Hepatit B tanısı konan hemen herkesin aklına karaciğer kanseri veya siroz geliyor haliyle. Gerçekten uzun yıllar boyunca ‘hepatit B = karaciğer kanseri ve siroz’ olduğu düşünülmüş, hastalar ve yakınları karalar bağlamıştı.
Ancak aşı, interferon ve antiviral tedavilerin gelişmesi doktorların hastalığa karşı elini güçlendirdi. Geçenlerde yapılan yedinci Hepato Gastroenteroloji Kongresi’nde hepatit B’yle ilgili sunulan bir araştırma hastalığın başarıyla tedavi edilmesinin mümkün olduğunu ortaya koydu
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Özkan, klinikte gördüğü 942 hepatit B vakasını 12 yıl boyunca sıkı takip etti. Dünyada ve Türkiye’de uzun süre takip edilen en büyük hasta serilerinden biri bu. Tedavi ettiği kronik hepatit B’li hastaların yüzde 10-30’unun kanındaki HBs antijeni başka bir deyişle hepatit B virüsü temizlendi. Prof. Dr. Özkan, “Hepatit B uzun yıllar korkulan bir hastalık oldu. Doktorlar arasındaki genel kanı toplumdan farklı değildi. ‘Kronik hepatit B’de bir şey yapılmaz, takip edilsin’ denirdi. Artık biliyoruz ki ilaçlar hepatit B virüsünün vücuttan atılmasında işe yarıyor” diyor.
VİRÜS HASTALIK YAPAMAYACAK KADAR AZALIYOR
Virüs vücuttan tamamen atılabiliyor mu peki? “Hayır” diyor Prof. Dr. Özkan, ancak kandaki oranı tolere edilebilir, vücuda zarar veremez, hasta yapamaz hale geliyor. Başka bir deyişle kontrol altına alınıyor. Bu da hastanın karaciğer kanseri ve siroz gibi ağır hastalıklardan korunması, yaşamın uzaması demek. Tabii ki bu sonuçlar ilaçların eseri. Ancak hastaların ömür boyu ilaç kullanmaları gerekmeyebiliyor. Prof. Dr. Özkan, “Belli bir tedaviden sonra ilaçları kesebiliyoruz. Vücutlarında HBs antijeni kaybolmuş, buna karşılık antikor gelişmişse hasta şifa bulmuş demek. Daha ileri tetkiklerle virüs bulunsa bile, o kadar azalmış oluyor ki zarar veremiyor” diyor. Aklınıza hastaların geriye kalan yüzde 70’i ne durumda sorusu geliyor muhakkak... Prof. Dr. Özkan, “Yüzde 30 hastanın iyileşmesi çok iyi bir rakam. Taşıyıcıları da katarsak bu oran daha da artıyor. Geriye kalan hastaların bir kısmı taşıyıcı kalıyor. Yani HBs antijeni bulunsa bile virüs hastaya zarar vermiyor. Bunlara ‘sağlıklı taşıyıcı’ da diyoruz. Bir kısmı hasta oluyor, onları tedavi etmeye devam ediyoruz. Ama uygun tanı, iyi takip ve doğru tedaviyle başarı oranları yükseliyor” diyor.
AŞI HASTALIĞIN GÖRÜLME SIKLIĞINI AZALTTI
Hepatit B aşısının zorunlu aşı programına alınmasının olumlu sonuçları gelmeye başladı bile. Aşı ve tedavilerin de etkisiyle Türkiye’de hastalığın görülme sıklığında giderek azalıyor. 10 yıl önce hastalığın görülme sıklığı ortalama yüzde 10’du, bugün yüzde 5. Çok değil, belki 10 yıl sonra Avrupa, Kuzey Amerika oranları binde 1’lere ulaşmamız bekleniyor.
Dolgu maddeleri neşteri tahtından indiriyor
İnansa da inanmasa da ‘Yaşını hiç göstermiyorsun!’ iltifatından hoşlanmayan var mı, merak ediyorum. Tıp dünyası ve kozmetik sektörü de sürekli bu alana hizmet edecek yeni yöntem, teknik ve malzeme üretiyor. Neştere karar vermek zor belki ama ona sıra gelene kadar ilk bakışta fark edilmeyen ama “Sende bir hoşluk var” dedirten, üstelik daha ekonomik rötuşlar tercih edilebiliyor
Kanadalı Plastik ve Estetik Cerrahi Uzmanı Dr. Arthur Swift, bir firmanın davetlisi olarak İstanbul’daydı ve meslektaşlarına yüz şekillendirmeyi anlattı. Dr. Swift, malzeme olarak hyaluronik asit ve gliserol içeren dolgu malzemelerini kullanıyor. Sadece yaşlanmanın etkilerini ortadan kaldırmakta değil, örneğin kaza sonucu yüzde oluşan asimetrileri düzeltmekte de aynı maddelere başvuruyor. “Bunlar plastik cerrahlara neşter bıraktırıyor” diyen Dr. Swift, kalkık burun, daha düzgün kavisli alın, daha yuvarlak bir çene, dudak kenarlarının yükseltilmesi, düşük göz kapaklarının kaldırılması, çukur şakakların doldurulması ve cilde etkisi aylar sürecek nem kazandırma gibi çok sayıda işlemi söz konusu maddeleri enjekte ederek yapıyor. Yüzde asimetri varsa, yine dolgu malzemeleriyle simetri sağlıyor. Bunun için bazen kulak memelerine veya şakaklarına, bazen buruna bazen de yanaklara dolgu maddesi veriyor. Müdahale edeceği noktaları da hastaların gençlik fotoğraflarını inceleyerek saptıyor.
DOLGU YAPTIR, ÖĞLE YEMEĞİNE ÇIK
Dr. Swift yaklaşık 14 yıldır dolgu malzemelerini kullandığını anlatıyor: “Ben Montreal’de dolgu maddelerini uygulamaya başladığımda, cerrahi müdahale gerektirmediği için meslektaşlarımdan çok tepki aldım. Liposuction uygulamaya başladığımda da aynı tepkilerle karşılaşmıştım. Ama şimdi herkes uyguluyor!” diyor. Hastalar da başta enjeksiyonla yapılan bu işlemlere kuşkuyla yaklaşmış. Ancak çabuk alınan sonuçlardan memnun kalanların sayısı arttıkça yenileri gelmiş. Dr. Swift, “Yaptığım dolgu işlemleri bu kadar popüler olunca günümün yarısında dolgu, yarısında ameliyat yapmaya başladım. Açıkçası hastalarım beni gittikçe daha fazla zorlamaya başladı bu konuda. Çünkü bu işlemi yaptıran öğle yemeğinize çıkabiliyor” diyor.
UZUN SÜRE DAYANMAMASI DAHA İYİ
Hemen herkes yapılan işlemin uzun süre dayanmasını ister. Dr. Swift bu konuda farklı düşünüyor: “Çünkü, yaşlanmaya devam ediyoruz. Dolgu maddesi yerleştirildiğinde hücreler o maddeyle ilişki geliştirmeye başlar. Dolgu maddesi değişmez ama yüzünüz içten içe değişmeyi ve yaşlanmayı sürdürür. Tam da bu nedenle hasta zamanı geldiğinde dolgu maddesini eriterek vücudundan atabilmeli. 50 yaşındaki bir hastaya yapılan dolgu uygulamasının bir yıl sonra hala orada durması sorun yaratabilir. Çünkü yaşlanma süreci devam eder, çukurluk artar. Vücudun bu süre zarfında yavaş yavaş dolgu maddesini atıp yenisine hazır olması daha iyi” diyor. İşlemin belki de en büyük avantajlarından biri geri dönüşünün olması. Dolgu malzemesiyle istenen sonuç elde edilmemişse, özel işlemle eritilerek bulunduğu yerden uzaklaştırılması da mümkün.
DDOLGU MADDELERİYLE NELER YAPILIYOR?
*Alnı doldurmak ya da biraz daha hoş kavisli göstermek *Kaş arasını doldurmak *Düşük kaşları kaldırmak *Yanakları doldurmak *Burun şekillendirmek *Dudaklara şekil vermek *Dudak üstündeki çizgileri yok etmek *Ellerin kırışıklıklarını azaltmak *Memede çeşitli operasyonlar sonrası çukurlaşan bölgeleri doldurmak *Gözaltı torbaları ve şakaklardaki çukurları doldurmak *Birbirine yakın gözlerin arasını açmak.
TAMAMLAYICI TIP By-pass’dan sonra yoga
Cerrahlar ne derse desin by-pass kolay bir ameliyat değil. Ameliyat sonrası hastaların normal yaşama dönmesine yardımcı olmak için Memorial Şişli Hastanesi tamamlayıcı tıp yöntemi olarak kalp yogasını öneriyor ve yapılma olanağı sağlıyor. Kalp yogasını yaptıran Dr. Neslihan İskit, by-pass ameliyatından bir ay sonra hastaları yoga programına alıyor. Temel yoga prensiplerini öğreterek kan basıncı ve nabız sayılarının düşürmelerini hedefliyor. Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez en büyük destekçilerden. “Yogadaki hafif egzersizler kasları güçlendiriyor, nefes teknikleri kalbe daha kolay oksijen göndermeyi sağlıyor, meditasyon da stresi azaltıyor. Araştırmalara göre, üç-altı aylık dönemde yoga yapanların kan yağları, şekerleri ve tansiyonları daha iyi kontrol ediliyor. Daha az ilaç kullanımıyla tansiyonları düzene girebiliyor. Bu, yoganın stres hormonu adrenalini azaltıp, mutluluk hormonu endorfini artırmasının bir sonucu” diyor.
SAĞLIĞIM İÇİN Ozan Doğulu (Müzisyen)
MUTLAKA YAPARIM: Evimde haftanın üç günü antrenörümle spor yaparım. ASLA YAPMAM: Sigara hiç içmedim, nefret ediyorum! NİYETİM VAR: Alkolü bırakmak istiyorum.
UZUN LAFIN KISASI
YANLIŞ: Obezite (şişmanlık) estetik sorunudur. DOĞRU: Obezite ciddi bir sağlık sorunu. Kalp damar hastalıkları, bazı kanserler, felç, diyabet, hipertansiyon, kan yağları ve uyku bozukluğu, safra kesesi hastalıklarına yol açar. Kısacası, hayatı kısaltır!
ŞİFA KÜTÜPHANESİ Göze dair herşey
Göz hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Pınar Aydın O’Dwyer’in yazdığı “Göz Kitabı, Göz Sağlığı Hakkında Herşey” adlı kitap çocukluktan yaşlılığa gözde oluşabilecek her türlü soruna bakış atıyor. Grafik, karikatür, fotoğraf ve çizimleri sayesinde okunması ve anlaşılması son derece kolay olan bu kitabı alın derim.