Türkiye’de bitmeyen bir paranoyamız var: “İlaç firmaları bizi kobay olarak kullanıyor!” Amerikan Vanity Fair Dergisi’nin son sayısında ilaç firmalarının araştırmalar için Türkiye’nin de aralarında olduğu bazı ülkeleri tercih ettiğini öne sürmesi bu korkuyu tetikledi. Sahi, biz gelişmiş ülkelerin kobayı mıyız? Yoksa abartıyor muyuz?
Durumu ortaya koymak için daha somut veriler, rakamlarla konuşalım... Dünyada devam eden 99 bin 230 ilaç araştırması var. Çok büyük bir çoğunluğu gelişmiş kabul edilen ülkelerde yapılıyor. Bunların 88 bin 219’u ABD, Kanada, Avrupa, Avustralya ve Japonya’da sürüyor. Bütün Ortadoğu’da 3 bin 729, bütün Afrika kıtasında 2 bin 149, bütün Güney Amerika kıtasında 3 bin 81 klinik araştırma var. Ülkelere tek tek bakacak olursak. 51 bin 8’i ABD, 7 bin 83’ü Kanada, 1281’i Meksika, 1713’ü Rusya ve Türki cumhuriyetler, 6 bin 985’i Çin, 1685’i Hindistan, 2919’u Avustralya, 1675’i Japonya’da, 2 bin 149’uysa Afrika ülkelerinde devam ediyor. Yok eğer ülke ve nüfuslarına göre değerlendirecek olursak, nüfusu 64 milyon olan Fransa’da 5 bin 760, 61 milyonluk İngiltere’de 5 bin 37, 7 milyonluk İsrail’de 2 bin 653, 9 milyonluk İsveç’de 1976, 45 milyonluk İspanya’da 3 bin 334 ve 11 milyonluk Yunanistan’da 895 ilaç araştırması sürüyor. Buna göre 72 milyonluk Türkiye’de yapılan 719 araştırma neredeyse devede kulak.
İLERLEME İÇİN ZORUNLU
TTB (Türk Tabipleri Birliği) İkinci Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan kobaylıkla ilgili kaygının paranoyaya dönüştüğü fikrine katılıyor: “719 araştırma hiçbir şey değil. Üstelik bunların birçoğu faz 4 çalışma. Yani ilaç ruhsatlandırılıp, piyasaya çıktıktan sonra, hastalarla yapılan araştırmalar. Faz 1 denilen, sağlıklı gönüllülerle yapılan sadece bir araştırma tespit ettik. Çok az da faz 2 ve faz 3 çalışması var. Kobay olduğumuz görüşüne katılmıyorum. Bunlara karşı çıkamayız. Tıbbın ilerlemesini istiyorsak bu çalışmaları yapmak zorundayız. Ama şu da bir gerçek ki Türkiye bu araştırmaları sürdürmenin maliyeti daha düşük. Ama tabii ki araştırmaların kurallara uygun yapılması şart” diyor.
YÜZDE 35’İ ABD VE KANADALI
Klinik Araştırmalar Derneği Başkanı Prof. Dr. Hamdi Akan, Türkiye’nin ilaç araştırmalarında bir üs haline geldiği ve ABD’de yapılamayan çalışmaların Türkiye’ye kaydığı iddialarının ‘tamamen hayal mahsulü’ olduğunu, tam tersine Türkiye’nin ilaç denemeleri açısından geride kaldığını söylüyor. Sayılar yansıtılırken Türkiye’nin nüfusunun göz ardı edildiğine ve nüfus başına yapılan çalışma ya da gönüllü sayısı sunulmadığı için sanki çok sayıda gönüllü bu çalışmalarda yer alıyormuş görüntüsü verildiğine dikkat çekiyor: “Dünyadaki ilaçların yüzde birini tüketen ülke Türkiye bu alandaki araştırma geliştirme yatırımının binde birini dahi alamıyor. Avrupa İlaç Ajansı EMA’nın 2010’da yayınladığı raporda Avrupa’daki ilaç çalışmalarında Avrupalıların (Türkiye dahil) katkısının az olduğu ve bu çalışmalara katılan hastaların yüzde 35’inin Kuzey Amerika’dan (ABD ve Kanada) geldiği vurgulanıyor. Dünyadaki tüm çalışmalara bakılırsa Türkiye’den katılan hasta sayısının çok az olduğu ABD’nin resmi klinik araştırma sitesi www.clinicaltrials.gov adresinden de görülebilir” diyor. Haberlerin bu alandaki yasal düzenlemeleri de göz ardı ettiğini anlatan Akan, klinik çalışma sürecinin Anayasa’da yer alan hükümler çerçevesinde, üniversitelerde kurulan etik kurulların desteğiyle sağlık bakanlığı tarafından yürütüldüğünü anlatıyor: “Klinik araştırmalar ortamı, Türkiye’de pek çok konudan farklı olarak, çok donanımlı ve ayakları yere basan bir yapıya sahip. Bu süreçte özellikle gönüllülerin sağlığı ve esenliğini en önde tutan mekanizmalar var” diyor.
ARAŞTIRMALAR DÜNYA STANDARTINDA
AİFD de (Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği) klinik araştırmaların sonuçlarının ABD’nin Gıda ve İlaç Kurumu (FDA) veya Avrupa İlaç Kurumu (EMA) gibi uluslararası saygın kurumlarca kabul edilmesi için uyulması gereken kurallar bulunduğu görüşünde. Araştırmanın kabul görebilmesi için bilimsel altyapısı gelişmiş, etik standartların yüksek olduğu, raporlamanın uluslararası standartlarda yapıldığı ve yasal mevzuatın bulunduğu ülkelerde yapılması şart. Dernek yetkililerinin açıklamasında “Türkiye’de yapılan uluslararası klinik çalışmaların hepsi, dünya standartlarında, uluslararası kurallara uygun olarak etik kurallar çerçevesinde ve yasal gereklilikler yerine getirilerek yapılıyor. FDA, EMEA gibi sağlık otoritelerine sunulan ruhsat dosyalarına, ABD, Almanya, Fransa, İtalya, İspanya gibi büyük oranda çalışma yürüten ülkelerin verileriyle birlikte konuluyor. Bu çalışmalarda Etik Kurullar ve Sağlık Bakanlığı izni de gerekiyor” deniyor.
MOLEKÜKÜLÜN İLACA DÖNÜŞMESİ UZUN İNCE BİR YOL
Hastalıklarının tedavisinde işe yapayabileceği düşünülen molekülün ilaca dönüşmesi meşakkatli, pahalı (ilaç başına 1.3 milyar dolar) ve uzun (10 yıl kadar) bir yol. Yılda 7 bin yeni molekül bulunuyor ama sadece 35 yeni ilaç çıkıyor. Katılımı gönüllülük esasına dayanan klinik araştırmalar dört fazdan oluşuyor: Faz I: Kontrollü bir hastane ortamında sayıları 20-80 arasında değişen sağlıklı gönüllüler katılıyor. Amaç ilacın dozunun belirlenmesi. Vücut tarafından nasıl metabolize edildiği, nasıl atıldığı, yan etkileri saptanıyor. Faz II: İlacın tedavi etmeyi hedeflediği hastalığa yakalanmış 100-300 gönüllü hasta katılıyor. Amaç ilacın etki ve güvenilirliğine bakmak. Faz III: 1000-3000 gönüllü hasta katılıyor. Amaç ilacın etki ve yan etkilerini görmek, standart tedaviyle karşılaştırmak. Faz IV: Piyasaya verildikten sonra ilacın uzun vadeli etkinlik ve güvenilirliği hakkında veri toplanıyor.
Kamboçya çayı kanseri önlemez
Kamboçya çayı, kanserde alternatif tedavi uygulayanların gözde yöntemlerinden. Antioksidan içermesi nedeniyle kanserden koruduğu ve bağışıklık sistemi güçlendirdiğine inanıyorlar. Ancak Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Canfeza Sezgin, Kamboçya çayının yüksek derecede asidik olduğunu, bol miktarda içilmesinin önerilmediğini söylüyor: “Çünkü vücutta laktik asit birikimi ve ölüme neden olabiliyor. Hamile ve emzirenler kesinlikle kullanmamalı.”
SAĞLIĞIM İÇİN Yıldız Kenter (Sanatçı)
MUTLAKA YAPARIM: Tansiyon hastasıyım. İlacımı unutmadan almaya çalışıyorum. Hergün en az 45 dakika yürüyorum. Turnelerde de yürümeyi bırakmıyorum. Şu aralar hastayım, doktorum yürütmüyor. Ama yürümemek vücudumda ağrı yapıyor. Yemeği severim ama çok düşkün değilim. Kilom 48-51 arasında değişir. ASLA YAPMAM: Provam, oyunum varsa geç yatmam. Vakitli yatıp, uykumu almaya çalışırım. MUTLAKA YAPACAĞIM: Yazı bekliyorum... Turgutreis’e gidip bol bol yüzüp, yürüyeceğim.
Şizofrenler yazdı
10 şizofreni hastasının öykülerinin toplandığı Hepimiz Deliyiz kitabını Doğan Kitap bastı. Kitap, Gerçekler Maskelenmesin Projesi kapsamında şizofreni hastaları arasında düzenlenen öykü yarışmasına katılan öykülerden derlendi.
UZUN LAFIN KISASI YANLIŞ: Gece yatağını ıslatan çocuk şımarır; ceza verip bundan vazgeçirilmelidir. Artık büyüdü. Daha dikkatli olsa bu sorunu yaşamaz ve yaşatmaz. DOĞRU: Bazı çocuklar, geceleri daha fazla idrar üretme, mesane kasının aşırı duyarlı olması, derin uyku gibi nedenlerle gece yatak ıslatıyor. 5 yaşını geçtiği halde hala devam ediyorsa doktora götürün.