yim’ diye tanımlıyor. Bunu söylerken ‘Ben Paris’in Seine-Saint-Denis’ye bağlı Montreuil semtinde doğdum. Bunun için ben bir göçmen değilim. Annem ve babam Fransız’dı. Ama aslım Berberi’dir’ diyor.
Uygur Türklerinin lideri Rabia Kadir “Biz Türk’üz, Irkımız, Dilimiz, Dinimiz bir. Kültürümüz, Özümüz, Sözümüz bir. Türkiye bir milyona yakın Suriyeliye kucak açtı ama Çin’e iadeleri halinde ya müebbet hapis ya da idam tehlikesi ile karşı karşıya olan aralarında çocuk, kadın ve yaşlıların bulunduğu Tayland’daki 290 Doğu Türkistanlı Uygur Türkü’ne de sahip çıkmalıdır”
Çin’deki Uygur Türklerinin hak arayışını dünya gündemine taşıdığı için ‘Uygur Ana’ adıyla anılan “Dünya Uygur Kongresi Başkanı” Rabia Kadir’le Brüksel'de görüşme fırsatım oldu. Avrupa Parlamentosunda benimde davetli olduğum konferans bitince onunla uzun uzun sohbet ettikten sonra Akşam Parlamento’dan birlikte çıktık. Amerika’dan birlikte geldiği Kongre Başkan Yardımcısı Ömer Kanat’ında katılımıyla birlikte yemeğe gittik, fotoğraf çektirdik, sorularıma cevap verdi, anlattıklarını kaydettim. Hem 10 yıldır vize verilmediği için halen Türkiye’ye sokulmadığını, hem Uygur Türklerinin sorunlarını hem de Tayland’da Türkiye'ye iade edilmek isteyen kadın, çocuk, yaşlı genç bir avuç insan ve onları kaçıran 'İnsan kaçakçılarının yaptıklarını anlattı. Anlatırken bazen üzüldü, bazen güldü, bazen ağlamaklı oldu.
İşte Rabia Kadir’in ağzından tüyleri diken diken eden açıklamalar...
TÜRKÜZ, IRKIMIZ, DİLİMİZ, DİNİMİZ BİR
Biz Türk’üz, Irkımız, Dilimiz, Dinimiz bir. Kültürümüz, Özümüz, Sözümüz bir ama Türkiye bir milyona yakın Suriyeliye kucak açtı, Iraktan kaçanlara, Filistin’e, Libya’ya, Somali’ye başta para olmak üzere çeşitli yardımlarda bulundu. İyi de yaptı ancak, Tayland’daki kamplarda tutulan ve Çin’e iadeleri halinde idam tehlikesi ile karşı karşıya olan aralarında çocuk, kadın ve yaşlıların bulunduğu 290 Doğu Türkistanlı Uygur Türkü’ne de sahip çıkmalıdır. Uygur Türklerinin tek umudu, tek güvendiği ülke Türkiye’dir. Biz, Türkiye’nin Çin’e söz verdiğini de biliyoruz ama bu şartlar altında hiç olmazsa bizim Tayland’daki mültecilerimize sahip çıksın. Türkiye savaştan kaçanlara yardım ediyor, çadır kuruyor, yemek veriyor. Hastanelerini, kısacası her şeylerini temin ediyor. Bu alicenaplık çok güzel, buna bir diyeceğimiz yok takdir ediyoruz ama Uygur Türklerine neden yardım yapılmıyor. Neden?
BEN BİÇARE BİR LİDERİM
Onlarda Çin zulmünden, ölümden kaçıyor ama sahip çıkılmıyor. Türkiye bu kadar Suriyeliyi Müslüman oldukları için alıyorsa, kimsenin yardım elini uzatmadığı Uygurlar hem Türk hem de Müslüman onlara da el uzatsın. Çünkü onlar başımıza bir şey gelse Türk olduğumuz için Türkiye bize yardım eder, bize sahip çıkar ümidini taşıyorlar. Ancak Türkiye Uygurları, bir şeyler yapıyormuş gibi kandırıyor, yani ağızlarına kuru bir emzik verip oyalıyor. Ben biçare bir liderim, ona rağmen bu çaresiz halkımız için elimden geldiğince bir şeyler yapmaya halkımızın umudunu canlı tutmaya çalışıyorum. Başkanı olduğum ‘Dünya Uygur Kongresi’ndeki başkan yardımcılarımla 5-6 kişi mali ve siyasi imkânsızlıklar içinde Uygur Türkleri için bir şeyler yapıyor ve sahip çıkmaya çalışıyoruz.
...
…
Fotoğraftaki çıplak kızı tanıdınız mı? Tanımadıysanız, bu yazıda size 17 yıldır tanıdığım bu harika kadını anlatacağım… Ben çırılçıplak koşan o küçücük kızla birçok kez görüştüm ve hala görüşüyorum. Fotoğrafın siyah beyaz bölümü, herkesin bildiği gibi 8 Haziran 1972 de Vietnam Savaşında çekildi ve çeken Muhabire Pulitzer ödülü kazandırdı. Fotoğrafın renkli kısmında ise çıplak koşan küçük kız benimle şimdiki haliyle. Her görüşmemizde laf dönüp dolaşıyor savaşların çocuklar üzerinde bıraktığı etkilere geliyor ve savaş uçağından üzerlerine atılan Napalm bombasının korkunç alevleri içinde nasıl kaldıklarını hala unutamadığını söylüyor. Kurduğu vakfın belgelerindeki bilgiler ve onun bana anlattıklarıyla, herkesin bildiği bu kadının hikâyesini birde onun bana anlattıklarından yani benden dinleyin.
...
Daha 9 yaşındayken savaşın en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalmış, savaş uçağından atılan bombanın alevleri vücudunu yaktığı için yıllarca dayanılmaz acılar çektiği halde hayata tutunmayı başarmış şimdi 51 yaşında 2 çocuklu bir kadın…
Onun adı Phan Thi Kim Phuc… Vietnam’da savaşın sembolü olan ve Napalm bombasının alevleri vücudunun büyük kısmını yaktığı için diğer çocuklarla ağlayarak çırılçıplak koşarken çekilen siyah-beyaz fotoğrafıyla tüm dünyada tanınan o küçük kızdan bahsediyorum.
İşte çıplak koşan o küçücük kız görüştüğüm Kim Phuc’tan başkası değil...
Vietnam’da Saygon’un kuzeyinde bir köyde doğan Kim Phuc’la yıllar sonra UNESCO ‘İyi Niyet Elçisi’ seçildiği toplantıyı izlerken tanışıp samimi oldum sonra da Paris’e her gelişinde onunla görüşüp sohbet etme imkânı buldum.