Paylaş
İstanbul Bienali devam ederken üzerinde en çok durulması gereken nokta bence bu bienalin pazarlama stratejilerini zorlaması.
Bildiğiniz üzere bienalin adı “İsimsiz”. Bu ismin konmasındaki amaç sergiyle ilgili önyargıları engellemek. Sadece ismi de değil...
Küratörler bienalin açılışına dek katılan sanatçıların isimlerini açıklamadılar. Amaçları, serginin bu yolla önceden tüketilmesine karşı eleştirel bir tavır sergilemekti.
Yine bununla beraber, günümüzün yan etkinlik ve programları öne çıkaran anlayışına cevap olarak, serginin kendisine dikkat çekmeyi istediler. Bienal de yapıtların sunumuna ve birbirine ilişkisine öncelik tanıyacak şekilde tek bir mekana, Antrepo’ya yerleştirildi.
Pazarlama stratejilerini tepetak-lak eden işte bu. Küratörlerin sergi-
leri tek bir odakta toplamaları, sa-natçıları ve eserleri açıklamamaları.
Küratörler Jens Hoffman ve Adriano Pedrosa’nın bu kararları almalarındaki motivasyon, bienalin atfedildiği Gonzalez-Torres’in sanat üretimindeki yaklaşımıyla örtüşüyor. Küratörler, pazarlama odaklı ve ticari kaygıların sanatın daha izlenmeden tüketilmesine yol açtığı günümüz bienallerine karşı tavır alıyor. Bu tavrı da akıllara kazımayı hedefliyorlar.
Şehirde pek çok paralel etkinlik göze çarpsa da, bunların aslında bienalle doğrudan hiçbir bağlantısı yok.
International Heralde Tribune’de çıkan bir yazıda Hoffman şöyle demişti: “Tutarlı ve anlaşılır bir argüman oluşturabilmek için sergiyi, işlerin üzerine gelmeyecek ve yanlış yorumlanmalarını engelleyecek, özenle inşa edilmiş tek bir mekanda kurmamız gerekiyor. Bu, şehirdeki farklı odaklara ulaşmak için metro ya da taksiye binmeden sergiyi bütünsel olarak izleyebileceğiniz bir bienal.”
The Telegraph “Venedik‘te eserlerin birbirinden kopuk ve anla-
mını yitirdiği bir ifade ile teşhir edil-
diği, sergiler arasındaki koşuşturma-canın baskın durum olarak öne çık-tığı bir durum söz konusu” diye Venedik Bienali’ni eleştirirdi. İstan-bul’da sergilere ev sahipliği yapan Antrepo 3 ve 5’in ise zihin açan eserler ve fikirlere mekân sağlamak üzere yeterli büyüklükte olduğundan, bu deneyimi zevkli kılacak kadar ihtiyatlı ve özlü bir bütünlük sağladığından övgüyle bahsetti.
İstanbul sanat hayatının yabancı basındaki yansıması
- Der Tagesspiegel: Berlin’de galeri geceleri, sanat fuarları gibi etkinliklere alışık olmamıza rağmen İstanbul’daki etkinlikler bunu kolayca aşıyor. Bienalin paralel etkinliklerini bütünüyle kavramak imkânsız. Sponsorlar, devasa şantiyelerde açılışlar düzenlerken, bunun yanında rüya gibi Beyoğlu teraslarında, çağdaş sanatla dolu Boğaz’daki villalarında ve eski şehir konaklarında davetler veriyorlar. Türk küratör Vasıf Kortun’un bir röportajında belirttiği gibi, “İstanbul doping almış bir şehir”. Enerji saçıyor, ancak bunun da bir bedeli var - bu bedelin adı neo-liberalizm.
- NZZ: “Dünya kültürüne katkıda bulunma amacıyla en azından İstanbul da kendini görünür kılmanın yolunda ilerliyor. Şehirde onlarca müze açılırken, yüzlerce galeri sanat sergiliyor. Bienal de bu arada izleyici sayılarını sürekli olarak yükseltiyor.”
- Wall Street Journal: “İstanbul’un sanat sahnesindeki hareketlilik, kâr amacı gütmeyen sanat mekânlarının yardımıyla, mantar gibi çoğalıyor.”
Paylaş