Paylaş
- Rakip ülkeler gemiyi karalayıcı haberler yapmak için özel bir gayret gösterme gereği bile duymadılar. Nitekim Türk basınında çıkan haberleri referans göstererek yayın yapmayı tercih ettiler. Gelin uzmanların görüşleri eşliğinde biz de bu tartışmanın köşe bucağında kalan esas gerçekleri irdeleyelim, uzmanların verdiği doğru cevaplarla konuyu iyice anlayalım.
“Bu gemiye hiç ihtiyacımız yoktu ve hükümet gemiyi siyasi şov amacıyla yaptı.”
Bu ifadeyi dile getirmiş olanların Deniz Kuvvetleri’nin içinde bulunmadıkları belli. Ancak doğrulara ulaşmak için bu konuda arşiv ve literatür taraması yapabilirlerdi. Nitekim ben öyle yaptım. Bakın hangi bilgilere ulaştım.
Akdeniz’deki en güçlü çıkarma filosu olan ‘Amfibi Kuvvet’ ve ‘Deniz Piyade Tugayı’na sahip olan Türk Deniz Kuvvetleri, 2006 yılında hizmete girmek üzere bir adet ‘doklu’ çıkarma gemisine (LPD) sahip olmak üzere strateji belirlemiştir. 2000 yılının haziran ayı içinde yayınlanan bilgi istek formu ile (Rff) tedarik edilmesi düşünülen LPD’nin görevleri şu şekilde belirtilmiştir:
- “Birleşmiş Milletler ve NATO’nun denizaşırı harekâtları için birliklerin süratle ve etkin bir şekilde intikalini ve gerekli lojistik desteği sağlamak.
- İnsani yardım ve doğal afet yardım görevlerine katılmak.”
1- TALEP DENİZ KUVVETLERİ’NDEN
Daha sonra deniz piyade subayı olarak göreve başlayan Dursun Çiçek’e böyle bir ihtiyaç için çalışma yapıp yapmadıklarını sordum. 1995-2001 arası Foça’da Amfibi Tugay’da görev yaptığı dönemde bu çalışmayı yaptıklarını belirtti. Bunun üzerine bir kez de Cihat Yaycı Paşa’yı arayarak kendisine, Deniz Kuvvetleri’nin haberi olmadan Savunma Sanayii Başkanlığı’nın bu gemiyi yapıp yapamayacağını sordum. Paşa, böyle bir durumun mümkün olmadığını, geçmiş örneklerde de olduğu gibi her zaman bu tür taleplerin Deniz Kuvvetleri’nden yapıldığını ve sonrasında ilgili birimler ile istişare edildiğini belirtti. Ardından da Deniz Kuvvetleri’nin öncelikleri, tahsis edilebilecek bütçeler, yönelmiş tehditler, teknik imkânlar gibi konuların değerlendirilerek hep beraber bir karar alındığını anlattı.
BU BÜYÜKLÜKTE BİR PROJE NASIL YAPILIR
Aynı soruyu bir kez de Savunma Sanayii Başkanlığı yetkililerine yönelttim. Nitekim, kendilerinden de bu büyüklükte bir projenin kullanıcıdan istek yapılmadan oluşturulmasının mümkün olmadığı cevabını aldım. Zaman zaman bazı küçük projelerin vakıf şirketleri veya Savunma Sanayii Başkanlığı inisiyatifi ile yapılabileceğini, kullanıcının onları almak zorunda olmadığını, bu duruma örnek olarak Aksungur veya Akıncı projelerinin bulunduğunu, bu projelerin şirketlerin özkaynakları ile gerçekleştirildiğini aktardılar. Türkiye’nin en büyük askeri gemisini, tek kullanıcı olan Deniz Kuvvetleri’nin haberi olmadan inşa ettiler demenin akıl tutulması olduğunu söylediler.
BİR DE DENİZCİ SUBAYLARA SORDUM
Bir kez daha aynı soruyu Deniz Kuvvetleri’nde Milgem ve Reis sınıfı denizaltı projelerini geliştiren denizci subaylara yönelttim. Onlar da bu tip bir gemi alma veya yapma isteğinin 90’ların ortasından beri hep masada tutulduğunu, fakat Deniz Kuvvetleri’nin asıl ihtiyacının fırkateyn, denizaltı ve MİLGEM olduğunu ve kaynakları tasarruflu kullanmak zorunluluğu olduğundan 2010 sonrası bu konunun ancak istekleri arasına girebildiğini belirttiler.
Gördüm ki, ‘Anadolu’ Deniz Kuvvetleri’nin isteği doğrultusunda gerçekleştirilmiş bir proje.
2- ÇIKARMA GEMİSİ Mİ SİHA GEMİSİ Mİ
Sonrasında başka bir sorunun cevabını aramaya başladım. Acaba ‘Anadolu’ gemisi çok maksatlı havuzlu bir çıkarma gemisi mi yoksa ‘SİHA’ gemisi mi olarak yapılmıştı?
Aslında sorunun cevabı basit, ne var ki soruyu gündeme getirenlerin asıl maksadı zaten cevabı almak değil. Çünkü denizcilikte kullanılan işaretler halihazırda geminin sınıfını belirlemek için zaten yeterli. Anadolu gemisi L400 kodu ile Deniz Kuvvetleri’ne katıldı ve bu ‘L’ kodu onun hangi sınıfa dahil edildiğini çok net olarak açıklıyor. ‘L’ İngilizce ‘Landing’ demek, yani ‘çıkarma’. Ayrıca Anadolu gemisinin ikiz kardeşi olan ve İspanyol donanmasında yer alan Juan Carlos 1 çok maksatlı amfibi hücum gemisi de L 61 numarası ile görev yapmakta. Bu gemide de AV-8B Harrier II tipi dikine iniş kalkış yapan uçaklar kullanılmıştır. Yani İspanyol Deniz Kuvvetleri kendi ihtiyaçlarına göre gemiye gerekli kabiliyetleri eklemiştir. Bu gemi 2010 tarihi ile göreve başlamıştır. O günün askeri teknolojisine göre kabiliyetler kazandırılmış ve denize açılmıştır.
Anadolu çok maksatlı amfibi hücum gemisi ise, 2023 tarihinde donanmaya katılmış ve kardeşinin yapımından sonra yaklaşık 13 yıl geçmiştir. Bugün artık savaş alanında dron hâkimiyeti herkes tarafından kabul edilmiştir. Türkiye bu alandaki askeri, teknik ve konsept üstünlüğünü bu gemiye aktarmış ve de geminin vurucu hava gücünü insansız sistemlerle yapmaya karar vermiştir.
3- ‘BU KONSEPT YOK’ DEMEK DOĞRU MU
Tartışmaların içinde “Dünyada ‘SİHA’ gemisi diye bir kavram yok biz bunu kendimiz uyduruyoruz” demek de açıkçası TSK’yı ve savunma sanayisini küçümsemekten başka bir şey değildir. Bu tartışmaların aynısını daha önce terörle mücadelede de konvansiyonel savaşta da duyduğum için, açıkçası bugünkü tartışmalar bana hiç yabancı gelmiyor. Daha önce aşağılana aşağılana dünyanın önüne koyduğumuz konsepti, bugün de Barbaros’un torunları olarak denizde yapmayı başaracaklardır. Yani ‘Böyle bir gemi konsepti yok’ demek bunun olmayacağı anlamına da gelmemektedir. Barbaros kendi taktikleri ve savaş gemileri ile denize açıldığında da ona söylenen sözler bugünden farklı değildir. Onlara rağmen Akdeniz’i ‘Osmanlı gölü’ haline getirmiştir.
4- EKSİK VAR MI
‘Anadolu’ gemisinde motor problemi vardır ve görev yapmasına engel teşkil etmektedir” yorumları ise en azından diğer soruların yanında daha tartışmaya değer olan bir sorudur. Çünkü somut bir suçlama yapılmaktadır.
Juan Carlos I ve TCG Anadolu’da geleneksel şaft, pervane ve dümen bulunmamakta. Bunun yerine azimut pervaneler ve elektrikli tahrik sistemi yer almaktadır. Her biri 11 MV gücünde ve 360 derece dönebilme özelliğine sahip ve de bu sayede dümen görevi de görebilen, limanda ve amfibi harekâta manevra kolaylığı sağlayacağı düşünülen elektrik motorları mevcuttur.
Juan Carlos I gemisinde tahrik sisteminden kaynaklanan bir sorun tespit edilmiş durumda. Edindiğim bilgilere göre, tahrik sistemindeki sorun, başka sorunlara da kaynaklık ediyormuş. Özellikle titreşim, başta elektronik cihazlarda olmak üzere, gemide başka arızalara sebep oluyormuş.
İDDİAYI ARAŞTIRDIM
İddia odur ki, “Bu sorun aynı tipte olan bizim gemimizde de mevcuttur. Juan Carlos I gemisi bu arızaları gidermek için tersaneye çekilmiştir. Bizim gemimizde asla görev yapamaz.” İşte bu araştırmaya gerek bir konudur. Ben de öyle yaptım ve muhataplarına konu hakkındaki yorumlarını sordum.
Konuştuğum herkes gemiyi görev yapamaz hale getirebilecek böylesi bir sorunun ve eksikliğin olması durumunda Deniz Kuvvetleri’nin bu gemiyi asla kabul etmeyeceği yönündeydi. Hem bizde hem dünyadaki diğer kabul prosedürlerinde bütün isteklerin tam anlamı ile karşılanmasının mümkün olmadığını ancak görülen eksikliklerin bir kurul tarafından kayıt altına alınarak işlendiğini belirttiler. ABD, İngiltere ve Fransa uçak gemilerinin yeni konseptte inşa edilenlerinde de bazı sorunların tespit edildiğini ama aksaklıklara yol açmayacağından göreve devam edildiğini eklediler.
Peki bizim gemimizde de tespit edilen bu eksiklikler var mıydı? Bu tür projelerde çalışan uzmanlara göre “sıfır eksiklik var” demek mümkün değildir. Deniz Kuvvetleri, inşayı yapan tersane ve Savunma Sanayii Başkanlığı bu konuları tespit altına aldıklarını ve daha önceki uygulamalar neyse aynısının bu gemi içinde yapılmış olduğunu ifade ettiler.
5- İSPANYOL İKİZİ 13 YILDIR GÖREVDE
Son olarak ısrarlı bir şekilde, görevin yapılmasını etkileyen bir arıza tespit edilip yine de geminin bu halde kabul edilmiş olup olamayacağını sordum. ‘Mümkün değil’ cevabını aldım. Juan Carlos I gemisinin İspanyol donanmasında 13 yıldan beri görevde olduğunu ve görevini eksiksiz yaptığını söylediler. ‘Peki tersaneye çekilme olayı nedir?’ diye sordum. Bu büyüklükteki gemilerin belli bir süre sonra kapsamlı bakımlara alındığını ve yeni eklemelerin yapıldığını söylediler. “Bu uzun bakım sırasında, görevi engellemeyen titreşim sorununu da çözmeye karar verdiler” dediler. Ayrıca bu gemiden yalnızca biz değil Avustralya donanması için iki tane daha yapıldığını belittiler. İşte işin koptuğu yer de burada başlıyor. Avustralya, Canberra Sınıfı bu gemileri 2014 ve 2015 tarihlerinde göreve aldı ve sorunsuz şekilde kullanmaya devam ediyor. Juan Carlos I’i gözümüze sokanlar bu iki gemiden asla bahsetmiyorlar diye de eklediler.
Bu cevaplara rağmen ben buraya bir “ama” bırakacağım. Sonradan ortaya çıkabilecek elektronik arızaların şimdiden ortaya çıkması mümkün olmayabilir ama diğer gemi tecrübesi baz alınarak tekrar inceleme başlatılabilir ve topluma bilgi verilebilir diye düşünüyorum.
6- BAŞKA ÜLKELER GÜÇ GÖSTERİSİ OLARAK SUNARKEN BİZDE TARTIŞILIYOR
Gördüğünüz gibi biz bir gemi yaptık ancak tartışması bitmedi. Hatta tartışmalar yeni başlıyor gibi. Bu kısacık sürede geminin batmasını isteyenden tutun da “Biz kimiz ki bu gemiyi yaptık” diyene kadar onlarca korkunç saptama ile muhatap olduk. Mısır devletinin Fransa’dan aldığı gemiye stratejik bir hamle diyenler, Türkiye için ise “Sömürgemiz mi var ki aldık” dediler. Başka ülkeler böyle bir gemi yapmayı tersaneleri için bir güç gösterisi olarak sunarken biz ise, nerdeyse böyle bir gemiyi orduya kazandırdığımız için kendimizi mahcup hissettik. Geçmişte, ‘Türkiye uluslararası alanlara çıkmadan gelişmiş ülke ligine çıkamaz’ diyen ekonomi uzmanları “Ayağımızı yorganımıza göre uzatmalıyız” diyerek memlekete ayar bile verdiler.
BU GEMİYİ YAPTIĞIMIZ İÇİN NEREDEYSE ÖZÜR BEKLEYENLER...
TÜBİTAK, üniversiteler ve ileri teknoloji firmaları ile işbirliği içinde 131 alt yüklenici bu gemide görev almış ve bir Türk tersanesinde yüzde 70 yerlilik oranında inşa edilmiştir. Bu başarı hikâyesinde bile bize kan kusturarak nerdeyse bu gemiyi yaptığımız için bizden özür bekleyenlere cevabımız;
“Siz yalanlarınızla biz ise başarı hikâyelerimiz ile yolumuza devam edeceğiz” olacaktır.
Paylaş