Siyasetçiler kavgayı bırakıp bunları konuşsalar keşke

BİR önceki yazımda, kızı cinsel istismara uğrayan bir annenin ağzından yaşadığı zorlu süreci anlatmıştım.

Haberin Devamı

Olayı hatırlayalım...

 

8 yaşında bir çocuk, aynı apartmanda yaşayan 24 yaşındaki adamın cinsel istismarına uğruyor.

 

Adam, komşunun kızına da cinsel istismarda bulunuyor.

 

Anneler durumu öğrenince gidip şikâyette bulunuyorlar.

 

Dava açılıyor.

 

Sanık, cinsel istismardan 3 yıl 9 ay hapis cezası alıyor.

 

Temyiz ediyor.

 

Dosya 2 yıldır Yargıtay’da bekliyor.

 

*

 

Haberin Devamı

Avukat Seda Akço, bu davanın bize öncelikle ‘adaletin hızı’nı sorgulattığını söylüyor.

 

2012’de başlayan dava 2016’da hâlâ sonuçlanmış değil.

 

4 yıldır bu çocuk ile annesi adaletin tesisini bekliyor. Bu da bazı sonuçlara yol açıyor...

 

Birincisi...

 

Mağdurun travması sürüyor ve ikincil travmatizasyonlar oluşuyor.

 

Hatırlayın, annesi çocuğun nasıl giderek ürkekleştiğini, karanlıktan korktuğunu, erkeklere hiç yaklaşamadığını anlatıyordu.

 

İkincisi...

 

Çocuklara cinsel istismar suçunun şüphelisi toplum içinde kontrolsüz kalıyor ve belki bu süre zarfında başka çocuklar da mağdur oluyor.

 

Çocuğa cinsel istismardan yargılanan biri yıllarca tutuksuz yargılandığı süreçte gidip bir okul servisi şoförü olsa kimin bundan nasıl haberi olacak?

 

Üçüncüsü...

 

Haberin Devamı

Böyle bir davanın bu kadar uzun sürmesi pek çok istismar mağduru çocuğun ve yakınlarının adaleti kovalamak konusunda çekimser kalmasına yol açıyor.

 

Çocuklarının uzun yargı sürecinde yorulup yıpranacağını düşünüyor ve bu nedenle şikâyetçi olmaktan kaçınıyorlar.

 

Kendinizi onların yerine koyun. Size dense ki “Şikayetçi olursanız kızınız 4-5 yıl mahkemelere gidip gelecek, şüpheli serbest olacak, hatta sizinle aynı binada oturacak.

 

Ama sonunda adalet yerini bulacak.

 

Şikâyetçi olmazsanız, bu kişi serbest kalacak ama siz kızınızla başka yere gidip kurtulabileceksiniz...”

 

Hangisini tercih edersiniz?

 

Dışarıdan bakınca illa “ilki tercih edilmeli” diye ısrar ederiz. Ama anne-baba isek, çocuğumuzun en az zararı görmesi her şeyin önüne geçebilir.

 

*

 

Haberin Devamı

Bu davada, istismarın tespitinde de eksiklikler var.

 

Ruh sağlığı üzerindeki izlerin tespit edilmesi için çocuğun muayene edilmesi gerekirdi.

 

Bu ancak uzman bir ekip tarafından yapıldığında ayrıntılı bulgular elde etmekle mümkün olur.

 

Bu tür ekiplerin olduğu hastane temelli merkezlerin kurulması için yıllardır uğraşıldığını söyleyen Akço ekliyor: “Birkaç tıp fakültesi bünyesinde ‘çocuk koruma merkezi’, birkaç devlet hastanesi bünyesinde de ‘çocuk izleme merkezi’ kuruldu. Ancak hâkimler, ruh sağlığı bulgularını sadece ruh sağlığı bozulması teşhisi için istiyorlardı; bu hüküm 2014’te kanundan çıkarılınca, onu da istemez oldular. Suçu delillendirmek bakımından bu büyük bir tehlike.”

 

*

 

Haberin Devamı

Son ve belki de en önemli nokta; mağdura müdahale.

 

Bu olayda çocuklara verilen zarar araştırılmamış ve zararın giderilmesi için tedbire başvurulmamış.

 

Çocuk Koruma Kanunu’na göre, çocuklarla ilgili bir işleme başlayan her makam durumu derhal Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’ne bildirmekle, o da çocuğun içinde bulunduğu durumu araştırmakla yükümlü.

 

Bu yükümlülüğe uyulmamış. Mahkemeler işe yaramayacağını düşündükleri için bildirmiyorlar.

 

Onlar bildirmeyince de, ASP İl Müdürlüğü bu bildirimler için servis kurmuyor. Kurmalı ki, mesele sadece ceza soruşturması ve kovuşturmasından çıkabilsin, etkili ve koruyucu bir müdahale bu vesile ile sağlanabilsin. 

 

Haberin Devamı

Anne-babanın şikâyetçi olması çocuğunu koruyabileceği anlamına gelmez, bu olaylar sonrasında çocukların ruh sağlığını destekleyecek hizmet sunulmazsa zarar büyüyor.

 

Tıbbi tedavi yanında, ailenin yeni bir sosyal çevre, çocuğun güvenlik ihtiyacı için özel önlemler, anne-babanın bu durumla baş etme kapasitesini güçlendirecek danışmanlık gibi birçok sosyal destek hizmetine de ihtiyaç var.

 

Siyasetçiler kavgayı bırakıp bunları konuşsalar keşke.

Yazarın Tüm Yazıları