"Okan Bayülgen’in yapımcılıkta şansı tutmuyor. En ufak başarısızlıkta suçu sunucusuna atıyor, aman Gülben dikkat" demiştik. Dediğimiz çıkmış, Okan, tıpkı Ata Demirer örneğinde olduğu gibi Gülben’i suçlamıştı.
Ancak Gülben, Ata gibi susmayı tercih etmedi ve Sema Denker’e verdiği röportajda Okan’ı "Akış neymiş, reklam ne zaman girecekmiş, kim şarkı söyleyecekmiş bihaberdi. Yayın günü konukları öğrenir, kulise gelir kendince espri yapardı" sözleriyle eleştirip, programı "Makina" ekibiyle yürüttüğünü açıkladı.
Gülben gerçekten zeki bir sanatçı ama yapımcılık kavramının anlamını bilmediği kesin.
Yapımcı, programın formatını hazırlayan kişidir. Ekibini kurar, varsa parasını yatırır, programın genel akışını, dekorunu, kameramanını, ıvır zıvırını planlar ve işi ekibine bırakır.
Yani her programda kulise gelmek, konuk koordinasyonunu hazırlamak zorunda değildir. Yapanlar yok mu? Var... (Okan da yapıyordu bir zamanlar.) Ama bu tamamen yapımcının ekibine duyduğu güvenle alakalı bir durum. Tabii başarısızlıkta da en büyük sorumlu yapımcıdır.
Peki, "Gülben Ergen’le Sürpriz"in kimi zaman reytinglerde ilk 100’e bile girememesinin tek sorumlusu Okan mı? Gülben’in hiç mi hatası yok?
Ben Gülben’den kendi öz eleştirisini de yapmasını beklerdim. Ama o, "Programım beni mutlu etti. Reytingler de televizyon kanalını mutlu etti ki, 13 bölüm devam etti" dedi.
Bu program, reyting kaygısı olmayan bir kanalda yayınlansaydı belki Gülben haklı olabilirdi. Ama söz konusu kanal, her zaman ilk dördün içinde yer alan atv.
Bence Gülben’i asıl mutlu eden, atv’nin kimi zaman ilk 50’ye kimi zaman da ilk 100’e bile giremeyen bir programı büyük maliyetine rağmen yayında tutmuş olması.
Kim ne dedi
n "Eee tabi Olimpiyat başka yere benzemez. Ginobili baskıyı kaldıramadı..."
(Ömer Üründül, Pekin Olimpiyatları’nda Arjantin-Litvanya maçını yorumluyor... Ömer Abi ne baskısı? Ginobili’nin kariyeri NBA finalleriyle dolu!)
n "Her hocanın kendi sporcusuna sert çıkışları olmuştur. Mesela Fatih Terim, Emre Belözoğlu’nu tuttu sahanın dışına attı."
(Tuş olan kadın sporcusuna tokat atan güreş antrenörü Turgay Karabulut kendisini savunurken...)
n "Modern sanat eserlerinin yer aldığı bir sergiye gittiğimde ben de herkes gibi anlamış gibi yapıyorum, ama dürüst olmak gerekirse hiçbir şey anlamıyorum."
(Postmodern sanat eserleri için bu açıklamayı kim yapacak diyordum. O insan İtalya’dan çıktı. Hem de bir kültür bakanı! Sandro Bondi...)
n "Bölgede yaşanan kuraklık takımımızı olumsuz yönde etkiledi."
(Diyarbakırspor Başkanı Adnan Öktüren, takımının yaşadığı ekonomik krizin nedenini açıklarken...)
n "Cevap vermeme yönünde tercih kullanıyoruz."
(Sendikalı olduğu halde 407 kişiyi işten çıkaran Arkas Holding, taşeron firma elemanlarının sendika temsilcisi dört kişiyi dövmelerinin ardından bu açıklamayı yaptı...)
Altıoklar’a sinemayı Sinan Çetin öğretmiş
Hatırlarsınız, bu köşede Sinan Çetin’in Star Gazetesi’nde çıkan "Gelecek 4-5 yıl hiçbir yere konuşmayacağım. Son röportajımı size veriyorum" açıklaması için "Bir aya kalmaz konuşur" demiştim. Konuşmak ne kelime! Çetin bu açıklamanın ardından ben diyeyim üç, siz deyin beş röportaj verdi.
Peki Sinan Çetin kendini yalanlama pahasına niye konuşuyor?
A) Çünkü o bir röportaj bağımlısı. B) Habire yeni bir proje üretiyor. Ekmek parası için bunların PR’ını yapmak zorunda. C) Teoman gibi o da güzel başlıklar veriyor, polemik yaratıyor, muhabirler onu çok seviyor. D) Hepsi.
Sinan Çetin, B şıkkı kontenjanından yine konuşmuş. Yapımcılığını üstlendiği "Mert ile Gert" dizisini anlatmış. Bu röportajda da "Niye tanınıyorum ben de bilmiyorum. Televizyon olmasaydı ben meşhur olmazdım" diyor. Sanki ilkokul çocuklarına masal anlatıyor.
Gelelim röportajın en ilginç açıklamasına... Çetin, C şıkkını doğrularcasına, anlı şanlı Plato Film Okulu’ndan bahsederken "...Umur Turagay, Mustafa Altıoklar gibi yönetmenler çıktı bizim okulumuzdan" demiş.
Alın size nur topu gibi bir polemik!
Meğer Sinan Çetin, Mustafa Altıoklar’ın hocasıymış da haberimiz yokmuş...